Meğer kitabın öyküsünün ipucu kitap kaağındaki kuşta gizliymiş. Konusu ise insanlık tarihi kadar eski, devletler tarihi kadar kadim bir konu: Özgürlük.
EZGİ BERK
Bu ay masamda Günışığı Kitaplığı’nın yeni kitabı var. Adı, ‘Bulut Kuş’. Kitap kapağında uzun uzun ağaçlara takılı kuş kafesleriyle dallara tünemiş yavru kuşlar var. Hepsinin üzerinde de bir kuş özgürlüğüne uçuyor. Birer gölge gibi beliren resimlerde kuşların yüzü net olmasa da, o yüksekten uçan, kafeslere bakmadan yukarıya doğru kanatlarını çırparak ilerleyen kuşun yüzündeki özgürlük ifadesi bütün hikâyeye işlemiş.
İşin sırrı bu kuşta
Meğer kitabın öyküsünün ipucu bu kuşta gizliymiş. Konusu ise insanlık tarihi kadar eski, devletler tarihi kadar kadim bir konu: Özgürlük. Uğruna onlarca şarkı, şiir, destan yazılmış, ciltlerce kitap basılmış özgürlük kavramını mini mini birlere hatta onlardan da küçük olan okul öncesi çağın çocuklarına nasıl anlatırsınız? Daha özgürlük kelimesinin kendisi ardında ilmek ilmek örülmüş sorularla gelirken, fare dağ doğururken bunu hayatın çok başındakilere anlatmak, düşündürmek hiç kolay değil. ‘Bulut Kuş’ bunu başarmış; hem de didaktik olmadan.
Kısa öykü, ‘her kuşun kendi şarkısı vardır’ diyerek alıyor sazı eline. Sokakta, parklarda karşılaşabileceğimiz, hayatın içinden bir örnekle anlatıyor öyküsünü, her çocuğun yaşayabileceği yalınlıkla. Mutlu mutlu şarkılar söyleyerek ormanda bir daldan diğerine uçan papağan, bir gün iki çocuğun camdan baktığı bir evin karşısındaki çite konar. Çocuklarla papağan birbirlerini pek sevince beraber yaşamaya başlarlar. Çocuklar papağanı gezdirirler, çok lezzetli yiyeceklerle beslerler onu. Günler böylece akıp giderken papağan, şarkısını söyleyemediğini fark eder. Nedenini ne çocuklar ne de papağan bilmektedir. Papağanı mutlu etmek için her şeyi deneyen çocuklar sonunda anlarlar ki o, özgürlüğünden başka bir şey istemiyor.
Özgürlüğüne ve ormanına geri dönen Bulut Kuş, bize öyle çok şey anlatıyor ki. Hem de çocuklar onun mutsuzluğunun sebeplerini ararken onlara hiçbir şey söylemeyerek düşünme payı bırakıyor. Ne kadar sevsek de hayvanları, onların esas mutluluğu doğada bulduklarını gösteriyor, sırf yanımızda olduğunda mutlu oluyoruz diye hiçbir canlıyı mutsuz etmeye hakkımız olmadığını anlıyoruz. Tam da bu noktada özgürlüğün sınırları sorusu geliyor önümüze. Bunun üzerine düşünmeden önce ne kadar iyi koşullarda bakılırsa bakılsın ormanını özleyen nevi şahsına münhasır Bulut Kuş’un öyküsü yolumuzu aydınlatıyor.
Özgürlüğün pek çok boyutunu sorgulatmasına ek olarak bu kitabı ilginç kılan bir diğer özellik de görselliği. Bulut Kuş’un yazarı ve ressamı bir araya gelip bütün olmuş, ikiden teki yaratmışlar. Kitabın ressamı Yu Rong, yazar Bai Bing’in sade öyküsüne tezat, her bakışta başka ayrıntıların yakalanabileceği kadar incelikle dokumuş sayfaları. Bunu yaparken de Çin’in geleneksel kâğıt kesme sanatı olan origamiyi kullanmış, aralara renkli çizimler serpiştirerek de tümlemiş sanatını. Resimler, öykünün önüne geçmiş, âdeta rol çalmış satırlardan ve biz resimlere dalıp gitmişken Bulut Kuş’un şarkısı, kulaklarımızın pasını siliyor. ‘Ben, bulut gibi özgür bir papağanım.’