İçişleri Bakanlığı tarafından Ermeni Patrikliği’ne tevdi edilen seçim talimatnamesinde bulunan ve patrik adayı olabilme şartlarını belirleyen 25. maddenin c bendinin öngördüğü “İstanbul Ermeni Patrikhanesine mahsus episkoposlar sınıfına dahil olmak” şartı tartışmalara ve farklı yorumlara kapı açtı. Çoğu kişi bu maddenin sadece “İstanbul Ermeni Patrikhanesi episkoposlarına” patrik adayı olabilme imkanı sağladığı görüşünde, çünkü on yıllar sonra bu şartı oraya koyanların niyeti maalesef iyi değil. Bu görüşü savunanlar da kendi aralarında ikiye ayrılmış durumda. Çoğu kişi, haklı olarak, bu şartlarda yapılacak olan bir seçimin Ermeni toplumunun demokratik ve adil seçim hakkına yapılacak bir müdahale olacağı görüşünde. Bazıları da idareden gelen bu şartı herhangi bir itirazda bulunmadan kabul edip, yangından mal kaçırırcasına bir an önce seçimi organize etmek taraftarı. Hak kaybetmenin vakit kaybetmekden daha vahim olduğunun farkında değiller maalesef.Eğer 2019 talimatnamesini “sadece İstanbul episkoposları” olarak okuyanlara uyarsak, I. Şınorhk ve II. Karekin İstanbul’a patrik olamayacaktı, çünkü ikisi de Kudüs episkoposu idi. Onlar Türkiye doğumlu veya “babadan Türk” oldukları için İstanbul’a patrik olabildi. Alınan bir hakkı bugün neden elimizin tersiyle itip, kişisel hırslardan dolayı İstanbul Patriklik makamının geleceğini tehlikeye atalım?
Geçen hafta yazdığım gibi, bu şartın herhangi bir kısıtlama getirmediğini ve Eçmiadzin’e bağlı episkoposların, diğer şartları doldurdukları ölçüde, aday olabileceğini savunanlar da var. Bu tezimi savunurken geçen hafta 1863 Nizamnamesi’nin taslağı olarak niteleyebileceğimiz, Ermeni toplumu tarafından 1860 tarihinde Bab-ı Ali’ye sunulan belgeyi çıkış noktası olarak almıştım. 1860 nüshasında patrik adaylığı için tek şart vardı: “Episkoposluk derecesi Eçmiadzin Katolikosu tarafından verilmiş veya episkoposluğu Eçmiadzin tarafından kabul edilmiş olması”.
Fakat 1863’de Bab-ı Ali farklı bir ülkede bulunan Eçmiadzin’i anmamak adına patrik adayının “…ez-kadim patrikliğe mahsus olan piskoposların sınıfından bulunması…” olarak değiştirmişti.
2019’da tekrar talimatnameye giren bu koşul, bazı kişilerce nizamnameye yapılan bir atıf olarak sevinç naralarıyla karşılandı dersek abartmış olmayız sanırım. Bu kişilere göre idare 1863 Nizamnamesi’ne vurgu yapmakta, unutulan eski bir metni tekrar canlandırıp ileride yapacağı lütufların ucundan azıcık da olsa göstermekte.
Bu yazımda 1860’a değil, bizzat 1863 Nizamnamesi’ne referans verip, “patrikliğe mahsus episkopos” kavramını bir başka açıdan anlatmaya çalışacağım. Her daim nizamnameye atıf yapanlar belki böylece ikna olur.
Nizamnamedeki Kudüs Patrikliği Şartı
1863 Nizamnames’inde Kudüs Patriğine dair maddeler de var. İstanbul’dan farklı olarak, Kudüs bir manastır ve her manastırda olduğu gibi orada bir “miapanutyun”, kongregasyon, nizamnamede belirtilen adı ile bir “ruhban cemaati” var. Kudüs patriği seçilecek olan şahıs “otuz beş yaşını tekmil etmiş olup, pederinden beri tebaai Devlet-i Aliyeden” olmalı.
Buraya kadar İstanbul Patriği seçilecek kişi ile aynı özelliklere vurgu yapmakta. Fakat, Kudüs Patriği seçilecek kişinin “cemaatı mezküre piskopos veya ruhbanlarından bulunması, ve cemaatı mezküreden infisal etmemiş olması iktiba eder”. Tercümesi şu: Kudüs Patriği olacak kişinin Kudüs kongregasyonu episkoposlarından veya rahiplerinden olması gerekir ve bu şahıs kongregasyondan, yani “miapanutyun”dan ayrılmış biri olmamalı. Antrparantez belirtmek isterim; bu kural bugüne kadar uygulanır. Nerede doğduğuna veya nerede görev yaptığına bakılmaksızın, Kudüs patriği sadece kongregasyon içinden ve kongregasyon tarafından seçilir.
İstanbul Patriği için benzer bir şart yok. İstanbul Patrikliği bir manastır merkezi değil, “miapanutyun”a sahip değil, olmadı da. Bugün atıf yapılan nizamnameye göre, İstanbul Patriği olmak için Eçmiadzin tarafından takdis edilmek, 35 yaşını doldurmuş olmak, babadan Osmanlı tebaası olmak kaafi.
