Minyatürden yeni medyaya sanatta ne var ne yok

Murat Palta’nın minyatür estetiği ile sinema filmlerini buluşturan işleri, Ali Kazma’nın zamanı yeniden kurgulayan videoları, Blok Art Space ve Nesrin Esirtgen Collection’daki grup sergileri ve Giacometti’nin hareketi betimleyen heykelleri, son dönemin dikkate değer güncel sanat olaylarından. Bugünlerde İstanbul’da açılan galeri ve müze sergilerine göz gezdirdik.

Şalvarlı polis, sarıklı Yoda

Henüz kariyerinin başında olan genç bir grafik tasarımcı, minyatür sanatının ve sinemanın daha önce yürünmemiş yollarını keşfeder ve olaylar gelişir... 

1990’da Antakya’da doğan, 2012’de Dumlupınar Üniversitesi Grafik Tasarım bölümünden mezun olan Murat Palta’nın hikâyesi böyle başlıyor. Mezuniyet projesini hazırlarken cazibesine kapıldığı İran ve Osmanlı minyatür sanatının ince detaylar ve güzelliklerle dolu dünyası, popüler kültürün en lezzetli ürünlerinden olan sinemayla buluşunca, bu genç tasarımcıya hem yerel, hem de uluslararası sanat ortamının kapıları aralanmış. İlk kişisel sergisini geçen yıl Roma’da, Bagnacavallo Şehir Müzesi’nde açan Palta’nın Türkiye’deki ilk kişisel sergisi ‘Tasvir-i Beyaz Perde’, 29 Ocak’ta Nişantaşı’ndaki Galeri x-ist’te açıldı.

Palta, çalışmalarında geleneksel ile çağdaşı, Doğu ile Batı’yı, minyatür sanatının tasvirleri ile beyazperdeden imgeleri kaynaştırıyor. Örneğin bir işinde, ‘Eşkıya’, şalvarlı ve çarıklı polisler tarafından, bir apartmanın çatısında köşeye sıkıştırılıyor. Başka bir kompozisyonda, derviş kıyafetleri içindeki Jedi şövalyesi Obi-Wan Kenobi ve Büyük Usta Yoda’nın ruhunu alevler içinde görüyoruz. Bir diğerinde ise, ‘Terminatör’, çocuk yaştaki John Connor’ı peşindeki at arabalı düşmanlardan koruyor. Ve tüm bunlar, minyatür sanatının, bildik motifleriyle bezenmiş iki boyutlu dünyasında oluyor.

28 Şubat’a kadar sürecek olan ‘Tasvir’i Beyaz Perde’de, farklı türler ve dönemler birbirine karışıyor. Murat Palta’nın çalışmaları sürprizlerle dolu. Metin Erksan’ın ‘Sevmek Zamanı’na, Francis Ford Coppola’nın ‘Baba’sına, Atıf Yılmaz’ın ‘Kibar Feyzo’suna ve daha nicelerine, bir de onun gözünden bakmanızı öneririz.

Genç sanatçılara ‘Açık Çağrı’

Koleksiyoner Nesrin Esirtgen’in Beyoğlu’nun tarihi binalarından Mısır Apartmanı’nda açtığı sergi mekânı Nesrin Esirtgen Collection, bir süre önce sanatçılara ‘açık çağrı’da bulundu. Çağrıya kulak veren genç sanatçıların başvuruları sonucunda seçilen işler, 20 Ocak’ta sergilenmeye başladı.

Genç sanatçılara güncel sanat ortamında görünürlük kazandırmayı amaçlayan ve işlerini sergilemek için mekân sunan proje kapsamında düzenlenen sergi 6 Mart’a kadar sürecek. Sergide, Deniz Derin Akıncı, Asphodel, Sibel Diker, Ahmet Rüstem Ekici, Özge Enginöz, Şinasi Göktürkler, Mehmet Can Gürsoy, Selma Hekim, Tuba Merdeşe, Mary Moon, Umut Özöver, Esra Sağlık, Kıvılcım Harika Seydim, Güneş Topalöz ve Ozan Uzun’un yapıtlarının rehberliğinde, genç sanatçıların güncel sanata getirdikleri yenilikçi yaklaşımların örneklerini görmek mümkün.

Sergide ‘Şehir’ serisinden bir resmi ile iki boyutlu metal bir konstrüksiyondan oluşan yerleştirmesi yer alan Ermenistanlı sanatçı Mary Moon, proje kapsamında, mekânda bir performans da yapacak. Geçen yıl rh+artmagazine dergisinin düzenlediği ‘Yılın Genç Ressamı’ yarışmasında birincilik ödülünü kazanan Moon’un resimleri, yazın Kınalıada’daki Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi’nde sergilenmişti.

Sergi ziyareti mi, kozmik seyahat mi?

Farklı türde bir sergi deneyimi yaşamak isteyenler, Çukurcuma’daki Blok Art Space’e uğrayabilirler. Ebru Yetişkin’in küratörlüğünde hazırlanan ‘Dalgalar’ başlıklı grup sergisi, aralarında Ozan Türkkan, Osman Koç ve Ayşe Gül Süter’in de bulunduğu 11 sanatçının yeni medya alanında ürettikleri işleri bir araya getiriyor.

