İstos Yayıncılık’ın titiz çalışması K. P. Kavafis Bütün Şiirleri kitabından yola çıkarak İsmail Keskin, şiirini ‘içinde hem kışı hem de yazı taşıyan, üşütmeyen geç baharın bulutlu bir gününe’ benzettiği şair Kavafis üzerine yazdı.
İsmail Keskin
ismail.keskin@gmail.com
Artık ellerimizden kayıp giden, şimdi var olan ama daha da var olmayacak bir dünyayı yazar Kavafis. Romalılar geldiğinde Atinalılar, Barbarlar geldiğinde Romalılar, Ulus devletlerin tenden çıkartılması haram olan kutsal dövmeler gibi dayattığı kimlikleri geldiğinde İmparatorluğun Kozmopolitleri…
İlk dizeler İngilizce sonra Fransızca, Türkçe, Rumca… İstanbul, Londra, İskenderiye, Küçük Asya, İstanbul, İskenderiye…Ticaret, hezimet, savaş, yangın… Kavafis’in hayatı en az şiirleri kadar dikkate değer. Belki de yitip giden bir tarihin şairi olmasını o yitişte kaybettiklerinden kazandığı için…
Şiir çevirisi mümkün müdür değil midir? Bu, sonsuz sayıdaki sayfaları dolduracak bir tartışma konusu olabilir. Fakat çevirinin yanında, şiirin yazıldığı dildeki tat elbette tarif edilebilir. Evrensel bir tanım mümkün değildir belki ama bellekte iz bırakır. Mesela ben Kavafis şiirini, içinde hem kışı hem de yazı taşıyan, üşütmeyen geç baharın bulutlu bir gününe benzetirim. O yüzden de biri Kavafis’in Türkçedeki karşılığını sorsa cevabım herhalde Ahmet Haşim olur.
Sanat eserini sanatçısından ve sanatçısının hayatından bağımsız bir şekilde değerlendirmek her ne kadar duyuşta mantıklı, ideal ve objektif gelse de, böyle bir saçmalığın mümkün olmadığını modernizmin geç ikindisinde ideallerden büyük bir hazım problemiyle uyananlar olarak az çok biliyoruz. Bu anlamda kendimizde, Kavafis’le az çok ortak nokta bulabiliriz muhtemel çünkü bir şeyin ardı en çok evveline benzer… O, yıkımı sanayileşmenin ve ulus devletlerin modern dişlerini savaşla bilemeye başladığı devrin başında tecrübe etmişti, biz o savaşlardan bu savaşlara geçişte steril sayılan ölümlerin istatistiği ile tecrübe ediyoruz…Onun çocukluk evi saçma sapan bir bahaneyle başlayan savaşta bombaladı, bizim çocukluk evlerimiz kentsel olarak dönüşmüyorsa güvenlik sebebiyle boşaltıldı…
Bu anlamda Kavafis’in 1863’te başlayan hayatı ona gittiği her şehirde o ya da bu şekilde yıkımı gösterdi. O, bu yıkımların arasında hazzı ve sanatı kovalamasını bildi belki ama eskiyi hunharca ezip geçen yeniyi seyrederken çok heyecanlı değildi. Yolculuğu reddetmezken, cebinde getirdiği geçmişini yeni uğruna yollara saçmaya da razı değildi. Kavafis’in “Şehir”ine, şehirlerine ve hatta antik zaman şehirlerine olan tutkusunu bu duruma bağlayabiliriz.
Bu açıdan Istos Yayıncılık’ın büyük bir titizlikle hazırladığı K. P. Kavafis Bütün Şiirleri son derece önemli bir çalışma. Özellikle de sadece çeviriye değil, Kavafis’in hayatına ve şiirlerindeki referansları açıklamaya ayırdığı övgüye değer sayfalarından ötürü. Yukarıda değinildiği üzere, çeviri meselesi hakkında upuzun tartışmalara girilebilir:
“Şiir çevirisi mümkün müdür, başarı şansı nedir, hoşa gider mi…” gibi.
Öte yandan okuyucuya şairin hayatına ve imgelerine giden yeni kapılar açmak, bazen şiir çevirisinde başarılamayan duygu geçişini aktarmayı başarabilir. Çünkü kanon ya da “bütün şiirleri” çevirilerinde dil kaygısının duygu aktarımı kaygısını gölgede bırakması durumu çok sık rastlanan bir zaaf. Bu anlamda Ari Çokona çevirisinin bu zaaftan muaf olduğunu maalesef söyleyemeyiz. Lakin okuyucunun çeviride aksayan melodiyi kitabın zengin referans metinleri sayesinde zihninde tamir etme şansı var. Bir örnek vermek gerekirse,
“DURDURMA
ΔΙΑΚΟΠΗ
fani, aceleci ve deneyimsiz olan bizler
tanrıların işlerini durdururuz
Eleusis ve Phthia saraylarında Demeter ile
Thetis, büyük alevler ve kesif dumanlarla
hayırlı işlerine koyulurlar. Ama her seferinde
kralın odasından, saçları darmadağın,
dehşete kapılmış Metaneira fırlar ve her
seferinde korkarak müdahale eder Peleus
(syf. 47)
Şiirde konu edilen Akhilleus ile Demophon, öyle bir imkanları olduğu halde, ölümsüzlüğe erişemediler. Birincisinin babası Phtia kralı Peleus ve ikincisinin annesi Eleusis kraliçesi Metaneira, iki bebeği ölümsüz kılmak üzere ateşten geçirmek isteyen tanrıçalar Thetis ile Demeter’e engel olmuşlardır. (syf. 212 referans metni) “
Bu anlamda referans metninin çevirinin de hayatını kurtardığını rahatlıkla söyleyebiliriz çünkü referans sayesinde mitosun büyülü dünyasına giren okuyucu, Kavafis’in mitosa ustalıkla yerleştirdiği bugüne dair parçayı algılayabiliyor. Yani bir anlamda referans notu kelimeler arasında aksayan melodiyi mitosun büyüsüyle onarıyor.
Kitaptaki kronolojik sıralama, Kavafis’in zihin haritasını algılayarak anılarının şiirlerindeki izlerini takip edebilmemizi sağladığı için çok önemli bir detay. Aynı zamanda, Kavafis’in şehirler ve anlamlar arasında gidip gelen hayatını anlayabilmek için gerekli bir araç. Ne de olsa Kavafis, çok eskiyle ‘tam şu an’ı iç içe yaşayan bir şair. M.S 340’ların İskenderiyesini anlattığı şiirinin ardından gelen şiirine yaşadığı dönemin İskenderiyesinden bir kahvehane tasvirini ekleyiverdiğinde, iki şiirin de aynı yıl yazıldığını biliyor olmak okuyucuya Kavafis’in zihnine girebilmek adına sağlam bir anahtar sunuyor.
Son olarak, Rumcadan Türkçeye aracısız çeviriler gerçekten çok önemli. Bu anlamda, bu yazıyı Şapgir’in Kavafis macerasının başladığı metne bağlayarak bitirebiliriz sanırım: /haber.php?seo=rumcadan-turkceye-kavafis&haberid=3736
Not: Kavafis çevirmeye başladığım süreçte, yukarıdaki yazıda değindiğim noktalar üzerine çok zevkli ve verimli tartışmalar yapma fırsatım oldu. Bu şansı bana veren değerli dostum Anestis Vasilakeris’e ve sevgili teyzem Eufimia Daskalopoulou’ya teşekkür etmek isterim.