Kültürel mirasın izinde Kayseri’yi yeniden keşfetmek

Hrant Dink Vakfı’nın ‘Anadolu’nun Çok Kültürlü Mirasını Ortaya Çıkarmak ve Savunmak’ projesinin ilk duraklarından biri Kayseri. Vakıf, Kayseri’deki Ermeni ve Rum yapılarını mercek altına alıyor. Araştırmacılar Zeynep Oğuz ve Vahakn Keşişyan, toplam üç haftalık çalışmanın ardından Kayseri izlenimlerini anlattılar.

Proje kapsamında,  Anadolu’da Süryani, Ermeni, Yahudi ve Rum toplumları tarafından inşa edilen kilise, sinagog, manastır, okul, hastane ve mezarlık gibi yapıların envanteri çıkarılıyor. İlk saha araştırması için proje ekibi ve uzmanlar, Kayseri’de incelemelerde bulundu.  İnceleme gezilerinin ilki Haziran, diğeri ise Eylül ayında yapıldı. Geziye, Ermeni Mimarlar Derneği (HAYCAR) ve Kültürel Mirası Koruma Derneği’nden araştırmacılar da destek verdi. 

Araştırmacılar Zeynep Oğuz ve Vahakn Keşişyan, toplam üç haftalık çalışmanın ardından Kayseri izlenimlerini anlattılar.

İlk proje ili olarak neden Kayseri’yi seçtiniz? 

Zeynep Oğuz: Kayseri’yi seçmemizin birkaç nedeni var. Envanterimizde yer alan yapıların yoğun olduğu illerden biri. Üzerine görece daha az monografi yayımlanmış bir kent. Yerelde çalışma yapan kurum ve kişilerle bağlantılarımız da vardı.  Erciyes Üniversitesi’nde, kentteki kiliseler üzerine devam eden  çalışmalar var. Yerel araştırmacı yazarlar ve tarihçiler de var.

İlk ziyaretimizde, envanterimizde yer alan yapılar arasından adlarını bildiğimiz, haklarında çeşitli bilgilere sahip olduğumuz yapılara ulaşmayı öngörmüştük. Adını bilmediğimiz ya da ücra köşelerde kalan yapılara ise ancak bir arada gruplanmış olmaları durumunda gittik. İkinci ziyaretimizde ise bu adını bilmediğimiz yapılara ve daha önce ulaşamadığımız uzak yerlere giderek kayıtlar tutmaya çalıştık. Kayseri’nin ulaşabildiğimiz her köşesine gittik. Bizim envanterimizde hiç kaydı olmayan dört ilçe vardı; oralara da gittik ve çeşitli yapılarla karşılaştık.

Vahakn Keşişyan: Kayseri’nin dikkat çekici yanlarından biri de Rum ve Ermeni mimarisinin eşit olarak bulunduğu bir kent olması. Bu da çalışma açısından bir avantaj oldu. Kentte Süryani ve Yahudi yaşamı tarihte bilinmekle beraber, yapıları yoktu.

Kayserililerin ilgisi nasıldı?

Z.O: İlk gezimizde kalabalık bir ekip çalışmıştı, ama ikincisini daha düşük bir profille yaptık. Yerel halk bilgi kaynağımızdı. Genellikle tepki almadık ve yardımcı olmak isteyenleri bulmakta zorlanmadık. İlk başta kilise, eski okul aradığımızı söylediğimizde “Burada  yok” diyorlardı, ama biraz sohbet edince çoğunlukla bildiklerini paylaştılar. Fakat çok yoğun bir definecilik çalışması vardı. Karşılaştığımız belki en önemli şeylerden biri, defineciliğin boyutuydu. Definecilerden haberimiz vardı, ama gittiğimiz her yerde karşımıza çıkacağını düşünmemiştik. O zaman, halkın bilgi paylaşma konusundaki kararsızlığının biraz da bundan kaynaklandığını fark ettik. “Altın mı arıyorsunuz?” diye soruyorlardı. Karşılaştığımız bazı insanlar, bizden liste istiyorlardı. “Biz size yardım ederiz. Liste varsa elinizde bize verin, biz bakalım ya da beraber çalışalım” diyorlardı.

V.K:  Köyde bir yeri sorduğunuzda, genellikle bizi birilerine yönlendiriyorlardı.  “O meraklıdır bu işlere” diyorlardı. Meraklı dedikleri kişiler, çoğunlukla kazı yapanlar, definecilerdi. Jandarmanın bundan haberi olduğunu söyleyenler var. Bazıları kazı yapmak için izin almış. Gizli gizli yapanlar da var.

