Hrant Dink Vakfı’nın Kapsayıcı Dil Atölyesi projesi kapsamında İstanbul’un farklı lise ve ortaokullarında nefret söylemi ve ayrımcı söyleme yönelik eğitimler düzenleyen proje koordinatörü uzman psikolog Elif Gül Şahin’le eğitim deneyimlerini ve okullarda karşılaştıkları nefret söylemi alanlarını konuştuk.
İstanbul’daki liselerarası futbol turnuvasında Üsküdar Amerikan Lisesi öğrencileriyle Ulus Musevi Lisesi öğrencileri arasındaki maçta bir grup liselinin golden sonra Nazi selamı vermesi gündem olmuştu. Bu olaydan sonra Türkiye’de okulların müfredatının kapsayıcılığı, öğrenciler arasında nefret söylemi ve ayrımcılık gibi başlıklar tartışılmaya başladı. Hrant Dink Vakfı’nın Kapsayıcı Dil Atölyesi projesi kapsamında İstanbul’un farklı lise ve ortaokullarında nefret söylemi ve ayrımcı söyleme yönelik eğitimler düzenleyen proje koordinatörü uzman psikolog Elif Gül Şahin’le eğitim deneyimlerini ve okullarda karşılaştıkları nefret söylemi alanlarını konuştuk.
Futbol maçındaki Nazi selamından sonra Ulus Özel Musevi Lisesi’ni ziyaret edip olayın muhatapları ve yetkililerle görüşen Millî Eğitim Bakanlığı yetkilileri, konuyla ilgili soruşturma başlattı. Bakanlık yetkilileri Üsküdar Amerikan Lisesi’ne de giderek araştırmalarına sürdürdü. Şalom Gazetesi, bakanlık tarafından soruşturma sürecinin devam ettiğini, iki okuldan da konuyla ilgili herhangi bir bilgi paylaşımı yapılmaması istendiğini aktardı.
Şimdiye kadar eğitimlerine yaklaşık 2000 lise ve ortaokul öğrencisini dahil eden Kapsayıcı Dil Atölyesi, Hrant Dink Vakfı’nın 2009’dan bu yana sürdürdüğü, yazılı basında nefret söylemini ve ayrımcı söylemi izleme çalışmasından yola çıkılarak kurgulanan bir proje. Bir arada yaşamı güçlendirmek için farkındalık yaratmayı ve insan hakları odaklı yeni bir dil kurulmasına katkı sunmayı hedefleyen atölyenin koordinatörü Elif Gül Şahin, yürütülen projenin kapsamını anlattı ve öğrencilerle yaptıkları atölye deneyimlerine dayanarak Yahudi öğrencilere karşı yaşanan nefret suçunu yorumladı.
Atölye talebi okullardan geldi
Atölyelerin temellerinin 2018’de ‘Yeni Bir Söylem ve Diyaloğa Doğru’ projesiyle atıldığını dile getiren Şahin, projenin amacının bir arada yaşamayı tehdit eden ayrımcı söylemlere karşı alternatif, kapsayıcı ve hak temelli bir dilin üretilmesine katkı sağlamak ve yazılı basında yaygınlaşan nefret söylemi üretimi hakkında farkındalık oluşturmak olduğunu söylüyor: “Bu kapsamda bu eğitim modülü geliştirildi. Eğitimler başta mülteci odaklıydı ve yalnızca medya ve sivil toplum çalışanları arasında yaygınlaştırılıyordu. Ama çok güzel geri bildirimler aldık ve bu eğitimi sürdürülebilir bir biçimde herkese ulaştırmak için çalışmalar yürüttük. İçeriğin kapsamını da geliştirdik, nefret söylemine maruz kalan diğer kimlikleri dahil ettik. Asıl heyecanlı olan, atölye yaygınlaştıkça okullardan, öğrencilere uygulanması için talep gelmesiydi. Bu atölyeyi çocuklara/gençlere ulaştırmayı biz de çok istiyorduk. Bu yüzden bu alanda çalışan uzmanlarla kapsayıcı dil atölyesinin 12-18 yaş arasındaki gençlere uygun bir versiyonunu da hazırlayıp yaygınlaştırmaya başladık. İki yıldır bu atölyeyi neredeyse 2000 kişiye ulaştırdık.”