Nizamnamede Kozan ve Akhtamar yok. Çünkü...
Nizamnamede İstanbul ve Kudüs patriklikleri hakkında maddeler varken, Osmanlı sınırları dahilinde bulunan Kozan ve Akhtamar Katolikoslukları hakkında tek bir satır bile olmaması dikkatinizi çekti mi acaba? Nizamnamenin Ermeni toplumu tarafından hazırlandığını göz önüne aldığımızda, aslında binlerce yıllık kilise tarihi boyunca Eçmiadzin’e karşı kurulmuş bu merkezlerin nasıl algılandığı konusunda da bir fikir sahibi olabiliriz. Kilisenin resmi merkezi olan Eçmiadzin’e karşı o veya bu nedenle kurulmuş bu katolikosluklar tabii ki nizamnameye dahil edilip legalize edilemezdi, dolayısıyla sadece Eçmiadzin tarafından takdis edilen kişiler “ez-kadim patrikliğe mahsus piskoposlar sınıfına” dahil olabilirdi.
“Alaylı” Patrikler
Gelin örneklerle konuşalım biraz...
En ünlü patriklerden Yeğişe Turyan her ne kadar Armaş Manastırı kurucularından olsa da, manastır yüzü görmemişti. Diğer ünlü patrikler Mateos İzmirliyan, Hovhannes Arşaruni, Nerses Varjabedyan gibi yani. Bu isimler İstanbul’da manastır olmadığı için herhangi bir manastır tedrisatından geçmiş değildi, Galatasaray Lisesi ve benzeri sivil okullarda eğitim almışlar ve kiliseye hizmet için ruhani olmuşlardı. “İstanbul episkoposu” değil, tabiri caizse “alaylı” ruhanilerdi hepsi de, Eçmiadzin’de episkopos takdis edildikleri veya daha sonra Eçmiadzin’e bağlılıklarını ilan ettikleri için “ez-kadim patrikliğe mahsus piskoposlar sınıfına” dahillerdi.
Bugün bazılarının kullandığı “İstanbul Patrikliği episkoposu” tabiri kulak tırmalayan bir deyim, zira İstanbul bir manasır kongregasyonuna sahip değil. İstanbul kendi episkoposlarını takdis eden bir katolikosluk merkezi de değil. Dolayısıyla, Eçmiadzin episkoposları İstanbul’a mahsus olmuşlardır en baştan. Mesela bugün Beyrut’ta bulunan Kilikya Katolikosluğu episkoposlarından Varujan Hergelyan, soyadından da net olarak anlaşılacağı üzere, Samandağlıdır. Patrik aday listesinde adı dahi geçmemesinin nedeni Eçmiadzin tarafından değil, Kilikya Katolikosluğu tarafından episkopos takdis edilmesi.
Kalustyan ve Kazanciyan nereden geldi?
Daha yakın tarihe gelecek olursak. 1961 talimatnamesi ile seçilen ilk patrik olan Şınorhk Kalustyan 1913 Yozgat doğumlu. 1915’de yetim kaldıktan sonra, 1927’de Kudüs’e gitmiş. İngiltere ve ABD’de görev yapmış. 1955’de Eçmiadzin’de episkopos takdis edildi. 1960’da misafir olarak geldiği İstanbul’da Karekin Haçaduryan’ın aniden vefat etmesinden sonra patrik seçilir. Halefi Karekin Kazancıyan da Şınorhk Kalustyan gibi Kudüs kongregasyonu üyesi idi. Bir süre İstanbul’da görev yapmıştı. 30 yıllık aradan sonra 1990’da patrik olarak İstanbul’a dönmüştü.
Uzun lafın kısası, eğer 2019 talimatnamesini “sadece İstanbul episkoposları” olarak okuyanlara uyarsak, I. Şınorhk ve II. Karekin İstanbul’a patrik olamayacaktı, çünkü ikisi de Kudüs episkoposu idi.
Onlar Türkiye doğumlu veya “babadan Türk” oldukları için İstanbul’a patrik olabildi. Alınan bir hakkı bugün neden elimizin tersiyle itip, kişisel hırslardan dolayı İstanbul Patriklik makamının geleceğini tehlikeye atalım? Bugün Türkiye doğumlu olup da Eçmiadzin Katolikosluğu, Kudüs Patrikliği bünyesinde, Amerika’da yahut başka yerlerde görev yapan ruhaniler var; Khajak Barsamyan, Sebuh Çulcuyan, Viken Aykazyan, Sevan Ğaribyan, Taniel Fındıklıyan, Vazken Karayan vs. gibi. Kendimizi neden bu insanlardan mahrum edip, Ermeni Kilisesi’nin bütünüyle olan bağımızı zayıflatalım? 1961 Talimatnamesinde bulunan şartları iyileştirmeyi düşünecekken, kazanılan haklarımızdan dahi feraget etmeyi konuşuyorsak gerçekten halimiz yaman...