‘1915’te kim kaybetti? Cevabı size bırakıyorum’

Irkçılığa ve Milliyetçiliğe DurDe! Girişimi’nin organize ettiği 'Birinci Dünya Savaşı ve Ermeni Soykırımı' adlı panelde, 19. Yüzyıl sonundan itibaren, 1915 Soykırımı’nın öncüsü olarak görülen iktidar poitikaları, resmi tarih anlatısı ve bunların 1. Dünya Savaşı dönemiyle bağlantısı konuşuldu.

ÖZGÜN ÇAĞLAR
ozguncaglar@agos.com.tr

Geçtiğimiz perşembe günü Cezayir Toplantı Salonu’nda düzenlenen panele sosyolog Ayhan Aktar, yazar Tatyos Bebek ve yazar Roni Margulies’in konuşmacı olarak katıldı. 

Katılım yoğun olduğu panelde ilk olarak Prof. Ayhan Aktar konuştu. Ermeni Soykırımı ve Birinci Dünya Savaşı konuları tartışılırken, Ankara merkezli tarih anlatısıyla, tarihçi Vahakn Dadrian ve çevresinin tarih anlatısının karşı karşıya olduğunu belirten Aktar,  “Ankara merkezli tarih anlatısında, Ermeni Soykırımı, Birinci Dünya Savaşı’yla birlikte anlatılıyor. Soykırım, savaşın bir sonucuymuş, o olmasaymış olmazmış gibi. Vahakn Dadrian ve çevresi ise, soykırımı anlatırken Birinci Dünya Savaşı değişkenini pek kullanmıyor” dedi.

Ermeni Soykırımı’nın anlaşılması konusunda, Birinci Dünya Savaşı’nın önemli bir etken olduğunun altını çizen Aktar, Türkiye Cumhuriyeti’nin resmi anlatısına göre, Ermenilerin hepsinin savaşta isyan ettiğini fakat savaş sırasında Osmanlı’da görevli askerlerin listesine bakıldığında, gayrimüslim askerlerin de orduda yer aldığının görüldüğünü belirtti: “E, hani bütün Ermeniler savaş sırasında isyan etmişti? Osmanlı ordusunda ciddi miktarda Ermeni subay vardı. Bu subaylar, sonrasında ‘Ermenilere silah vermeyin’ kararıyla ‘amele taburu’na alınıyor tabii. Amele taburlarında, gayrimüslim subayların yanı sıra, savaşamayacak durumda olan, 45 yaş üstü Müslümanlar da vardı. Ama gördüğünüz gibi, savaş sırasında bütün Ermeniler isyan etmemiş.”

Aktar, 1915’e giden süreç içerisinde, savaşın ve nüfus hareketlerinin önemli bir etken olduğunu söyledi: “2 milyon 800 bin kişilik Osmanlı ordusundan silahlarıyla kaçtığı tahmin edilen 500 bin kişiyle birlikte Anadolu’da baş gösteren kargaşa büyüktü, böyle bir ortamda Ermenilerin ‘sürülmesi’ saldırıya uğramaları anlamına geliyordu.”

‘Enver Paşa’nın Sarıkamış fiyaskosunun faturasının bir ‘psikolojik operasyonla’ Ermeni nüfusuna çıkartıldığını’ söyleyen Aktar, savaş sırasında orduda yer alan Ermenilere bakıldığında, her orduda yaşananların da bir olmadığını söyledi: “Evet, 3. Ordu’daki Ermeni subaylar Teşkilat-ı Mahsusa tarafından infaz edildi ama savaş sırasında ordular arasında da farklar vardı.”

Aktar “Sonuçta Ermeni Soykırımı’nı, Birinci Dünya Savaşı’yla birlikte analiz ettiğimizde farklı farklı gerçeklerin ortaya çıktığını görüyoruz” diyerek sözlerini bitirdi.

1915’e nasıl gelindi?

Ayhan Aktar’ın ardından söz alan yazar Tatyos Bebek, 1915’e giden süreçte yaşananları özetleyerek konuşmasına başladı: “Ermenilerin bu topraklarda varlığı M.Ö. 6. yüzyıla dayanıyor. 1838’e kadar ‘hakim millet’, Ermenileri ‘millet-i sadıka’ olarak görüyor. 1839’da, Tanzimat Fermanı’yla Ermeniler de eşit vatandaş oldu, tabii şimdiki gibi kağıt üzerinde.”   

Ermenilerin 1830’larda devlete çekidüzen vermek için alınan vergiler nedeniyle zorlanmaya başladığını söyleyen Bebek, doğuda yaşayan Ermenilerin hem devlete hem de yöredeki Kürt aşiretlerine vergi verdiği için daha çok zorlandığını belirtti. Bebek, bu rahatsızlığın Ermenileri örgütlenmeye götürdüğünü de ifade etti : “Yani, 2000-3000 yıl sonra Ermeniler kendi vatanlarında ikinci sınıf vatandaş olmaya başladılar. Sonrasında Ermeniler örgütlendi: Armenakan, Hınçak, Taşnak…”

1915’e giden süreçte, Ermenilerin yine vergi nedeniyle, 1894’te Sason olaylarında 80 bin ile 200 bin arasında kayıp verdiğini, sonrasında Bab-ı Ali’deki sessiz yürüyüşe katılan Ermenilerin de kanlı bir şekilde öldürüldüğü anlatan Bebek, 31 Mart Vakası sonrasında da yine Adana Katliamı'nda 17 bin Ermenin öldürüldüğü belirtti.  