En sık nefret söylemi mültecilere yönelik
Elif Gül Şahin, öğrencilerle zorbalık/dışlama davranışı üzerine konuştuklarını ve Türkiye’de en çok ayrımcı söylemin hedefinde olan grupları, bu grupların maruz kaldığı söylemleri tartıştıkları oturumlar düzenlediklerini söylüyor. Bu oturumlar sonunda bu söylemleri insan hakları odaklı bir şekilde dönüştürdüklerini, ayrımcı olmayan, kapsayıcı bir dilin nasıl oluşturulacağını tartıştıklarını söyleyen Şahin, lise ve ortaokul öğrencilerinin nefret söylemi, ayrımcı söylem konusunda bilgileri ve okullardaki durumu şu sözlerle ifade ediyor: “Tabii ki her genç biricik, çok farklı deneyimler yaşıyoruz her seferinde. Şu an toplumsal söylemde de giderek artan mülteci düşmanlığı gençleri etkiliyor. En çok mültecilere yönelik nefret söylemiyle karşılaşıyoruz. Onun dışında, ders kitaplarının örgün eğitim müfredatının da bir etkisi olarak, azınlıklara yönelik önyargıların sürdüğünü görebiliyoruz. Ders kitaplarında ‘düşman’ olarak etiketlenen kimlikler, bu kemikleşmiş düşmanlık algısının yeniden üretimi yoluyla gençler arasında da hedef gösterilmeye devam ediyor. Kişisel deneyimimizden yola çıkarak ‘Yunan’, ‘Ermeni’, ‘Fransız’ kimliklerine yönelik bir ‘düşman’ ve ‘tehdit’ algısı var. Bunlar, özellikle tarih kitaplarında sıkça yer alan kimlikler.”
‘Başka şekilde düşünmek, bakmak mümkün’
Kapsayıcı Dil Atölyelerinin çoğundan çok büyük başarı elde ettiklerini aktaran Şahin, bundan dolayı umutlu olduğunu söylüyor: “Geçenlerde bir okul müdürü, sınıf içi zorbalık davranışının bile azaldığını, öğrencilerin öğretmenleri uyardığını söyledi. Yine atölye yaptığımız okullardan birinde öğrencilerin nefret söylemi ve kapsayıcı dille ilgili bir telefon uygulaması geliştirdiklerini duyduk. Ayrımcı söylem ve nefret söylemi aslında temelde kalıp yargı ve önyargılara dayanıyor. Bu yüzden hepimizin farkında olmadan oluşturabileceği bir söylem. Bu yüzden bunu fark etmek ve dönüştürmek için alan açmak çok önemli. Bu alanı açtığımızda başka şekilde düşünmenin, bakmanın mümkün olduğunu da gördük.”
Atölyeler esnasında proje ekibinin de gençlerden yeni çözümler öğrendiklerini anlatan Şahin, “İçlerinde bambaşka ayrımcılıklara uğrayanlar oluyor. Siber olarak ayrımcılığın nasıl yayıldığını, globalleşen dünyada gençlerin kalıp-yargı ve önyargılarının nasıl şekillendiğini, yeni çözüm önerilerini biz de onlardan öğreniyoruz” diyor ve sözüne şöyle devam ediyor: “O yüzden bu yaşanan olayın liselilere, dolayısıyla ‘gençlere’ genelleşmesinden de imtina etmekte fayda var.”
‘Bu yaş grubuyla atölyeler yapmak kıymetli’
Futbol maçında öğrencilerin Nazi selamı vermesi üzücü olsa da bu durum Elif Gül Şahin’i şaşırtmamış. Gençleri toplumdan bağımsız olarak değerlendirmemek gerektiğini düşünen uzman psikolog, yaptıkları atölyelerde benzer ırkçı söylem ve davranışlarla karşılaştıklarını belirtiyor: “Yaşanan olay bana garip gelmedi. Çok üzücü tabii ki, görür görmez bu konuda beraber çalıştığımız arkadaşlarımızla da konuştuk. Ama çocukları da içinde bulunduğu toplumsal bağlamdan ayrı düşünemiyoruz. Burada hem eğitim sisteminin hem ailenin hem de gelişimsel olarak gelen başka faktörlerin etkisi oluyor. Eğitim demişken, Türkiye’de ders müfredatında Holokost’a dair bir konu bildiğimiz kadarıyla yok, çocuklar soykırımın ne olduğunu, Holokost’un insanlığa karşı işlenen çok büyük bir suç olduğunu ve Holokost’un ne gibi sonuçları olduğunu bilmeden eğitim görüyorlar. Öncelikle, yaş itibariyle daha dürtüsel davranışların olabileceği, kimlik üzerinden hedef almaların yaşanabileceği bir yaş. Zaten bu yaş grubuyla böyle atölyeler yapmak bu yüzden çok kıymetli. Tabii ki şimdiye kadarki deneyimimizde bu tarz, ırkçı söylem ya da davranışları olan gençlerle karşılaştık. Dediğim gibi, gençleri de toplumsal bağlamdan ayrı düşünmek mümkün değil. Örneğin sosyal medyada, medyada mültecilere yönelik ayrımcı söylemler, yanlış haberler tabii ki gençleri de etkiliyor ve mülteci düşmanlığını körükleyebiliyor. Sorun burada toplumsal söylemle ve bu toplumsal söylemin dönüştürülmesi sürecine gençleri dahil etmemekle ayrımcılık ile ilgili farkındalık kazandırmamakla ilgili.
