2 Ekim’de seçim beyannamesini kamuoyuna açıklayan HDP, seçim çalışmalarına başladı. HDP Grup Başkanvekili ve İstanbul Milletvekili Pervin Buldan’la, hem çatışma sürecinin gölgesindeki seçim sürecini, hem de HDP’nin beklentilerini konuştuk.
Geçen hafta Meclis açılışında yaptığınız konuşmada, özellikle komisyonlar kurulmadan Meclis’in tatile girmesini eleştirmiştiniz. Komisyonların kurulmuş olması, mevcut iklimi değiştirebilir miydi?
AKP’nin başlatmış olduğu katliam politikasının tartışılması ve çözümlerinin üretilmesi gereken yer olarak genel kurulu görüyoruz. Özellikle Anayasa Komisyonu’nun, İnsan Hakları Komisyonu’nun kurulmasıyla birlikte, tüm bunları tartışabileceğimiz bir ortam olacaktı. Komisyonlar kurulduktan sonra tatil kararı alınabilirdi. Yapılmamasının, Türkiye’nin geleceği ve 1 Kasım Seçimleri açısından sıkıntı yaratacağını düşünüyorum.
YSK, sandık taşıma taleplerini reddetti. Ama seçime sayılı günler kala, çatışmalar devam ediyor. Bu ortamda nasıl bir seçim olacak?
YSK doğru bir karar aldı. Ama seçimin çok güvenli bir ortamda yapılmayacağı kanaatindeyim. Yasaklı bölgeler var, insanların 1 Kasım sabahı oy kullanmasının engelleneceğine yönelik kaygılarımız var. Geçici hükümetin, seçimler için özel bir güvenlik oluşturması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bölgedeki insanlar kaygılı ve zaten seçim havası da yok. Öncelikle çatışma sürecinin, mahallelerde güvenlik güçlerinin estirdiği havanın durması gerekiyor.
“Tutuklamalar ve çatışma seçime kadar devam edecek”
HDP’lilere yönelik gözaltıları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok sayıda çalışanımızın şu anda tutuklu olduğunu biliyoruz. İl yöneticileri, ilçe eşbaşkanlarının yanı sıra, seçim sürecinde aktif olan, yani HDP’nin mutfağında çalışan bine yakın insan tutuklu. Bunun 1 Kasım’a kadar da devam edeceğini düşünüyorum. HDP’yi kriminalize etme çabaları, gücünü zayıflatma girişimleri var. Bu 2009’da da, 2011 Seçimleri öncesinde ‘KCK operasyonu’ adı altında denendi. Zayıflatma beklentisi vardı, ama insanlar daha da kenetlendi. Yine bu operasyonlara karşı bir kenetlenme ve direniş olacağını düşünüyorum.
HDP’yi demokratik siyaset alanını dışarı çıkartmaya yönelik hamlede, PKK/KCK’nin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? KCK’den gelen ‘tahkim edilmiş ateşkes’ çağrıları var. HDP, iki tarafa da silahların susması mesajı veriyor, ama çatışma devam ediyor. Silahlı kanadın, demokratik kanadı baskılama gibi bir amacı olduğundan söz edebilir miyiz?
Böyle olduğunu düşünmüyorum. PKK ve KCK’nin ateşkes açıklamalarına rağmen, devletin ve AKP hükümetinin çatışmalı süreci derinleştiren ve yaygınlaştırmaya çalışan bir yaklaşımı var. Tahkim edilmiş bir ateşkes sürecinin devlet tarafından engellendiğini, devletin yaklaşımından kaynaklı olarak çatışmasızlık atmosferinin oluşmayacağını düşünüyorum. Muhtemelen seçime kadar bu çatışma devam edecek. Hepimizin arzusu, çatışmasızlık sürecinin tekrar devreye girmesi ve akan kanın durması. Bu konuda, HDP olarak üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirdiğimizi düşünüyorum.
Yaşanan çatışma ortamının 90’larla benzerlikleri ve farklılıkları sık sık konuşuluyor. Eşiniz Savaş Buldan’ı 1994’te, faili meçhul cinayette kaybetmiş bir siyasetçi olarak siz ne diyorsunuz? 90’lara geri mi döndük?