Zeynep Oğuz ve Vahakn Keşişyan

Araştırmaya konu olan yapıların durumları nasıl?

Z.O: Birçok yerde devasa yapılar duruyor. Hem Rumlara, hem Ermenilere ait yapılar. Bunların bir kısmı camiye dönüştürülmüş, geri kalanı ise tescilli ama kötü durumda. Yok olan yapıları da gördük.  Bazı yerlerde sadece iki tane sütun kalmış, bazı yerlerde ise sadece taşlar. Kayseri genelinde 50’den fazla yapı ayakta. Bazı köyler, sokakları, evleri ile olduğu gibi duruyor. Bazı köyler, tamamen boşalmış ama yapılar olduğu gibi duruyor. Köy yaşamının belgelenebileceği yerler buralar. Kayseri, tarihî Kapadokya’nın merkezi durumunda. Hıristiyanlık tarihinde çok önemli bir yer. Katman katman bir tarihî coğrafya.  Ören yerlerini ziyaret ettiğimizde, 19. yy yıkıntıları ile geçmişi Hitit dönemine kadar varan kalıntılarının kimi zaman iç içe geçtiğini gördük.  19. yy’dan kalma birçok yerin altında ne olduğunu bilmiyoruz. 

V.K: Sayısız mağara da var. Kaya, oyma kiliseler var. Küçük ya da büyük mağaralar, erken dönemde barınak ve mabet olarak kullanılıp sonraki yıllarda kiliseye dönüştürülmüş. Tarihî ve coğrafi olarak Kapadokya’nın bir devamı. Kimi kaya kiliseler büyümüş, merkezler oluşmuş; yarı yapma, yarı oyma kiliseler var. Bir inşaat için kazı yapılıyordu, kazı sırasında temel atmak için aşağı inince mağara ortaya çıkmış.

Z.O:  Kayseri, Rumlar için de oldukça önemli bir yer. Rum kiliseleri, Ermeni kiliselerine göre daha iyi durumda. Ermeni kiliselerinin çoğu yıkılmış. Kapadokya bağlamında, önemli bir merkez Kayseri. Ayrıca ayakta kalan, yerinde duran Karamanlıca yazıtlar var. Karamanlıca dili ve kültürü, Rum ve Anadolu kültür tarihi çalışanların ilgi göstermeye başladığı bir alan. Bize sık sık, Yunanistan’dan köylerini ziyaret etmeye gelenler anlatıldı. Ziyaret eden Ermenileri daha az duyduk; ama, örneğin köylerindeki mezarlığı onartıp her yıl ziyarete gelenler Ermeniler de var.  

Definecilerin harap ettiği kilise çok mu?

V.K: Kiliseler, definecilerin hedefi durumunda. Kiliselerin yıkılmalarına sebep olan belki en önemli şey, defineciler. Duvarların altlarına kadar her yeri kazmışlar. Kimi kiliseleri ev yapmışlar.  Manastırlar kalmamış zaten. Manastır nerede diye sorduğumuzda, pek çok yerde bayrağın yeri diyorlardı.

Z.O: Bir iki seferden sonra bir genellemeye ulaştık: Eğer bir köyün girişinde veya çıkışında yüksek bir tepe varsa ve tepenin üzerinde bir bayrak dikilmişse, oralar genellikle eskiden manastır alanı olan ören yerleri.

Yapıların korunması için bir çaba var mı?

Z.O: Kayseri Büyükşehir Belediyesi’nin ‘Kültür Envanteri’, diğer birçok belediyeninkine oranla çok daha fazla gayrimüslim yapı barındırıyor. Detaylı çalışmalar yapılmış. Restorasyon çalışmalarının devam ettiği yerler var. Halen faaliyette olan bir Ermeni kilisesi var. Kayserililerden duyduk, merkezde ayakta olan diğer kilise Surp Asdvadzadzin’in spor salonu olarak kullanılmasına tepki gösteriyorlardı. O uygulama durdurulmuş. Yeniden restorasyon yapılacak ve müze olarak kullanılacakmış.

V.K: Eski yer adlarını geri alan köyler var. Bunun için uğraşmışlar. Germir, mesela bu köylerden biri. On yıl sürmüş köyün adını geri almak. Genel olarak bakıldığında da pek çok yerde eskiden Ermenilerin, Rumların yaşadığını köylüler biliyordu. 

