68. Cannes Film Festivali’nde yarışma dışı seçkide yer alan Robert Guediguan’ın yönettiği “Une historie de Fou”, sinema tarihinde çok da anlatılmamış olan bir konuyu, ASALA’yı Aram adli karakter üzerinden anlatıyor. Yönetmen Guediguian ile Cannes’daki gösterimi sonrası biraraya geldik ve film üzerine konuştuk.
Filmin tarihsel arka planından söz eder misiniz?
Bir Ermeni olarak, soykırım filmleriyle özellikle ilgileniyorum. Bu filmde de Aram karakteriyle birlikte ASALA ve çözülmeye başlamasına odaklandım. 70’lerde Beyrut’ta ASALA çok güçlüydü. Kendi içerisinde çözülerek yok oldu. Çünkü görüş ayrılığı vardı. Bir grup ayrılmak istedi. O dönemde çatışmalar olurken dışarıdaki birçok insan Ermenistan diye bir yer var mı yok mu bile bilmiyordu. Bu coğrafik ayrıntıları bilmeyenler için daha zor bir konu. Özellikle 1990’da Sovyetler dağılıp Ermenistan kurulduktan sonra da bazıları geri dönmek istedi. Çünkü artık bir toprakları olduğuna inanıyorlardı.
Film daha çok Ermeniler, ASALA’nın kendi içinde çözülmesi ve soykırım üzerine kurulu. Bu tür filmlerin Türkiye’nin soykırıma olan yaklaşımını etkileme durumu var mı sizce?
Bence bu tür filmler Türkiye’de soykırımın tanıması ya da anlaşılması için araç olabilir. Bütün kültürel adımların bu anlamda önemli olduğunu düşünüyorum. Bir yönetmen olarak ben de yaptığım filmin bu anlamda bir araç olduğu fikrindeyim. Bu film ne olursa olsun dünyayı değiştirme amacı taşıyor. Yeni perspektifler açacak bir alan olabilir, sinema bu açıdan hayatınızı yeniden düşünmenize bile neden olabilir. Ben kendi sinemamda insanlara açık bir perspektif sunuyorum. Atılan kültürel adımlar aynı zamanda politik olarak da etkili bir alan açabilir.
Fatih Akın’ın "The Cut" filmini görme şansı bulabildiniz mi?
Kesik filmini görme şansı bulamadım henüz ama Fatih Akın’ı çok severim, önemsediğim bir yönetmen. Filmin sonunda zaten görmüşsünüzdür ‘Soykırımın tanınması için mücadele veren tüm Türk dava arkadaşlarıma’ diye yazıyor. Fatih Akın da onlardan biri. Ben bu anlamda hep bir ortaklıktan yanayım.
Ermeni bir yönetmen olmak sanatsal tercihlerinizi etkiliyor mu?
Ermeni olmak hem etkiliyor hem de etkilemiyor. İnsan olarak çok etkileniyorum ama profesyonel olarak daha farklı bakmaya çalışıyorum. Kimlik olarak Ermeni olmak eminim ki sanatımı da etkiliyor. Fakat sinematografik olarak etkilenmediğimi düşünüyorum.
Filmin ne kadarı gerçek hikayelere dayanıyor?
Çoğunlukla yaşanmış, gerçek hikayelere dayanıyor. Tabii ki bir noktada kurgu, çünkü yaşanmış olayları değiştirerek bir kurgu film çıkarıyorsunuz. Mesela gerçekten de İspanya’daki bir saldırıda, bir telefon kulübesinde konuşurken bomba yüzünden yaralanmış bir adam var. Tıpkı filmdeki Gilles gibi oradan tesadüfen geçiyor ve gerçekten de bunu yaşıyor. Bunlardan etkilenerek bu filmi çıkardım, filmde yer alan hikayelerin çoğu gerçek.
Diaspora demek dağılmışlık demek ama Ermenilerin bir yandan da güçlü bir kültürel geçmişleri var.
Diaspora biraz karmaşık bir olgu. Soykırım Ermenilerin dünynın dört bir yanına dağılmasına neden oldu. Sen de senin gibi insanların kim olduğunu, dünyada nerede olduğunu bilmek istiyorsun. Hepimizin ayrı kimliği var, Fransız olan Ermeniler var. Bunun etkileri benim ‘kök’ümde de var. Hâlâ soyadı ‘yan’la biten bir isim görsem etkilenirim, Ermeni’dir diye düşünürüm.
Ailenizde soykırım hikayeleri var mı?
Evet, tabii ki var. Aile üyelerinin birçoğu ölmemek için direniyor. Birçok aile üyesi bu esnada öldü ya da yaşamak için ciddi bir mücadele vermek durumunda kaldı.
70’lerde genç bir diaspora Ermenisi olarak ASALA’yı merak etmiş miydiniz, içinde olmak gibi bir şey aklınızdan geçmiş miydi?
Yok, hiç düşünmedim.
Affetmek filmin en önemli temalarından biri, özel bir anlam taşıyor mu sizin için?
Affetmek insani bir deneyim. Ama ancak senden af dileyen biri varsa affedebilirsin, buna inanıyorum. Birisi diğeri tarafından affedilmek istiyorsa, böyle bir arzusu varsa ancak o zaman affedebilirsin. Öyle olmadığında bir anlamı olduğunu düşünmüyorum.
Sizce böylesine hassas bir konuyu işleyen bir filmin Türkiye’deki herhangi bir festivalde gösterilme şansı var mı?
Filmin Türkiye’de gösterilmesini çok isterim. Daha önce de ‘Ermenistan’a Yolculuk’ filmim festivalde gösterilmişti ve o filmde iki kez soykırım kelimesi geçiyordu. İstanbul’da da Ankara’da da retrospektif gösterimlerim oldu. Bu filmimin de gösterileceğini ümit ediyorum.
Filmin konusu
İlk 25 dakikasında Talat Paşa’yı öldüren Soğomon Tahliryan’ın davası üzerinde duran film daha sonra 80’lere Marsilya’ya dönüp soykırım nedeniyle göç eden bir ailenin, oğulları Aram üzerinden yaşadıklarına odaklanıyor. Aram’ın geçmişe takılı kalması ve içindeki bitmeyen intikam isteği ASALA’ya katılıp Paris’te bir Türk Büyükelçi’sini öldürmekle sonuçlanır. Aynı bombalı eylemde, oradan bisikletiyle geçmekte olan Gilles de ciddi bir yaralanma yaşayacaktır.
Aram Beyrut’a kampa katılsa da aklı daha önce hiç tanışmadığı Gilles’de kalır. Ermenistan’ın haritadaki yerini bile bilmeyen, Ermenilerden haberi olmayan Gilles ile Aram’ın ailesi arasında yaşanan ilişkiye tanıklık eder seyirci. Gilles kendisini bu hale getiren insanları anlamaya başladıkça değişir. ASALA’ya katılan Aram ise bir yandan eylemlere devam ederken bir yandan da masum insanların ölümünü sorgulamaya başlar.