O çok sevdiği vapura bindi, gitti

“Gördükleri şeyi anlasınlar, anladıktan sonra çeksinler. Bir şeyin manası varsa çekin, yoksa çekmeyin” diyordu

YAĞIZ ŞENKAL


Üstteki fotoğraf 2 Ekim’de çekildi. Yani vefatından 15 gün önce. Sanıyorum son röportajı da bu oldu. O zaman, evinde ziyaret ettiğimde, sağlıklı görünüyordu. Espriler yapmıştı. Keyfi yerindeydi. 
Ara Güler’de böbrek yetmezliği vardı. Haftada 3 gün diyalize giriyordu. Buluşmamızdan kısa bir süre sonra fenalaştı. Hastaneye kaldırıldı. Bacağının kesilmesi gerekiyordu. Doktorlar ikna edemedi. Sonrasını hepimizi biliyoruz zaten. 
“Sizce en büyük başarınız neydi?” diye sormuştum. “Afrodisyas Antik Kenti’ni keşfetmem, Nuh’un Gemisi fotoğrafı ve Nemrut Dağı’nı dünyaya tanıtmam” yanıtını vermişti. 
Ara Güler ile tanışmam aslında 1994’te üniversite birinci sınıfta “Allah ve Kadın” fotoğrafıyla oldu. 24 sene sonra ise fiziken tanıştım. NTV için Ara Güler belgeseli hazırlamam istenmişti. Ağustos’ta ilk kez görüştük. Gazetecilik şansı, son görüşen muhabir de ben oldum.  
Aksiydi aslında. “Korkunç surette her şeyden üşenmiş ve bıkmış durumdayım” demişti. Ama hakkında bilgi sahibi olduğumu anlayınca, çözüldü. Anlatmaya başladı. Anlattıkça da keyiflendi.
“En çok sevdiğim resmimi biliyor musun?” diye başladı. 1965’te İstanbul Kandilli’de çektiği fotoğrafı gösterdi. Sahilde önde iki boş sandalye, arkada flu olmuş, giden bir vapur. “İki sevgili vardı burada, bindiler vapura gittiler” dedi. Öyle bir anlam yüklemişti. 17 Ekim’de, 90 yaşında, belki de o çok sevdiği vapura bindi, gitti.   
Zülfü Livaneli onun için, “Nazım Hikmet nasıl Memleketimden İnsan Manzaraları’nı yazdıysa, Ara Güler de Memleketimden İnsan Manzaraları’nı çekmiştir” der. 1 milyona yakın fotoğrafıyla bu memleketin bir dönem tarihini yazmış gibidir. Aslında o arşiv biziz, Türkiye’yiz. Ömür boyunca elinde adeta bir ayna taşıdı. Köylerde, ovalarda, dağlarda, antik ortamlarda, şehirlerde bizi bize gösterdi. Yakın tarihimizin gerçekçi ama olağanüstü estetik, görsel yazarıydı. Resimli romanımızı çekti. 

‘Bir şeyin manası varsa çekin’
“Gençlere bir tavsiyeniz var mı?” diye sormuştum. “Beğendikleri, sevdikleri şeyi yapsınlar. Fotoğrafı da rahat bıraksınlar” yanıtını vermişti. “Gördükleri şeyi anlasınlar, anladıktan sonra çeksinler. Bir şeyin manası varsa çekin, yoksa çekmeyin” diyordu. 
“Türkler’in en Ermenisi, Ermeniler’in en Türk’ü”. Dostları cenaze töreninde onu böyle anlatıyordu. Ara Güler büyük kozmopolit yapımızın, büyük Osmanlı’dan gelen karışımın yarattığı harmandandı. 
Yıldız Teknik Üniversitesi’nden 2004’te onursal doktora aldığında, ödül gerekçesi şöyle yazılmıştı: ”Bazı fotoğrafçılar güçlü kültür-bilgi donanımları ve seçkin kişilikleriyle aktaran olmaktan çok; bir düşünce insanı, toplumbilimci, kültür uzmanı ve bir tarihçi gibi çalıştılar. Ara Güler bu fotoğrafçı neslinin Türkiye’de simge ismi oldu. Dünyada tanındı, saygınlık kazandı ve onurlandırıldı”. Çok doğru bir tespit bu. Hakkında sayfalarca yazılabilir, konferanslar düzenlenebilir. Ama son tahlilde aslında o, kendi tabiriyle işini düzgün yapmaya çalışan, bir foto muhabiriydi. 

Kategoriler

Toplum Kültür Sanat