Tomarza Surp Asdvadzadzin:

Tomarza’nın merkezinde yer alan kahverengi tabelalı Surp Boğos Bedros Kilisesi ile şu an tamamen ortadan kalkmış Surp Sarkis’in yanı sıra, yıkık halde günümüze ulaşmış bir yapılar grubu da mevcut: Yerini yerelden aldığımız bilgiler doğrultusunda saptadığımız Surp Asdvadzadzin Manastırı, halk arasında mezarlık olarak biliniyor. 12. yy’da kentin eski çeperinde inşa edilmiş manastır, içinde Surp Garabed ve Surp Haç şapelleri ile Ermeni el yazmalarının çoğaltıldığı bir skriptoryumu barındırıyormuş. En son 1870’te, Talaslı Gülbenkyan Ailesi’nin bağışlarıyla tamir edilmiş olan manastır, Kültür Varlıklarını Koruma Kurulu listesinde de yer alıyor.

Aşağı Fenese Ermeni Kilisesi:

Develi ilçesinin merkezinde olduğunu bildiğimiz pek çok yapıdan yalnızca günümüzde Fatih Cami olarak bilinen Surp Toros Kilisesi ile yanındaki okul, erişilebilir durumda. Bunun dışında elimizde ‘Kayseri Büyükşehir Belediyesi Kültür Envanteri’ ile başta Şenay Güngör’ün çalışması olmak üzere kimi akademik çalışmalardan derlediğimiz fotoğraf arşivi ve yapı listeleri vardı. Bunların izini sürerek ulaştığımız ve Surp Asdvadzadzin olduğunu tahmin ettiğimiz bir yapıyı, Develi’de bize yardımcı olup birbirleri arasında iyi bir iletişim ağına sahip imamlar sayesinde bulduk. Yapının hemen yakınında halen yaşayan ahaliden yaşlıca olanlar, kilisenin konumu, yönelimi, orada gerçekleşen aktiviteler ve mahallenin eski Ermeni sakinleri hakkında hatırladıklarını bizlerle paylaştı.

Germir Taşköprü:

Kayseri kent merkezine yakın olmakla beraber, çoğunlukla özgün yapısını korumayı başarmış bir mahalle olan Germir, bir dönem Türkçeleştirilmiş adını değiştirmek istemiş ve yakın zamanda eski adını yeniden almış. Halen ayakta olan biri Ermeni, ikisi Rum üç büyük kiliseye ev sahipliği yapıyor. Ayrıca köyde yer alan ve günümüzde bulunmayan Ermeni okulunun 1914’te 75 öğrencisi olduğunu, Raymond Kevorkian bildiriyor. Köprü, çeşme ve özgün yapılı evleriyle eski dokusunu koruyan mahalle, geçmişe tanıklık etmeyi mümkün kılıyor. Eskiden köy olan Germir, 2010’ların başında Kayseri’nin büyükşehir olması sonucu mahalle statüsü almış.

Özvatan Taşlık Rum Kilisesi:

İkisi camiye çevrilmiş üç Rum kilisesinin yer aldığı Özvatan ilçesinin kuzey mahalleleri, Yunanistan’dan Kayseri’yi ziyarete gelenlerin uğrak mekânı. Bugün Yunanistan’da yaşayan, ancak Rum aile geçmişinin ve kültürel bağlarının izinde olan bu insanlardan bazıları, ilçede yer alan kilise çan kulelerinin onarımı için yerel yönetimlerle iletişime geçip çalışmalar yapmışlar. Özgün dış formunu korunmuş ve çan kulesi ile minareyi aynı yapıda buluşturan bu camiler ile tek başına ayakta duran kilise çanı, bugün Özvatan olarak bilinen eski Rum yerleşiminin tarihine dair ipuçları veriyor. İlçe merkezine yerleştirilmiş kahverengi tabelalar ve belediyenin kültür envanteri, bu izleri sürenlere yardımcı oluyor.

