20 yılda Gezici Festival’in başından geçenler, memleketin havasını da anlamamıza yardım edecek cinsten. Başak Emre anlatıyor.
Gezici Festival’in Sinop ayağında bir teknedeyiz; Adana’dan, Malatya’dan ödüllü ‘Toz Ruhu’nun gösteriminin ardından balık yiyoruz. Festivalin yönetmeni Başak Emre ve Genel Sekreter Ahmet Boyacıoğlu masaları dolaşıyorlar. Yorgunluk ve neşe birbirine karışmış. 20 yıllık bir yorgunluk bu. Gezici Festivali'nki, 20 yıllık bir inat hikâyesi. Ankara Film Festivali’ni yapan ekip, Haziran 1995’te bir anda safdışı bırakılıyor. Ekiptekiler hiç duraksamadan, kendi festivallerinin temellerini atıyor, aynı yıl aralık ayında ilk Gezici Festival’i yapıyorlar. Ankara, İstanbul ve Eskişehir’de başlayan festival 20 yılda başka illere yayılıyor, Yunanistan, Üsküp, Bosna, Azerbaycan, Gürcistan’a taşıyor.
Kamyonlara yüklenen filmler
Bir masada ‘Ben O Değilim’ filminin yönetmeni Tayfun Pirselimoğlu ve oyuncusu Ercan Kesal, bir başkasında festivalin yakın takipçisi Zeki Demirkubuz koyu sohbetlerde. Başak Emre masamıza geliyor, 1995 yılından başlıyor anlatmaya –DVD’lerin, DCP’nin olmadığı zamanlar. Gittikleri kentlerde 35 mm makineleri yok, ağır film bobinlerini de, 35 mm projektörünü de kamyonla İstanbul’dan götürüyorlar. Van’ın, Artvin’in, Bursa’nın, festivalde apayrı bir yeri olan Kars’ın izleyicisine, kelimenin gerçek anlamıyla sinema götürüyorlar. Bugün festivalin güzergâhında Sinop’un yanı sıra Ankara ve Eskişehir de var, bir de günübirlik Kastamonu, zira aldıkları daveti kıramamışlar. Biz İstanbul uçağına binmeden Zeki Demirkubuz’u da alıp Kastamonu yoluna düşecekler. “Yük olmayalım, akşam döneceğiz” diyor Ahmet Boyacıoğlu.
Bu yıl festivalin tek destekçisi Kültür Bakanlığı ve Sinop Kültür ve Turizm Derneği. Sinop Belediyesi geçen yıl Onur Ünlü’nün ‘Sen Aydınlatırsın Geceyi’ filmindeki küfürlerin tepki alması üzerine maddi desteğini çekmiş. Antalya Film Festivali’nin açılış gecesinden daha küçük bir bütçeyle yapılan bir festivalden söz ediyoruz. Başak Emre “Zor olduğunu kabul ediyorum” diyor. “Her şeye kendimiz koşuyoruz. 20 yıl geçti, hâlâ profesyonelleşemiyoruz. Canımız çıkıyor elbette, ama küçük bütçelerle çalışmayı öğrenmek çok işimize yaradı. Zeki Demirkubuz’un yapımcılığını yapıyoruz; bir film henüz tamamlandı, Mart’ta bir yenisinin çekimlerine başlıyoruz. Küçücük paralarla çalışmayı festivalle öğrendik. Bu, yapımcılıkta hayatımızı kurtarıyor.”
Türkiye muhafazakârlaşırken...
20 yılda Gezici Festival’in başından geçenler, memleketin havasını da anlamamıza yardım edecek cinsten. Başak Emre anlatıyor: “Kars’ta gösterdiğimiz, izleyicinin ilgiyle izlediği filmleri bugün programa alamazdık mesela. Ordu’da ‘Çoğunluk’ filmindeki sevişme sahnesi olay oldu, izleyicinin yarısı küfrederek salonu terk etti. Aslında yerel yönetimlerden destek almıyor olmamız bugün bir avantaj. Antalya, Adana gibi festivaller bu yüzden bizim kadar bağımsız hareket edemiyorlar. Geri dönüp bakınca elbette üzüldüğüm olaylar var. Kars’ı haritaya sokmuş, birçok sinemacının orayı tanımasını sağlamış, orada çekilen filmlere ön ayak olmuştu festival. O zamanki belediye başkanı Naif Alibeyoğlu başka türlü bir adamdı. Gezici Festival için yapılan sinema hâlâ duruyor. Ama ondan sonra seçilen belediye başkanı, kentin başka derdi yokmuşçasına, ilk demecinde, festivali kaldıracağını söyledi. İnsan çok üzülüyor tabii. Bursa da çok güzel bir duraktı ama ona üzülmem. Gezici Festival’den sonra kendi festivallerini yaptılar, bir kere oluşan izleyici kaybolmadı.”
Artvin’de 600 kişilik bir salonun tıklım tıklım dolu olduğunu gözleri parlayarak hatırlıyor Emre; “Ne güzel bir seyirci vardı!” Kars’ın anısı, sinemanın üstündeki Bolero Bar’da yapılan geceler, Babazula’nın, Gevende’nin, Replikas’ın, Kırıka’nın, Aynur’un hiç para almadan verdiği konserler, hafızalarda taze. Festivali, adını değiştirip ‘Altın Kaz’ diye anacak kadar sahiplenen seyirciyi, dünyanın her yerinden gelen konukların evlerine götürdüğü eski kaşar tekerlerini hüzünle ve gülerek anıyoruz.
Sinop’ta gece, Başak Emre ve Ahmet Boyacıoğlu yorgun argın otellerine çekildikten sonra da, şarkılarla devam ediyor. Bir ara mikrofonu eline alan sinema yazarı Sinan Yusufoğlu Kürtçe bir türküye başlıyor, yan masalardan birinden sert bir tepki gelince mekân sahibi çareyi mikrofonu kapamakta buluyor. Kimilerimiz olan bitene anlam vermeye çalışırken, Sinan Lazca bir türküyle olayı tatlıya bağlamaya çalışıyor. Ertesi gün Sinop Halk Eğitim Merkezi’nde ‘Annemin Şarkısı’ ile Erol Mintaş var. Önceki gecenin anısıyla, seyircinin tepkisini merakla bekliyoruz. Oysa Sinoplular Erol Mintaş’ı ve annesinin şarkılarını sevinçle bağırlarına basıyorlar. Filmlere ve festivallere güvenimiz tazeleniyor, Gezici Festival’e neden ihtiyaç duyduğumuzu bir kez daha anlıyoruz. O yüzden, lafın gelişi değil bu söylediğim: Nice 20 senelere, nice şehirlere Gezici Festival!