Spor müsabakaları da bu tarz davranışsal söylemler için maalesef çok riskli. Bir kimlik mücadelesine dönüşmesi çok üzücü. Daha önce de başka maçlarda çok benzer olaylar gördük, farklı ülkelerle oynanan millî maçlarda ‘kimlik’ üzerinden hedef alındığını çok fazla deneyimledik. İtalya maçını hatırlayın, Yunanistan maçlarını hatırlayın, yakın zamanda Bursaspor-Amedspor maçını hatırlayın. Bunun ‘yapılabilir’ olduğu düşünülüyor, bu davranışın sonuçları ve temelde ne anlama geldiği gözden kaçırılıyor. Keşke bu olaylardan sonra bunlar sınıfta konuşulsa, bunun bir şiddet olduğu, insan haklarına aykırı olduğu konuşulsa da bunun ‘yapılmaması’ gereken, incitici bir davranış olduğunun farkında varılsa.”
‘Ayrımcılığa uğrayanları konuşmak önemli’
Nefret söylemine maruz kalan tarafın deneyimine bakmanın, konuşmanın değişimi yaratacağını düşünen Şahin, sözlerini şu ifadelerle sonlandırıyor: “Bu olay sonrasında aslında hep olayı yapanları konuştuk, ben karşı tarafı da konuşmanın faydalı olacağını düşünüyorum. Çünkü niyetten ve kimin yaptığından bağımsız, ayrımcılığın sonuçlarını görmek asıl değişimin bir parçası. Burada, Musevi Lisesi öğrencilerine yapılan kimlik üzerinden bir saldırıdır. Kendilerini tedirgin hissettirecek, insandışılaştıran, şiddeti meşrulaştıran, kimliklerini hedef alan bir davranıştır. Bu davranış sadece ‘X’ okulunun ‘Y’ okuluna yaptığı bir davranış olmaktan ziyade, var olan ayrımcılığın, şiddetin, dışlamanın bir yansıması. Bu yüzden şaşırmadım ama olayın yaşanmasına çok üzüldüm diyebilirim.”
Üsküdar Amerikan Lisesi’nden açıklama
Üsküdar Amerikan Lisesi (ÜAL), 14 Mart Salı günü yaşanan antisemit olaydan bir hafta sonra sosyal medya aracılığıyla kapsamlı bir açıklama yayımladı. Ulus Özel Musevi Lisesi’nden ve Yahudi toplumundan özür dileyerek başlayan açıklamada, Millî Eğitim Bakanlığı disiplin yönetmeliği ve kuralları çerçevesinde soruşturma başlatıldığı ve gerekli cezaların verildiği ifade edildi. ÜAL, olayın vuku bulduğu Dostluk Futbol Ligi’nden çekildi. Açıklamada, “25 yıldır düzenlenen Dostluk Futbol Ligi organizasyonunun kurucu okulları arasında yer alan Üsküdar Amerikan Lisesi olarak, söz konusu eylemin gerçekleştiği gün turnuvadan çekildiğimizi duyurmuştuk. Kararımızı 16 Mart 2023 Perşembe günü itibarıyla resmî olarak da komiteye iletmiş bulunuyoruz” dendi. 21 Mart günü ÜAL okul müdürleri, öğretmenleri ve öğrencileri Ulus Özel Musevi Lisesi’ni (UÖML) ziyaret etti, görüşmede antisemitizm konusunda sıfır tolerans politikası izlendiği ifade edildi. UÖML’nin, ÜAL’daki müfredatın geliştirilmesi konusunda destek vermeye hazır olduğu belirtildi. Üsküdar Amerikan Lisesi, yapıcı tutumundan ötürü Ulus Özel Musevi Lisesi’ne teşekkür etti: “Uzattığımız dostluk elini sıkan, bu müfredatın geliştirilmesi hakkında bize destek vermeye hazır olduklarını ifade eden Ulus Musevi Lisesi’ne, yapıcı tutumlarından dolayı teşekkür ederiz.” Bu tarz olayların tekrarlanmaması için gönüllü öğretmen, öğrenci, çalışan ve mezunlardan oluşan alt eğitim komisyonları ile kapsamlı çalışmalar yapılmasına karar verildiği açıklandı. ÜAL, rehberlik biriminin psikolojik desteğe ihtiyaç duyan tüm öğrenci ve çalışanların yanında olduğunu belirtti. Üsküdar Amerikan Lisesi’nin imzasıyla yayınlanan açıklamada, “Yaşamı güzelleştirmenin yolu, ayrım yapılmaksızın yapıcı çözümlerle herkesin ortak faydada birleşmesinden geçmektedir. Bu da onurlu, eşit, sürdürülebilir ve daha yaşanılabilir bir dünyanın olmazsa olmasıdır” sözleri de yer aldı.