Definecilerle maceralar:
‘Yaklaştıkça silah sesleri arttı’

V.K:  Definecilik, gündelik ve toplumsal  hayatta önemli yer tutan bir şey, özellikle merkezden uzak olan ilçelerde. Sarız, o ilçelerden biri. Merkeze yaklaşık iki saat uzaklıkta. Envanterimizde bu ilçede hiçbir yapı görünmüyordu. Biz yine de yerinde görüp, halka danışmak istedik. Bir cami vardı ilçenin merkezinde. Camiye farklı yerlerden geldiği belli olan taşlar vardı. Biz nereden getirildiğini sorduk. Bize yardımcı olmayı kabul eden biriyle beraber, taşların olduğu bir köye gittik. Kaldırılması zor ve büyük taşların olduğu bir yerdi. Beraber gittiğimiz kişi, bize yardımcı olduktan sonra, “Sizin köy listeniz varsa ben araştırırım” dedi. Dönüş yolunda, oraya yakın olan kendi köyünün içinde de bir kilise olduğunu söyledi. Merkezdeyken bir kiliseden bahsetmemişti bize. Bahçenin içine girdiğimizde bir arkadaşını aradı, arkadaşı traktörle yanımıza geldi. “Ne arıyorsunuz?” dedi, “Tarihçiyiz, araştırma yapıyoruz” dedik. “Ben 70 gün kazı yaptım bir şey bulamadım, siz de bulamayacaksınız” diye cevap verdi. Sonra aralarında şakalaşmaya da başladılar. Övünerek, kim daha çok ‘tarihe meraklı’ diye konuşuyorlardı. Bunu, çok normal olarak bir şey gibi söylüyorlardı. Sürekli bizden bilgi almak istiyorlardı. Hatta bize “Pazar günü çalışmıyoruz, işiniz yoksa gelin beraber traktörle uzak köylere gidebiliriz” teklifinde de bulundular.

 Z. O:  Envanterimizde yapıların yer aldığı uzak köylerden birinde, adıyla bildiğimiz bir okulu ve kiliseyi ararken, bize yardımcı olmak isteyen biri yanımıza geldi. Bize köyü gezdirirken, sürekli definecilerden şikâyet etti. Sonra bize, biraz daha uzakta, definecilerin kazdığı, eski yapıların olduğu yerleri göstermek istedi. Biz de kabul ettik. Kendisi gelmedi, ama abisi bizimle geldi. Tarlada buldukları eski bir mermer taşı ve altındaki deliği gösterdi. Anlattığına göre, onların taşı buldukları gece, birileri gelip taşı tersyüz edip etrafını kazmış. “Bizim elimizde bilgi yok. Biz, el yordamıyla kazıyoruz. Oysa bilgiyle kazanlar, daha sistemli çalışıyorlar.” dedi. Definecilerden şikâyetçi olan kardeşinin ise aslında bütün parasını define aletlerine yatırdığını ve sürekli kazı yaptığını anlattı. Daha sonra bizi yakınlardaki bir Hitit kaya yazıtına götürdüğünde, bahsettiği kardeşi, onun telefonuyla bana ulaştı. Hangi dilleri bildiğimi sordu. Ermenice ve Osmanlıca bildiğimizi söyleyince “Tamam, o taşları okuyun” dedi.  Okuyamayacağımızı söylediğimizde, kendisi bir şey okudu telefonda ve yazıtta yer alan üç oku bu okuduğu bilgiye göre yorumlamamı istedi. Okların hazineye işaret ettiğini düşünüyordu. Köyde beş hane var ve hepsi aynı aileden. “Jandarma bizi tanır, bu köy bizden sorulur. Bizden başkası kazı yaparsa hemen jandarmaya haber veririz. Onlar gereğini yapar” dediler.

V. K: Yol üstünde yüksek bir tepede konuşlanmış, envanterimizde olmayan bir yapıyla karşılaştık. Anıtsal bir yer. Tepeye çıkmaya çalıştık. Yaklaşık yarım saat süren bir tırmanıştan sonra, silah sesi duyduk. İlk duyduğumuzda silah olduğunu da fark etmedik. Yapıya yaklaştıkça silah sesi artmaya başladı. Kesilmeyen bir silah sesi. Biz mecburen, yapıya ulaşamadan geri dönmek zorunda kaldık. Biz inmeye başlayınca silah sesi kesildi. Muhtemelen orada bizi gören birileri vardı ve o yapıya yaklaşmamızı istemediler. İndikten sonra, yolun karşısında büyük bir kazı çalışmasının yapılmış olduğunu gördük.

Kategoriler

Dosya Orta Sayfa



Yazar Hakkında

1985 doğumlu. Güncel politika, insan hakları, azınlık mülkleri ve Kürt meselesi üzerine haberler yapıyor. Musa Anter Gazetecilik Ödülleri 2008 yılı en iyi haber ödülü sahibi.