En yakıcı süreci, son bir aydır yaşıyoruz. Özellikle Hacı Birlik’in cesedinin zırhlı aracın arkasında sürüklenmesi, öncesinde Varto’da Ekin Wan’ın çıplak cesedinin teşhir edilmesi, ölü bedenlerin buzdolaplarında saklanması sürecine hep beraber tanıklık ettik. 90’lı yıllarda yine katliamlar, faili meçhul cinayetler, yargısız infazlar vardı, ama bunlar JİTEM gibi farklı yapılar tarafından gerçekleştiriliyordu. Fakat bu dönem, iktidar eliyle işlenen cinayetler var. Cumhurbaşkanı ve AKP yetkililerinin birebir emir verdiklerini biliyoruz. ‘İç Güvenlik Yasası’ adı altında güvenlik güçlerine, valilere ve kaymakamlara verilen talimatlarla, bu tür cinayetler işleniyor. Valilerle yaptığımız görüşmelerde, kararları kendilerinin almadığını, talimatla uyguladıklarını söylüyorlar. İki dönem arasındaki fark, cinayetlerin bu dönem iktidarın eliyle ve açık bir şekilde işlenmesidir.
“Özyönetimin ilan şeklini eleştirebiliriz”
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, geçen gün verdiği bir söyleşide, bazı ilçelerdeki özyönetim deklarasyonlarının öz savunma görüntüsüyle verilmesinin eleştirilebilecek tarafları olduğunu söyledi. Acaba özyönetim, deklarasyonların yapılma biçimi nedeniyle farklı mı algılanıyor? Bu konuyla ilgili partide bir tartışma yaşanıyor mu?
İlki Varto’da başlayan özyönetim ya da demokratik özerklik ilanıyla birlikte ortaya çıkan görüntüyü eleştirebiliriz. Özyönetim, halkın kendi kendini yönetmesi, yöneticilerin halk tarafından seçilmesi anlamına geliyor. Bu işi belki de hendekleri kazıp silahlarla değil, halkı tamamıyla bu özyönetimin içine çekerek, taleplerini deklare edebildiği mekânları yaratarak sahiplenmek gerekiyordu. Her şeye rağmen, insanlar hendek de kazsa, eline silah da alsa, karşılığı ölüm olmamalı. Hukuki süreç başlatılabilir, ama insanların can güvenliğini tehdit edecek bir şekilde havan toplarıyla mahallelere girmek, başta sivil halk olmak üzere, insanların hedef alınarak öldürülmesi kabul edilemez. Hendekler meselesinde, başından beri hükümet yetkilileriyle yaptığımız görüşmelerde, süreci ortak yürütme imkânı yaratmak için uğraştık. Ama hükümet, bu ortaklaşmaya yanaşmadı; bu süreci, güvenlik politikaları kapsamında ele aldı. Bizim açımızdan da bu konuda geri adım atılacak bir durum yok.
“Oy oranımız en az yüzde 15 olacak”
Genel seçimde oy beklentiniz ne yönde?
Hiçbir araştırma şirketi, HDP’yi yüzde 12’nin altında göstermiyor. Ama 7 Haziran Seçimleri öncesinde de hiçbir anket bizi yüzde 9-10’un üzerine çıkarmıyordu. Şimdi anketlerin yüzde 12 göstermesi, bizim yüzde 15 alacağımızın bir işaretidir. En az yüzde 15 oy oranına sahip olacağımızı düşünüyorum.
“Medya ambargosunu kırmaya çalışıyoruz”
HDP’ye açıktan medya ambargosu mu uygulanıyor?
Evet. HDP’li milletvekillerin, eşbaşkanların televizyon kanallarına çıkarılmaması, seçim çalışmalarının yeterince yansıtılmaması, medyada ambargonun işareti. Farklı kanalları kullanarak, seçim çalışması yürütmeyi planlıyoruz. Ambargoyu kırmak için çaba içindeyiz, ama önümüzde Saray barikatı var. Biliyoruz ki, emri Cumhurbaşkanı veriyor. Medya grupları, kanallar, yayın yönetmenleri, kendi iradeleriyle hareket etmelidir. Basın özgürlüğünün yolu böyle açılır.
HDP’nin bu süreçte, politikalarını öne çıkarmak yerine, savunma pozisyonuna geçtiği yönünde eleştiriler var. Bu eleştirilere yanıtınız ne olur?
Biz onu yapmayacağız bu dönem. Aldığımız karara göre, Cumhurbaşkanı sahaya inip ne söylerse söylesin, polemik yaratmayacağız. Son haftalarda, Türkiye’nin demokratikleşmesine yönelik politikalarımızı anlatacağız ve bunu da seçim meydanlarında yapmayacağız. Bu kampanya döneminde halka gideceğiz. İşçilerin, kadınların, gençlerin, çocukların, emeklilerin, engellilerin, farklı inanç gruplarının ayağına bizler gideceğiz. Seçim meydanlarında yapılan polemikler, bizim büyümemizi engeller. Yaklaşık on miting olacak, ama bu dönem farklı bir stratejiyle HDP’yi daha da büyütmeyi hedefliyoruz.