Her yer the XX her yer Coexist

Agos’un Derkenar sayfasını sitemizden de okuyabilirsiniz…

NAYAT KARAKÖSE
nayatk@gmail.com

Öyleyse ben size hep Ali diyeceğim
Aşk bazen çok Ali

Mehmetler ölüyor, Aliler öldürülüyor çünkü
ayşelerse doğuştan ya dul ya evli
Ayşe bazen çok Ali


İçimizdeki isimlere yeni bir şans vermeli,
Gidenin peşine düşmeden
Ölenin duasını etmeden
Mümkünse sade, mümkünse seviyeli

Yalnızlık unutuluyor, ayrılıklar unutturuluyor çünkü
Kalanlarsa bile bile ya sessiz ya deli

Öyleyse ben size hep Ali diyeceğim
Hikâyenin gerisi zaten çok belli
Dertler zarifse vakit almaz teselli
Hoş geldin esvabımın cevabı, aklımın zamanı
Aşk bazen insandan çok evveli

Öyleyse ben size hep Ali diyeceğim
Aşk bazen çok Ali

Küçük İskender – Ali

(Altını çizdiklerimiz)

Beni Londra konserlerinde büyüleyen en önemli etkenlerden birisi grupların, şarkıcılarının performanslarının yanı sıra konser atmosferi oluyor. Cool takılmak yerine alabildiğine coşan ve ‘fanlığın’ hakkını ziyadesiyle veren dinleyici kitlesiyle olmak, zamanın, mekânın dışına çıkmak harika bir deneyim.

İngiltere’de Oasis konseri sadece bir konser değildi mesela hayranların bir araya gelip gerçekleştirdiği bir ibadetti. Öyle ki, bazı konserlerde dinleyicilerin performansı, müzisyenlerin performansının önüne geçti. Türkiye’de o atmosferi yakalayamayacağımı bilmek beni sevinmem gerektiği kadar sevindiremiyor.Hep aynı şey oluyor, ne zaman çok sevdiğim yabancı bir grup İstanbul'a konsere gelecek olsa sevinmem gerektiği kadar sevinemiyorum. Bunun temel nedeni ise çok sevdiğim müzisyenlerin genelde İngiliz olması ve imkânım elverdiği oranda onları Londra’da izleyebilme şansını yakalıyor olmam. 

Mercury ödüllü grup

Geçtiğimiz hafta İstanbul’dan The XX geçti. The XX, 2000’lerin nimetlerinden, sadelikten inanılmaz bir görkem yaratan ve müzikleriyle imzalarını hayatlarımıza atan o özel gruplardan. İlk albümleri İngiltere’nin en prestijli ödüllerinden Mercury Ödüllerinde en iyi albüme layık görüldü. 2012’de ikinci albümleri Coexist ile müziklerine de dinleyicilerine de sadık kaldılar.

The XX’i ilk kez 16 Aralık 2012’de Londra’da bulunan O2 Brixton sahnesinde izlemiştim. Londra konserinde  ‘Angels’ şarkısı ile yaptıkları konser açılışı bugüne kadar izlediğim en büyüleyici açılıştı. Yaratmak istedikleri atmosfere dinleyicilerini olabilecek en mükemmel şekilde soktular ve konser boyunca o büyü bozulmadı. Albüm kayıtlarının da üstüne geçen bir canlı performans sergilediler, binlerce kişiden oluşan nefis bir koroyla beraber tabii ki.  

İstanbul konserine gelirsek; o beklediğim konser açılışı olmadı, muhtemelen olanaklar elvermedi. ‘Try’ şarkısıyla mütevazı bir açılış yaptılar. The XX sahnede yine harikalar yarattı, lazer ışık gösterileri çok iyidi, konserin tavan yapan performansları ise  ‘Shelter’, ‘Chained’, ‘Crystallized’, ‘Intro’, ‘Missing’ ve  ‘Angels’ oldu. Romy Madley Croft ve Oliver Sim çok uyumluydu, şarkılarda farklı manevralar yapmayı ihmal etmediler, bunda, Jamie Smith’in hatırı sayılır bir payı var. ‘Infinity’ yine hafızama özel olarak kazınan performanslardandı, şarkıya attıkları kıvılcım, Romy Medley’in ‘I can’t give it up’ vokalleri yine nefisti. Sorunlu olan ise ‘konser atmosferiydi’. The XX, iyidi ama izleyicisi vasattı. Birçoğu müzikten kopuktu, şarkılara eşlik azdı, ‘Cool takılmak’, ‘fan’lığı doyasıya yaşamaya üstün geldi.

