SEVAN DEĞİRMENCİYAN

Özgündü zira geldiği kentin o güne kadar bir anlatıcısı olmamıştı. Oysa Harput, Sasun, Arapgir, Eğin veya Musadağ daha önce anlatıcılarını bulmuşlardı. Böylece Margosyan sayesinde salt İstanbul edebiyat çevreleri değil tüm diaspora da Diyarbakır’ın suskun, kayıp sanılan dünyasının keşfine koyuldu. Dahası Eliz Kavukcuyan Ödülü bu coşkunun bir dışavurumu olarak 1988 yılında Margosyan’a verildi.

Heykeltraş Mari Gerekmezyan 29 Ekim 1947 tarihinde, henüz 34 yaşındayken hayata gözlerini kapamış. Aras Yayıncılık’ın sosyal medya hesaplarından yapılan anmayı farkettiğimde, elimin altında bulunan Toros Azadyan’ın “Asdğapert” dergisinin 1951’de yayınlanan ilk sayısında yayınlanmış (ss. 15-16) şu yazısını tercüme edip “Agos” okuyucularının dikkatine sunmak istedim. Yazının girişine bulunan not, ölümünden bir kaç gün önce kaleme alınan yazının Gerekmezyan’ın ölüm anında yatağının başucunda bulunduğunu ve muhtemelen bir kriz anında kaleme alındığını belirtmekte. İşte “Mari Gerekmezyan’dan Yayınlanmamış bir Yazı” başlığı ile neşredilen yazının Türkçe tercümesi:

Hiç şüphesiz Ayasofya tarihinin en önemli simalarından biri mabedin bugüne kadar sapasağlam ayakta duran kubbesinin mimarı Dırtad. Ortaçağ Ermeni mimarlık tarihinin en müstesna temsilcilerinden olan Dırtad, Ani Ermeni Krallığı’nın başmimarı sıfatıyla Ani katedralini de inşa etmişti.

Sayın Maşalyan ve seçilmesini sağlayan ruhani ve sivil çevreler tarafından ortaya atılan Cumhuriyet devrinde yapılan patrik seçimlerinin hiçbirinde ikiden fazla aday bulunmadığı, hatta bazen tek adayla yapıldığı iddiası kesinlikle doğru değildir.

Eski kitaplar ve gazete sayfaları arasında gezinirken, kendi tedavi ettiği bir hasta tarafından katledilen bir hekimin hikâyesi ile karşılaştım: İstanbul Yedikule’deki Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi yardımcı operatörü Dr. Taniel Hanımyan. Olay 1 Mayıs 1922 tarihinde yaşanmış.

Sevan Değirmenciyan’ın “Latin Amerika Ermenileri” yazı dizisine epeyce bir süre ara vermiştik. Artık dizinin son bölümündeyiz. Değirmenciyan, Arjantin’de cuntaya karşı mücadelede hayatını kaybeden 22 kişinin öyküsünü anlatan bir kitap yazan Cristian Sirouyan ile röportaj yapıyor bu son bölümde. Gencecik yaşta yaşamları ellerinden alınan Ermenilerin hayat hikayeleri Arjantin toplumu tarafından da unutulmamış.

Eğer 2019 talimatnamesini “sadece İstanbul episkoposları” olarak okuyanlara uyarsak, I. Şınorhk ve II. Karekin İstanbul’a patrik olamayacaktı, çünkü ikisi de Kudüs episkoposu idi. Onlar Türkiye doğumlu veya “babadan Türk” oldukları için İstanbul’a patrik olabildi. Alınan bir hakkı bugün neden elimizin tersiyle itip, kişisel hırslardan dolayı İstanbul Patriklik makamının geleceğini tehlikeye atalım?

Uzman görüşü alındıktan sonra Müteşebbis Heyet görüşünü açıklar. Buna göre, Valilik tarafından Patrikliğe tebliğ edilen talimatı kabul ve tatbik etmek Müteşebbis Heyet'e tevdi edilen görevle bağdaşmadığından Patrik seçimine müsaade edilmesi için yeniden ilgili makamlara müracaat edilmesine karar verilir.

Nizamname’de bu madde ile, İstanbul patriği seçilecek olan episkoposların Ermeni Kilisesi’nin merkezi konumunda bulunan ve o dönem Çarlık Rusyası sınırlarında olan Eçmiadzin Katolikosu tarafından takdis edilmesi; Kilikya yahut Akhtamar'da takdis edilse dahi Eçmiadzin tarafından kabul görmüş olması şartı aranıyordu.

Meşrutiyet'in ilanından sonra İstanbul’a döndü. Farklı gazete ve dergiler yayınladı, çalıştı, yazılar yazdı. Mayıs 1915'te tutuklanıp Suriye içlerine, Der Zor’a tehcir edildi, ağır koşullarda mucize eseri sağ kaldı. İstanbul'a 1918'de geri döndü. Döner dönmez, Soykırım yıllarını anlattığı ‘Lanetli Yıllar’ı ‘Jamanak’ gazetesinde tefrika etti.