11. Yerevan Altın Kayısı Film Festivali, bu yıl Sergey Paracanov onuruna düzenlendiği için, festival programı gibi, Yerevan sokakları da Paracanov’la doluydu. Rüyadan bozma filmlerin, şenlikli kolajların yaratıcısının her yanda olması, ‘40 derece cehennemi Yerevan’ı cennetten bir köşeye dönüştürdü.
LORA SARI
lorasari@agos.com.tr
11. Yerevan Altın Kayısı Film Festivali, Surp Krikor Lusavoriç Kilisesi’ndeki Kayısı Kutsama Ayini’nin ardından 13 Temmuz’da başladı. Festival bu yıl Sergey Paracanov onuruna düzenlendiği için, festival programı gibi, Yerevan sokakları da Paracanov’la doluydu. Rüyadan bozma filmlerin, şenlikli kolajların yaratıcısının her yanda olması, ‘40 derece cehennemi Yerevan’ı cennetten bir köşeye dönüştürdü.
Hrant Dink Vakfı’nın bu yıl altıncısını düzenlediği, ‘Türkiye-Ermenistan Gazeteci Diyalog Programı’ dahilinde ben ve Türkiye’den sekiz gazeteci, televizyoncu ve sinema yazarı, Pazartesi sabahı Yerevan’a ayak bastık. Bir hafta sürecek olan bu gezinin, Altın Kayısı Film Festivali’ne özellikle denk getirilmiş olması çok güzel bir jestti; ancak bu jestin güzelliği, festival filmlerini izlememize olanak sağlamış olması değildi. Dünyada, festival, özellikle de film festivali yapılan her şehir gibi, Yerevan da cıvıl cıvıldı. Üstelik şehirde öyle bir kuş vardı ki, sormayın.
Paracanov’un en bilindik fotoğraflarından biri Yerevan’ı esir almış. Hani, uçabildiği için mutluluktan ölecekmiş gibi durduğu fotoğraf... Altın Kayısı bu yıl Paracanov onuruna düzenlendiği için, festival afişinde bir adet ‘Uçan Paracanov’, onun arkasına da, bir sebepten mest olmuş iki hanım koymayı uygun görmüş festival ekibi.
Ukrayna şiirselliği şahane
Sadece afişte kalmıyor tabii ki, Paracanov’un festivali fethi. Bu yılki festival programında yer alan ‘Ukrainian Poetic Cinema’ (Ukrayna Şiirsel Sineması) bölümünde, seyirci, yönetmenin yarım kalan 13 dakikalık son filmi ‘Kyiv Frescoes’ da (Kiev Freskleri) dahil olmak üzere, tüm filmografisine erişme şansı buldu. Paracanov, ulusal, kültürel, folklorik öğeler taşıyan bu şiirsel filmlere, 1960’larda Sovyet rejiminin baskılarına rağmen yeni bir nefes getirmişti. Hatta Paracanov’un, festivalin açılış filmi de olan, dünyaca ünlü ‘The Color of Pomegranate’ (Narın Rengi), tam olarak Ukrayna şiirselliği taşıdığı gerekçesiyle, yönetmene film yapma yasağı konmasına sebep olmuştu. Esas olarak Sayat Nova’nın hayat hikâyesini konu alıyormuş gibi görünen bu film, temelde Ermeni tarihi ve kültürüne odaklanıyordu ve bu durum Sovyetler’de hiç hoş karşılanmamıştı.
Ustalardan dersler
‘A Touch of Sin’ [Bir Avuç Günah] adlı filmiyle 2013’te Cannes’da ‘En İyi Senaryo’ ödülünü alan Çinli yönetmen Jia Zhangke; bugün ‘sanat sineması’ dendiğinde akla ilk gelen isimlerden biri olan Güney Koreli Kim Ki-duk, İsrailli yönetmen Amos Gitai ve Gürcü yönetmen Osar Losseliani, festivalin bu yılki onur konuklarıydı.
Festival çevresinde en çok konuşulan konulardan biri de, ‘ustalık sınıfları’ oldu. Michael Haneke’nin birlikte çalışmaktan asla vazgeçmediği, Avusturyalı görüntü yönetmeni Christian Berger’in sinematografi, Jia Zhangke’nin yönetmenlik ve Petros Markaris’in senaryo yazımı üzerine verdiği dersler yoğun ilgi gördü. Ayrıca, New York Film Festivali’nin direktörü ve film eleştirmeni Richard Pena, Amerikan Bağımsız Sineması’nın Afro-Amerikan kökleri, Fransız aktris Anna Mouglalis ise oyunculuk üzerine konuştu.
Kayısı rekabeti
Programda her yıl olduğu gibi bu yıl da, ana yarışmanın yanı sıra, Ermeni Panoraması, belgesel yarışması ve ‘Kayısı Çekirdeği’ adlı kısa film bölümü de var. Yunanistan’dan Athanasios Karanikolas, Gürcistan’dan Levan Koguaşvili gibi yönetmenlerin yanı sıra Türkiye’den Tayfun Pirselimoğlu ‘Ben O Değilim’ adlı filmiyle Altın Kayısı için yarışıyor. Amerikalı yönetmen Richard Linklater’in, bir çocuğun büyüme hikâyesini anlatan ve on bir yılda tamamlanan filmi ‘Boyhood’ da, yarışmanın favorileri arasında.