Konserin sonuna doğru şarkı arasında birden “Her yer Taksim, her yer direniş” sloganı başladı. Tam anın, zamanın, mekânın dışındayken, bir büyüye kapılmış farklı bir yolculuk yaparken o selamın çakılması şart mıydı? Bence değildi, hatta yersizdi.

The XX, politik bir söyleme sahip olan bir grup olmadı; Gezi Direnişi de gündemlerinde değildi, iki çift laf etmek gibi bir niyetleri yoktu ve etmediler de, etselerdi de zaten the XX’in yaratmak istediği atmosfere ters düşerdi. Roger Waters’tan bunu bekleyebiliriz, ama her sanatçı, her grup illi de iki kelime etmek zorunda değil. O gece bir The XX sever için ‘her yer the XX, her yer Coexist’di. Onları ilk kez Londra’da izleyebilmiş olmanın şükrüyle ayrıldım konserden.

 

Ararat Mor/Oyuncu

1. Diyarbakır  Cezaeviişkenceveölümünadresi -  RaşitKısacık

2. HaroutPamboukjian - My Life  

3. Under the  dome

4. Tİyatro :Profesyonel

5. Web Sitesi :asbarez.com

 

 

 

‘Lezzetli’ Ermeni mutfağı Hamov yeni yerinde

FATİH GÖKHAN DİLER
fgdiler@agos.com.tr

Hamov, 9 sene önce, genç bir şehir plancısı olan Selin Tokatlıoğlu’nun, ablasıAnet ve annesi Ayda ile birlik olup doğup büyüdükleri Feriköy’de açtığı küçük bir ev yemekleri lokantasıydı. Ermeni mutfağının en özgün yemeklerinin sunulduğu bu küçük yer artık yeni ve göz alıcı bir mekâna taşındı.

Yeni yerinde kısa bir süredir hizmet veren Hamov’un resmi açılışı ise Eylül ayında gerçekleşecek. Genç ama tecrübeli bir şef olan Selin, “Hadi bakalım bir şansımızı deneyelim, olmadı bir sene sonra kapatırız” diyerek açtıkları ama bugün meşhur bir Ermeni lokantasına dönüşen Hamov’un görkemli yeni yerinde fotoğrafçı arkadaşım BergeArabian’la bizi çok hoş bir şekilde ağırladı. Bugüne kadar bu lokantadan haberdar olmayanlar için Hamov’u, olanlar içinse yeni mekânı anlatalım istedik. Yeri gelmişken, BergeArabian’ınHamov’da çektiği tüm fotoğrafları agos.com.tr’de görebilirsiniz.

Hanımlar o yöredeki evlere servis etmek amacıyla yola çıkmışlar, Selin “Baştan bir lokanta fikri yoktu” ama “2-3 masa da koyduk tabii, insanlar gelip oturacak, yemeklerin tadına bakacaklar” diyor. Bir müddet sonra insanlar gelip mutfakta yemek yemeye ve giderek müşteriler çoğalmaya, masalar da bir bir artmaya başlamış. “8 ay sonra baktım bu böyle amatör bir şekilde olmayacak, gittim restoran işletmeciliği eğitimi aldım” diyen Selin, Vedat Milor, Mehmet Yaşin gibi ünlü gurmelerin Hamov’u ziyaret edip program yapmasıyla artık başını kaşıyacak vakti olmayan bir şef olmuştu, öyle ki programın çıktığıhaftasonu bir ara buzdolabının arkasına çöküp “ne olur biraz mola” diyerek ağlamış.     