Sergide, ses ve ışık geleneksel kalıplarından sıyrılarak, sanatçıların, hatta kimi zaman ziyaretçilerin elinde yeniden yoğruluyor. Ozan Türkkan’ın sergideki etkileşimli video çalışması ‘Well’, uzaydaki kara delikler ve solucan delikleriyle ilgili çalışmalardan yola çıkarak, başka bir zaman ve mekâna yolculuk olasılığı sunan bir tünel olarak tasarlanmış. Osman Koç’un ‘Hipermevcudiyet’ adlı video yerleştirmesi ise, size gösterilen filmi izlerken değişkenlik gösteren beyin dalgalarınızı ölçüyor; aynı zamanda beyin dalgalarınızın filmin gidişatını etkilemesini sağlıyor. Ayşe Gül Süter, ‘Aurora’ adlı ışık enstalasyonunda, Orta Çağ Avrupası’nda Tanrı’nın bir işareti olarak görülen, Alaskalılara göre avlanan hayvanların, Aborjinlere göre ise insanların göğe yükselen ruhları olan ama aslında elektron ve proton yüklü parçacıkların dünyanın manyetik dalgasıyla etkileşime girerek oluşturduğu doğal ışımalar olan ‘Kuzey Işıkları’nı taklit ediyor.

Sergide gördüklerinizi ve deneyimlediklerinizi daha derinden kavramak isterseniz, sergiye paralel olarak düzenlenen ve mimarlıktan felsefeye, fizikten teknolojiye, çok çeşitli alanları kapsayan konuşmalar dizisinin programına bir göz atmanızı öneririz.  

Heykelin ustası ‘Pera’ya geliyor

Pera Müzesi, 20. yüzyıla damgasını vuran bir sanatçıyı ağırlamaya hazırlanıyor. Heykel sanatının dünyaca ünlü ustası, İsviçre asıllı sanatçı Alberto Giacometti (1901-1966), müze tarafından düzenlenen retrospektif niteliğinde bir sergiyle, 11 Şubat - 26 Nisan arasında İstanbul’da. Küratörlüğünü Giacometti Vakfı’nın yöneticisi Catherine Grenier’in üstlendiği sergide, sanatçının pratiğini en iyi şekilde yansıtan heykelleri, resimleri ve desenleri yer alacak. Giacometti’nin ünlü fotoğrafçılar tarafından çekilen fotoğrafları da serginin sürprizlerinden.

Giacometti, heykellerinde ‘hareketi’ betimleyen sanatçı olarak biliniyor. Heykel gibi statik bir mecrada giriştiği bu arayış, onu farklı kılan özelliklerinden. Henüz erken dönemlerinde heykelin yapısından gelen kısıtlamaların farkına varan sanatçı, her zaman bu sınırları aşmaya çalışmış.

Sanatsal üretimini 40 yılı aşkın bir süre Paris’te sürdüren Giacometti, hem 20. yüzyılın ilk yarısında bu şehrin sanat ortamına yön veren akımlardan etkilenmiş, hem de bu ortamın etkin aktörlerinden olmuş. 2010’da uluslararası müzayede şirketi Sotheby’s tarafından 20 milyon dolar tahmini fiyatla satışa çıkarılan ‘Yürüyen Adam’ heykelinin fiyatı 100 milyon doları aşınca, Giacometti sanat tarihine adını bir kez daha yazdırmıştı.

1947 yılından ölümüne dek yaptığı uzun ve ince figürleriyle akıllara kazınan Alberto Giacometti’nin Pera Müzesi’ndeki sergisi, kuşkusuz, İstanbullu sanatseverler için 2015’in en heyecan verici olaylarından biri olacak.

Zamanı parçalayıp birleştiren videolar

 Yerel ve uluslararası sanat ortamının yıldızı gittikçe daha da parlayan temsilcilerinden Ali Kazma, Türkiye’de bugüne dek yapılan en kapsamlı kişisel sergisiyle Arter’de. Emre Baykal küratörlüğünde hazırlanan ve 5 Nisan’a kadar sürecek olan ‘zamancı’ başlıklı sergi, Kazma’nın son 10 yılda ürettiği video çalışmalarından bir seçki sunuyor. 

Kazma’nın 2013’te, 55. Venedik Bienali Türkiye Pavyonu’nda sergilenen ‘Rezistans’ adlı projesinin de küratörlüğünü yapan Baykal, ‘zamancı’ sergisinin kataloğu için yazdığı metinde, genç sanatçının videolarında zamanı ele alış biçimini, “Burada söz konusu olan, çalışarak geçirilen ve ölçülebilir bir zamandan ziyade, zamanın sanatsal bir kavrayışla denetim altına alınmasına, ritimlendirilmesine ve yeniden düzenlenmesine ilişkin süreçlerdir” sözleriyle açıklıyor. Sanatçının, ‘zaman’ kavramıyla doğrudan uğraşan işlerinden biri, 2006 yılında ürettiği ‘Saat Ustası’. Kazma, 18. yüzyıldan kalma bozuk bir Fransız saatinin parçalarına ayırılıp yeniden birleştirilerek tamir edilişine odaklanıyor. Ustanın başarılı eylemi sonucunda saatin tekrar çalışmaya başlamasıyla, durmuş olan zaman akmaya devam ediyor.

Dünyanın herhangi bir yerindeki bir kot fabrikasından, bir dövmecinin atölyesinden, bir devlet dairesinden, tiyatro sahnesinden, hapishane veya okuldan, pek de olağanüstü olmayan anlar, sık sık Kazma’nın kadrajına giriyor. Sanatçı bu görüntülerin her ânını incelikle, hiçbir detayı gözden kaçırmadan işliyor.

Kategoriler

Kültür Sanat Sergi


Yazar Hakkında