Avukat, yazar, araştırmacı Rita Ender'le, genç Yahudilerin Ladinoyla ilişkisini anlatan belgeseli ‘Las Ultimas Palavras’ı (Son Sözcükler) konuştuk.
“Teyzem ve eniştem, Janet ve Jak Esim, Yahudi İspanyolcasında şarkı söyler. Benim bu dilde bildiklerim, en çok şarkı sözleriyle ilgili. Ladino dilinde gidip bir bardak su isteyemem belki ama, size ayrılık acısının ölümden beter olduğunu söyleyebilirim. Bu konuya biraz da bu yüzden taktım aslında.” Avukat, yazar, araştırmacı Rita Ender, kendinden yola çıkarak, Türkiye’deki Yahudilerin konuştuğu ancak yok olmaya yüz tutmuş olan Yahudi İspanyolcasını yani Ladinonuyu konu alan; başta İstanbul olmak üzere İzmir ve Bursa’da yaşayan genç Yahudilerin bu ille ilişkisini ortaya koyan bir belgesel çekti. Konuştuğu 19 kişiden yalnızca birinin Ladino konuşabildiğini, gerisinin yalnızca birkaç kelime bildiğini söyleyen Ender’le, ‘Las Ultimas Palavras’ (Son Sözcükler) adlı belgeseli ve bu dilin toplum ve tarihle bağı üzerine söyleştik.
Sizi bu çalışmayı yapmaya teşvik eden şey, çıkış noktanız neydi?
Bu işlerde tek bir çıkış noktası mı oluyor, yoksa zaman içinde insanın içinde biriken bir sürü şey mi bir araya geliyor, bilmiyorum. Meseleye hukuk tarafından bakmaya çalışırken fark ettiklerim oluyor; mesela bizim anadilimizi bilmiyor olmamız aslında bir hak ihlali ama o hakkı kim ihlal etti? Agos için söyleşiler yapmaya başladıktan sonra Ermeni cemaatine daha çok dokunur oldum. Geçen yıllarda Cemaat Vakıfları Temsilcisi Laki Vingas’la çalıştığım için Rum toplumuyla ilişkim de yoğunlaştı. Oraya bakarken kendimizi gördüm, çünkü karşılaştırma yapabildim. Mesela, belgeseli birlikte çektiğimiz Yorgo Demir, ablasıyla Rumca konuşur. Ermeni arkadaşlarım dedeleri ve nineleriyle Ermenice konuşuyorlar, fakat biz konuşamıyoruz. Türkiye’de ortak bir azınlık tarihini paylaşmış olmamıza rağmen, biz neden dilimizi bilmiyoruz?
Bunları düşünürken Yeditepe Üniversitesi’nden bir arkadaş tezi için benden görüş almaya geldi. Onunla Ladinonun kayboluşu ve ‘Vatandaş Türkçe Konuş’ kampanyası üzerine konuşurken benim kuşağımın bu dilde, başı ve sonu olan bir cümle kuramıyor olduğunu fark ettim. Çoğunluktan bahsediyorum tabii ki, elbette bazı ‘iyi örnekler’ de görmek mümkün. Benim yaşımdaki Yahudiler, bir önceki neslin kurduğu cümlelerden kelimeler kaptı ama bizden sonra gelecek olanlar bu kelimelerden bir şey kapamayacak.
Öte yandan biz bu bildiğimiz kelimeleri tesadüfen aklımızda tutmadık. Hangi kelimeleri öğrendiğimiz, nelerin aklımızda kaldığı önemli. Mesela, belgeselde yer alan kişilerden çok çok azı bir fiil hatırladı. Hatırlanan fiillerden biri de, “Aman, çok konuşma” anlamını hissettiren ‘kayadez’ idi. Bu, bir şey söylüyor bize. Dilbilimcilerin, söylem analistlerinin ve psikologların üzerinde durabileceği bir konu...
Ladino anadili, aile içinde öğrenildiği için ev dili. Belki de bu yüzden, filmdeki neredeyse herkesin aklına gelen ilk kelimeler evde yenen yemeklerin adları oldu. Tabii, küfür ve şakalaşma kelimelerini bilen ve kullananlar da vardı.
Bazı diğer coğrafyalarda Yahudiler dillerini konuşabiliyorlar, örneğin Doğu Avrupa Yahudileri Yidiş konuşuyor. Ladino neden kayboluyor?