Hamov müşterilerine Ermeni mutfağının güzellilerini sunan bir lokanta, başlarda pek tabii ki gelen hep Feriköy civardan oluyor, ancak sanıldığının aksine Ermeniler müşteri portföyünün sadece üçte birlik kısmını oluşturuyor. Selin “çünkü herkesin annesi evde topik yapıyor, neden gelip buradan alsın” diyor, ama işin aslı Ermeni müşteriler bu dönem biraz artmış, Selin’in yaşındakiler evlenince yemekleri onlar almaya başlamış, hepsi çalışıyor ve yemek pişirmeye vakitleri yok, evde oturan anneler de yaşlanınca topik de yapamıyor. Aslında 9 senede böyle böyleHamov’la büyüyen bir kuşak da oluşmuş. Ermeni mutfağının İstanbul’daki en gözde mekânı bugün kendine özgü ve oldukça şık yeni yerinde, Nişantaşı, Süleyman Nazif Sokak’ta…

Adrenalin tutkunlarının yeni adresi Vialand 

BERNAR TERZİYAN
bernarterziyan@gmail.com

Bir süre önce açılan, Türkiye’nin ilk tema parkı olma özelliğine sahip olan Vialand’e geçtiğimiz günlerde gittim. Girişücreti 12 yaşa kadar çocuklara 44, yetişkinlere ise 55 TL karşılığında gün boyu sınırsız eğlence sunan Vialand’e ulaşım  ücretsiz servislerle  sağlanıyor.

Islanmanın çaresi var

Vialand, çocuklar için ‘Oyun Dünyası’, geçmişe yolculuk yapmak isteyenler için  ‘Efsaneler Dünyası’ ve  maceraperestler için ‘Macera Dünyası’ olmak üzere üç ayrı bölümden oluşuyor.  Vialand’da ilk durağım  ‘Viking’ oldu. Viking, 12 kişilik bir tekne içinde 15 metre yükseklikten aşağı su dolu havuza  doğru düşen bir alet ve Vialand’in en zevkli oyuncağı. Düşerken sırılsıklam olmayı göze alanlar için birebir, ama bunun da çaresi var, hemen yanındaki kuruma makinesinde 1 tl karşılığında kurulanabilirsiniz.

Bir sonraki durağım ise,  50 metre yükseğe kadar çıkan ve beklemediğiniz bir anda sizi 50 metre yükseklikten aşağı düşüren ‘Adalet Kulesi’ oldu; adrenalin severler için birebir. Bir sonraki durağım ise 9 kişilik yuvarlak bir botta döne döne dalgalarla dolu nehirde ilerlediğiniz ‘Çılgın Nehir’ oldu, ama dikkat edin beklenmedik bir anda üstünüze su püskürtülebilir ve şelaleden geçerken sırılsıklam olabilirsiniz. Tavsiyem Viking’den hemen sonra ona binmeniz. Ard arda ıslanmanın ardından kendinizi kurutursunuz. Çılgın Nehir’in hemen yanında bulunan 360 derece dönen alet  ‘360’a binmek biraz cesaret istiyor, ben o cesareti kendimde bulamadım.

Zindan ise başarılı bir şekilde dizayn edilmiş bir tünel. Timsahların ağzını açıp üstünüze salyalarını püskürtmesine kadar her şey çok gerçekçiydi. Beklemenize değecek olan, Vialand’in gözdesi olmaya aday Macaraperest’i ise kesinlikle deneyin.

Vialand’de yaz sonu bir değerlendirme yapılacak ve ona göre bazıüniteler kaldırılıp onlar yerine yeni üniteler yerleştirilecek. Yetkilileri uyaralım; ‘Viking’, ‘Maceraperest’, ‘360’, ‘Çılgın Nehir’, ‘Adalet Kulesi’ ve ‘Zindan’ kesinlikle kalmalı.  Herkesin heyecanla beklediği ‘Nefeskesen’çok yakında Vialand’de. 




Atina’da yaşayan Suriyeli Ermeni Hayk Yazıcıyan’ın Midilli adası Avlonas köyü konseri başlamadan önce sound check sırasında Cengiz Aktar ve Samim Akgönül Agos okurken...

Siz de Agos’la çekilmiş fotoğrafınızı paylaşmak isterseniz derkenar@agos.com.tr’ye iletebilirsiniz.


#Mısır

Tb_akgün: her iki tarafın, gezi mısır resimlerini yan yana koyarak kendi haklılığını gösterirken tenezzül ettikleri ucuz ve indirgemeci akıldan usandım.

Alimcicekli: Mısır’daki katliama katliam de, merak etme Ak Partili olmazsın, İslamcı olmazsın, sadece insan olursun

Muratyancı: Mısır’da insanlığın gözü önünde insanlığı katlettiler...

Beşiktaşlıyan: İnsanlar ölümü hakkında ‘temizlemek’ tabirini Guardian da kullandı ya, helal olsun...

Kategoriler

Derkenar