Hayastan’ın kendi işine gücüne yoğunlaşmaya ihtiyacı var. Hayastan’ın kısa ve uzun vadeli rasyonel hedeflere ve onlar için çaba harcamaya ihtiyacı var.
AZİZ YAĞAN*
“Antep’teki takılı kalmış son yürek atışlarının ortak narına…”
Geçmişinizi yutanı anlamak için yüz yıldır onu izliyor, okuyor, sürekli düşünüyor, bileniyor ve kolluyorsanız, siz artık kendiniz değilsinizdir. O sizi, siz farkına bile varmadan, avucuna almış demektir ve hem gittikçe ona benzersiniz, hem de tutsağı olursunuz. Bu öyle bir bilinçaltı yenilgisi ve tutukluğu oluşturur ki, ülke dolusu Hay**, bugün ve gelecekteki çıkarları, huzuru ve refahı için çalışmak yerine, katilinin görünmez elinde, hırsınızın kuşatmasında gün be gün daha da mutsuz olur. Mutsuzluk, umutsuzluk arttı mı, herkes çareyi daha mutlu olacağı başka diyarlarda aramaya başlar. Katliamcısına benzemeyi, ona dönüşmeyi, onun yöntemlerini içselleştirmeyi izninizle, “Der Zor Sendromu” olarak adlandırmak istiyorum. Yüzyıldır yaşadığı travmaların sayısını, çeşidini ve etkisini hala algılayamamış bir millet böyle yaşamamalı, böyle tuzaklara bu kadar kolayca düşememeli; bu kadar duygusal olma hakkını kendinde ve diğerlerinde görememeli, sabır dolu bir nezaketle bunlara izin vermemeli.
“Önce intikam, sadece intikam!” nidaları dışarıdaki Haylar için kolaydır ancak Hayastan’da*** bu anlayışın hakim kılınması ya saflıktan ya da toplumu böylesi bir etki altında bırakmanın işlerine gelmesi yüzünden olsa gerek. Militarizmin her kanalını ülkeye döşemişseniz ve ülke dışından davet ettiklerinizi de bu kanalı kabullenmeye zorlarsanız, Hayların dürüst ve samimi duyguları suiistimal edilmiş olmaz mı? Militarizm, kısa vadede size kazanım gibi gelebilir, ama uzun vadede sizi cüceleştirip, etkisizleştirip, hiçleştirir.
Doğuda yaşayan yerli Hayların nüfusunu, ülkeden ayrılmış doğuluların gerçek sayısını, bunların nedenlerini, ne anlama geldiğini, bu kaçarak kopuşların kimlerin sorumluluğunda olduğunu sorgulamadan kimse eve dönüş çağrıları yapmasa keşke! Önce siz evinizi derleyip toparlar; mutlu, huzurlu, adil, üretken, emeğinin karşılığını verir, şeffaf ve hesap sorulabilir hale getirirseniz; ondan sonra insanlar kendi evlerinin doğu kanadındaki odasına davet edilirse her şey bereketli olur. Bunlar yapılamazsa, hem kaçışlar durdurulamaz, hem de eve dönüş hayalleri ve çabalarından da büyük olacak hayal kırıklıklarını ve öfkeyi, büyüleyici Sevan’ın kutsal suyu bile sağaltamaz. Kendimden biliyorum.
Dünyada erişebilinen her bir nar tanesini, tespih tanesini kabullenmek zorunluluktur, bunun aksini iddia etmek kibirdir. Birinin Haylığını kabul edip etmeme hakkı neden birilerinde olsun? Bir Hay’ı babasına göre ayrı, annesine göre ayrı değerlendirmek kırıcılıkla değil, yıkıcılıkla tanımlanabilir. Bir Hay, Haylığını kabul ediyorsa tersini söylemek kimsenin hakkı değildir. Bu sorgu hem sorguculara insanlık suçu işletir, hem de bir Hay’ı daha kaybetmeye neden olur. Bu anlayış katliamcılardan öğrenilen, ilkel ve gerici bir anlayıştır.
Çözümün demokratik, adil ve yumuşak olanına yoğunlaşmak zor ve karmaşık bir süreçtir ancak bu sürecin her aşamasını benimsediniz mi, yani bu çözüm tarzını da “gelenekselleştirdiniz mi” siz artık geleceğe güçlü bağlarla bağlanmışsınız demektir ve veriler üzerinden süreci izlediğinizden sapmaları, saptırmaları daha kolay fark edersiniz. Ancak, Hayastan birkaç nedenle çözüm süreçlerini denemiyor. Kendini etkileyen güçlerin çözüm tarzını benimseyip, sorunu yok sayarak halledebileceğini sanıyor. İnsanları korkutarak, sindirerek, susturarak denenen yollar sadece ve sadece Ortadoğu bataklığına çıkar. Aynı bataklıkta, biraz aşağınızda bilim ve teknolojiyle yaşamı üretken kılan başka bir milleti görmemek eski kafayla yeni yüzyılın algılanamayacağı anlamına gelmez mi? Bu eski, dar ve paslı bir demir elbisedir; bu elbiseye razı olmak insanlarınızın dünyadan kopuk yaşamasına neden olur ve bu çağda bu başarı tam anlamıyla bir vahşettir.
Yüz yıldır farklı ülkelerde yaşayarak farklı kültürlerle etkileşime giren Haylar sakin insanlar. Onlar çabucak sinirlenmiyor; eleştiriye tahammülsüz ve dayatmacı değiller. Onların gözü, kulağı, elleri, yüreği ve bilinci çoğu yarayı iyileştirecek, çoğu yarayı da anlamsızlaştıracak.
Hayatsan yemyeşil bir ülke, suyu leziz ve serin. Bereketli toprakları, çalışkan insanları var. Hayatsan’ın tüm Haylara ve Hayların dostlarına ihtiyacı var. Hayastan’ın kendi işine gücüne yoğunlaşmaya ihtiyacı var. Hayastan’ın kısa ve uzun vadeli rasyonel hedeflere ve onlar için çaba harcamaya ihtiyacı var. Hayatsan kendini toparladığında insanlığa değer katmaya devam edecektir. Kuzeyli bir alevi Kürd olarak milletimin yaşantısıyla ve hayata bakışıyla benzer yanları bulunan Hayastanlıları ve Hayastan’ı sevinerek benimsedim.
Bir yönetimin halkına yapacağı en büyük iyilik eğitime olan inancı somut araçlarla ve sonuçlarla hep artırmak, vatandaşlarının bilimsel düşünme becerisini sağlamak ve geliştirmek; bilinçli bir üretici, tüketici olmasını sağlamaktır. Bunu başarmak, insanın en büyük mucize olduğunu kabullenmek ve buna uygun yaşam geliştirmekle mümkündür. Bırakınız Haylar Hayastan’a onurlu, bilinçli, birikimli yaşasın; içtenliğin kaynağı sorgulanmadan bir aşkla hayata kaptırsın kendilerini.
* Doç. Dr., Dicle Üniversitesi öğretim üyesi
** Ermeni
***Ermenistan