Malamud aslında Amerika'daki siyahların hâl-i pür melâlini anlatmak için bir roman yazmak istiyormuş. Ancak vardığı nokta, çocukluğunda dedesinden dinlemiş olduğu gerçek bir olaydan, 1913'te Kiev'de Yakov'unkiyle aynı suçtan yargılanan Mendel Beilis'ten esinlenerek yazdığı ‘Tamirci’ olmuş.
MURAT CANKARA
Hep yeni kitapları mı tanıtmalı? An geliyor, yıllardır ‘orada olan’ bir kitap yerini, anlamını buluveriyor. Bernard Malamud'un (1914-1986) orijinali 1966’da yayımlanan ve yazarına Pulitzer ödülü kazandıran ‘Tamirci’ (The Fixer) romanı 2013’te Kafka Yayınları'ndan çıktı. Aslında kitap Türkçede ilk kez 1972’de farklı bir çeviriyle ve ‘Kiev'deki Adam’ başlığıyla basılmış. Üstelik 2005’te yine aynı başlıkla Bilge Kültür Sanat Yayınları tarafından yeniden yayımlanmış. Yani burada, Türkiye'de de bir macerası var. Malamud, yirminci yüzyıl Amerikan Yahudi edebiyatının önde gelen isimlerinden biri. Türkçede ‘Çırak’ (The Assistant, 1957) adlı bir romanı daha var ve genellikle, Türkiye'de çok daha fazla tanınan Saul Bellow ve Philip Roth'la birlikte anılıyor.
Üç büyük hata
‘Tamirci’ yirminci yüzyıl başı Çarlık Rusyası'nda geçiyor. Yakov Bok, Yahudilerin ülkesine yayılmasını istemeyen Çar 2. Nikola'nın onlar için uygun gördüğü köylerden birinde yaşayan ve ufak tefek tamircilik işleri yaparak zar zor geçinen yoksul bir Yahudi (hata 1). Karısı bir ‘gâvur’la kaçarak onu terk etmiş. Bulabildiği tek tük kitaptan Spinoza okuyan, Tanrı'yı önce sorgulayan sonra da var olmamakla suçlayan ve içine sıkıştığı köyden, yoksulluktan, bir anlamda Yahudilikten kaçıp kurtulmak isteyen Yakov; gettosunun dışındaki dünyayı görmek, şansını denemek, ‘yırtmak’ için Kiev'e gitmeye karar veriyor (hata 2). Bir gece, karların içinde baygın bulduğu zengin ve yaşlı bir adamı ölümden kurtarıyor ve hayatı değişiyor: Aynı zamanda Yahudi karşıtı faşist bir örgüte üye olan bu adam Yakov'a, Yahudilerin yaşamasının yasak olduğu bir bölgedeki fabrikasında iş teklif ediyor ve o da kabul ediyor (hata 3). Fabrikanın yakınındaki bir mağarada onlarca yerinden bıçaklanmış bir çocuk cesedi bulunmasıyla Yakov tutuklanıyor ve çocuğu dinsel bir ritüel için kurban etmekle (kan iftirası) suçlanıyor. Romanın bundan sonrasında, tahmin edilebileceği gibi, Yakov'un hücresinde çektiği olağanüstü maddi ve manevi işkence anlatılıyor. Yaklaşık üç yıl boyunca suçunun ne olduğunu anlamaya çalışıyor ve hakkında bir iddianamenin hazırlanmasını bekliyor Yakov. Ancak onun suçluluğunun özlenen birlik ve beraberliğe kavuşturduğu Rusya'nın adalete değil, (tercihen yoksul ve korumasız) bir Yahudi'ye ihtiyacı vardır. Zira ancak bu şekilde ilerlemenin (yani yeni katliamların ve servetin el değiştirmesinin) önü açılabilir.
Siyahlardan Yahudilere
Malamud aslında Amerika'daki siyahların hâl-i pür melâlini anlatmak için bir roman yazmak istiyormuş. Ancak vardığı nokta, çocukluğunda dedesinden dinlemiş olduğu gerçek bir olaydan, 1913'te Kiev'de Yakov'unkiyle aynı suçtan yargılanan Mendel Beilis'ten esinlenerek yazdığı ‘Tamirci’ olmuş. Bunu yaparken meşhur Dreyfus ve Vanzetti davalarından da yararlanmış ve nihayetinde Hitler rejiminde yaşayan Yahudilerin maruz kaldıkları şiddeti akla getiren bir roman çıkmış ortaya. Çok abartmadan teolojik tartışmalara giren; Kafka'nın ‘Dava'sına, Ellison'un ‘Görülmeyen Adam'ına, Dostoyevski'nin ‘Suç ve Ceza'sına, Eski Ahit'in Eyüp'üne göz kırpan; adalet arayışını hikâyeye dönüştüren roman ve filmlerden tanıdık motiflerle örülmüş; simgesel okumalara ve yorumlanmaya müsait bir metin ‘Tamirci’. Ama belki de en önemlisi, Malamud'un belirli bir tarihsel durumdan (Amerika'daki siyahlar) yola çıkarak bunu bir diğerine (antisemitizm) dönüştürmesi ve böylece bir anlamda evrenselleştirerek vardığı nokta: 'Haksızlık haksızlıktır'. Bu yazının başlığındaki ifade de (bir kelimesi hariç) ona ait ve bu yüzden söylenmiş.
‘Senin hayatının değeri yoksa…’
İktidar, gün geliyor, istediği çirkin çirkin şeyleri güzel güzel yapabilmek için ‘afedersiniz’ bir Ermeni'ye, bir Yahudi'ye, bir Müslüman'a ihtiyaç duyuyor. (Bunu bir Türkiyeliden daha iyi kim kavrayabilir?) O Yahudi'nin değil, bir ‘Yahudi'nin suçlu/kurban olması gereken bu durumda biz (ben, siz, onlar) hurafelerimizle, amatör sosyolojimizle, tarihsel kanıtlarımızla, dinsel kurumlarımızla -bazen bilerek bazen bilmeyerek, ama her iki durumda da mesul- iktidarın işini kolaylaştırıveriyoruz. Halbuki, Yakov'u kurtarmak için çırpınan Bibikov'un da dediği gibi, 'Senin hayatının değeri yoksa benimkinin de yok demektir. Yasalar seni korumuyorsa, gün gelecek, beni de korumayacak, demektir'. (Bu bilgiye bir Türkiyeliden daha çok kimin ihtiyacı olabilir?) Diğer bir deyişle, çizgi çizginin paraleli, insan insanın Yahudi'sidir. Ve hayır, tabii ki bütün Yahudiler Gazze'ye atılan füzelerin üzerine 'İsrail'den sevgilerle' yazmıyor; tıpkı Sözcü okumadıkları gibi.