Ladino bugün birçok ülkede Yahudilerin halen kullandığı bir dil ama evet, kaybolma tehlikesi altında. Kaybolduğu yerlere bakalım; mesela Yunanistan... Holokost öncesinde Selanik nüfusunun %97’si Yahudi’ydi; Ladino konuşuluyor, romanlar yazılıyordu, gazeteler vardı. Oradan bugün bize kalan, Auschwitz’de yazılan mektuplar. Yunanistan’da bu dil böyle bitti, peki burada? Türkiye’de Holokost’un yaşanmadığıyla övünülür, peki dil neden, hangi kaygılarla, hangi dayatmalarla, hangi kararlarla bitti burada?
Yahudi gençlerin Ladinoya bakışı nasıl?
Konuştuğum gençler hemfikir değil. Bu, işin beni en çok heyecanlandıran kısmı oldu. Tartışma var! Bir kere, dil üzerinden kimliğe, dine, millete ne kadar ait oluyoruz? Hangi dil kişiyi Yahudiliğe daha çok bağlıyor? Bu soruya, belgeseldeki iki kişi, hayatta durdukları yerden, çok zıt ve çok net cevaplar verdi. Biri anadilinin Türkçe olduğunu söyledi. Dilin canlılığı hakkında da tartışıldı. “Öldü” diyenlere “Nasıl öldü?” diye sorduğumda, çok ilginç yanıtlar aldım. “Bitti” demekle bitmiyor; bu dilde şarkılar, yemek tarifleri, romanlar var. Teyzem ve eniştem hâlâ bu dilde şarkı söylüyor. Eniştem şarkı sözlerini derlerken her zaman anlamlarını, hikâyelerini anlatır. Ailem, annem bu dili hâlâ gayet akıcı şekilde konuşuyor. Buna rağmen dil can çekişiyor, onu yaşatmıyoruz.
Bugün toplumun tek okulu olan Ulus Musevi Okulu’nda Ladino yerine İspanyolca öğretilmesinin nedeni nedir?
Okul yönetiminin İspanyolcayı ders olarak nasıl bir kararla koyduğunu bilmiyorum ama zaman zaman Ladino kursları açıldığını biliyorum. Sefarad Araştırmaları Derneği’nde çalışmalar yapılıyor ama ilgi görmediğini duyuyorum. Ölü bir dili öğrenmek pek ‘pragmatik’ bir tutum değil. Herkes biliyordu bu dilin kısa süre sonra öleceğini. Dolayısıyla insanlar onun yerine bugünkü İspanyolcayı öğrenmeyi tercih ediyor olabilirler. Tercihimiz ne olmuş olursa olsun, biz belki de bu konuda her şeye rağmen şanslı bir kuşağız; bilmediğimiz anadilimizde nostalji yapabiliyoruz.
‘Kimsenin didiklemediği bir konuya el attık’
Belgeselin görüntülerini kaydeden Yorgos Demir, film hakkında şunları söyledi:
“Rita’nın kaynak yaratmadaki insanüstü çabaları ve heyecanıyla, iki yıllık bir çalışma sonucunda belgeselimizi çekebildik. Rita bana bu konudan bahsedene kadar Ladino diliyle hiçbir alakam yoktu. Ancak bir dilin kaybolması üzerine bir belgesel yapmak, bir neslin ellerinde can çekişen o dile ve kültüre karşı o neslin durduğu yeri ve yaklaşımını görmek ilginç olacaktı, nitekim oldu da. Bunu izleyiciye de bir şekilde aktarabildiğimizi düşünüyorum. Bunu yaparken, Rita’nın yazdığı senaryoyu ve görsel içeriğimizi duyguyla beslemek istedik. Belgeselle daha önce çok el atılmamış, didiklenmemiş, hatta kimsenin umursamadığı bir gerçekliğe işaret ettiğimize inanıyorum. Bu durumun sebepleri arasında siyaset de var elbette. Birlikte yaşam kültüründe yaşadığımız erozyonun büyük parçalarından biri de farklı kültürlere mensup kişilerin bu coğrafyayı terk etmesi. Filmde, bu kayboluşun sebeplerini de izleyiciye sorgulatmak istedik.”