Bebek, Taşnakların II. Abdülhamid’e karşı İttihat ve Terakki ile yaptığı ortaklığın, padişah devrildikten iki yıl sonra bozulduğunu söyledi. İktidara gelen İttihat ve Terakki’nin bireysel hak ve özgürlükleri kısıtlayan kanunlar çıkararak baskı rejimi kurduğunu ve 1911 yılında Selanik’te yapılan bir toplantı neticesinde İttihat ve Terakki’de bir paradigma değişimi yaşadığını anlattı: “1911’de Taşnak’larla İttihat ve Terakki’nin ortaklığı bozuluyor. O yıl, Selanik’te yapılan İttihat ve Terakki toplantısında, paradigma değişimi yaşanıyor, Türkçülük resmi doktrin kabul ediliyor. Yani, 1909’da II. II. Abdülhamid’in devrilmesiyle ülkeye hakim olan İttihat ve Terakki, Trablusgarp Savaşı’nın da etkisiyle farklı bir paradigma ediniyor.”  

Talat Paşa’nın ‘gavur’ ve ‘Müslüman’ arasındaki eşitliğe karşı olduğunu belirten konuşması ile Kara Kemal’in sermaye değişimini isteyen konuşmasının 1915’te olacakların habercisi olduğunu söyleyen Bebek, “Balkan Savaşları ise İttihat ve Terakki için tam anlamıyla bir şok etkisi yaratıyor. Ermeni Soykırımı elbette Birinci Dünya Savaşı’yla bağlantılı ama son damlalar İttihat ve Terakki etkisiyle ekleniyor” dedi.

24 Nisan 1915’te İstanbul Ermenilerinin önde gelenlerinin çıkarıldığı ölüm yolcuğuna da değinen Bebek, “24 Nisan’da Ermenilerin önde gelenleri toplanarak Ayaş ve Çankırı’ya doğru bir ölüm yolculuğuna çıkarılıyor. Mesela Gomidas Vartabed, 24 Nisan’dan önce Mehmet Emin Yurdakul ve Halide Edip Adıvar’ın yakın arkadaşı, birlikte şarkılar yapıyorlardı. Şahit oldukları nedeniyle Paris’te bir akıl hastanesinde vefat etti… Yine Krikor Zohrab, yalnız Ermeniler için değil, tüm Osmanlılar için düşünceleri olan siyasetçi, avukattı. Talat Paşa’nın yakın arkadaşıydı. Diyarbakır’da kafası taşla ezilerek öldürüldü” dedi. 

Bebek, 1913 rakamlarına göre, 13 milyonluk Osmanlı nüfusu içerisinde, 1 milyon 750 bin Ermenin olduğunu söyledikten sonra sözlerini “Sadece küçük bir bilgi vereceğim. Malazgirt, Harput gibi yerlerde klasik müzik orkestraları vardı 1915 öncesi. Şu an acaba oralarda sinema, tiyatro var mıdır? Yine Yozgat’ta 1915 sırasında evlerden onlarca piyanonun aşağı atıldığı belirtiliyor, bugün acaba Yozgat’ta kaç evde piyano var? Sonuçta, ne oldu, kim kaybetti? Cevabı size bırakıyorum” diyerek bitirdi.  

‘Kanun Türkü’

Son olarak söz alan yazar Roni Margulies, konuşmasında 1915’ten bugüne, devlet-Ermeni ilişkilerinde bir değişiklik olup olmadığı konusunu sorguladı. “Türkiye devletinin ırkçılığı 1915’te bir mecburiyetti ve sonrasında bitti mi?” sorusunu soran Margulies, Türkiye Cumhuriyeti anayasasında yer alan ‘Türk Devleti'ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür’ maddesinin, 12 Eylül 1980 askeri darbesinin ürünü olmadığını, 1924 yılından beri yer aldığını söyledi.

Anayasadaki Türklük vurgusuna rağmen, Türkiye Cumhuriyeti yöneticilerinin çoğunluğunun gayrimüslimleri Türk olarak da adlandırmak istemediğini söyleyen Margulies, Mahmut Esat Bozkurt’un gayrimüslimler için ‘Kanun Türkü’ ifadesini kullandığını da aktardı. Margulies, konuşmasını Türkiye Cumhuriyeti’nin gayrimüslim nüfusla sorunlu ilişkisine dair verdiği güncel örneklerle sonlandırdı.

Kategoriler

Güncel Azınlıklar