KÜLTÜR SANAT

TİYATRO Boğaziçi Üniversitesi’nde tiyatro günleri

Kültürel Çoğulcu Tiyatro Günleri bu yıl 19-20 Mayıs’ta düzenlenecek. İki güne yayılacak olan etkinlikler kapsamında, Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs’te iki seminer ve bir tiyatro gösterimi olacak.
SERGİ Çığır açmış 49 kadının hayat hikayesi bu sergide

Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce her yıl Mayıs ayının ikinci haftasında kutlanan ‘Vakıflar Haftası’nın bu yılki teması ‘Vakıf Kuran Kadınlar’ oldu. 7-11 Mayıs tarihleri arasında kutlanan haftada Cemaat Vakıfları Temsilci Ofisi de bir sergi hazırladı.
SİNEMA Fotoğrafçının gözünden evsizler, yönetmenin gözünden fotoğrafçı

Agos gazetesi fotoğraf editörü Berge Arabian’ın uzun yıllardır yaşadığı Kanada’dan İstanbul’a dönüş yolculuğu, belgesel yönetmeni Zoran Maslic tarafından filmleştirildi. ‘Nobody Knows My Songs’ adlı filmde Arabian’ın evsizlerle ilgili projesinden yola çıkılarak, fotoğrafçının İstanbul’a taşınmasıyla birlikte köklerine dönüş yolculuğu ele alınıyor. Filmde, Arabian’ın, Toronto’nun işlek caddelerinden Queen Street’teki evsizlerle çalışmasını görüyoruz. Evsizlerden Sebastian Belec ile tanıştıktan kısa süre sonra neredeyse onunla yakın arkadaş olan Arabian, film boyunca Belec ve arkadaşlarıyla birlikte geçirdiği altı aylık süreci anlatıyor.
DANS 158 dansçı, tek bir sahne

Maral Müzik ve Dans Topluluğu, 29 Nisan’da Fulya Sanat Merkezi’nde düzenlediği gösteriyle, 158 kişilik geniş dansçı kadrosuyla izleyenlere seyir zevki yüksek bir dans gösterisi sundu. 74 minik, 38 junior ve 46 profesyonel dansçıdan oluşan grup, yoğun bir temponun ardından ürettiklerini bizlerle paylaştı. Topluluğun genel sanat yönetmeni, koreograf ve dans eğitmeni Garbis Çapkan’a, bu kadar çocuğu sahneye sığdırabildiği ve onların gönlünde ayrı bir taht kurabildiği için, hayranlıkla bakıyorum. Garbis Bey, sahnede her seferinde biraz daha büyüyor gözümde. Her bir çocukla ilgilenir, şaşırdıkları yerleri bilir, güçsüz olduğu tarafı, eğitilmesi gereken zayıf yönü bulup çalışır, çalıştırır. 158 dansçı ve bir Garbis Çapkan. Dans eğitmenleri İris Çapkan, Sarem K. Şeşetyan sağ ve sol kolu gibiler Garbis Bey’in. Ama o olmasa, küme küme büyüyen ‘Maral’ olur muydu, bilemiyorum. Bence tılsım her sene biraz daha kırlaşan saçlarında saklı… Tek arzum, ‘Kohar Korosu’nun Aram Khaçaduryan’ı gibi, 80’lerine bile gelse, sahneden
SİNEMA İstanbul Mucizeleri: 64 Sürgünü’nün izinde

Yönetmenliğini Fotini Siskopoulou’nun üstlendiği ‘Istanbul Story’ (İstanbul Mucizeleri) adlı filmin Türkiye’deki ilk gösterimi, 26 Nisan Perşembe günü, Yunanistan İstanbul Konsolosluğu’nun Sismanoglio Megaro Binası’nda yapıldı. Film, 1964’teki Rum sürgününün ardından Yunanistan’a göç eden ailesinden kalan mirasın izini sürmek için İstanbul’a gelen Katia’nın hikâyesini anlatıyor. Katia, miras sorununu çözmek için, İstanbul’da tanıştığı bir avukat ve bir gazeteciyle birlikte, köklerine doğru da yolculuğa çıkıyor. Katia’nın Balat’taki bir Rum okulunda bir hocasıyla yaptığı konuşma ve Apoyevmatini gazetesinin yayın yönetmeni Mihail Vasiliadis’le yaptığı görüşme gibi sahnelerle, yer yer belgesel bir nitelik kazanan filmde, sürgünün, günümüzde İstanbul’da yaşayan Rumların hafızasındaki yeri de konu ediliyor.
SERGİ Şahinyan’ın arşivi ilk kez bir galeride

Tayfun Serttaş’ın kişisel sergisi ‘Flashblack’, 27 Nisan Cuma günü Pilevneli Galeri’de açılacak. Sergide, fotoğrafçı Maryam Şahinyan’ın 2011’de kamuya açılan arşivinden bir seçki, ilk kez bir galeri bünyesinde sergilenecek.
RESİM Altı ressam barış için çizdi

Verjin Şabcı, sanatçı ismiyle Verşa, Reha Yalnızcık, Feryal Taneri, Umur Türker, Vural Yıldırım ve Ahmet Özol’un tablolarından oluşan ‘Barış Yolu’ sergisi, 18 Nisan Çarşamba günü Yunanistan İstanbul Konsolosluğu Sismanoglio Megaro binasında açıldı.
TİYATRO Işıltılı bir komedi: Leonce ile Lena’nın hikâyesi

Ludens Perform ile Uyumsuz Tiyatro’nun ortak çalışması ’Leonce ile Lena’nın Müzikli Güldürüsü’, bu sezonun öne çıkan oyunlarından biri. Oyun metninin orijinal hali olan ‘Leonce ile Lena’, 19. yüzyıl Alman yazarlarından Georg Büchner’e ait. Fransız Devrimi dönemindeki düşünürlerden etkilenmiş, yazdığı oyunlarda toplumsal adaletsizliği eleştirmiş, politik faaliyetlerde bulunmuş ve otoriteyle başı belaya girmiş bir yazar. Henüz 23 yaşındayken hayatını kaybeden Büchner, buna rağmen bir sonraki kuşağı etkileyerek 20. yüzyıl Alman tiyatrosunda etkili olmayı başarmış.