Ermeni kültürünün 1600 yıllık birikimine tanıklık eden kitap

Ermeni matbaacılığının ve basılan ilk Ermenice kitabın 500. yıldönümünde, Arsen Yarman Ermeni kültürüne ve kolektif kültür dünyasına, ‘Ermeni Yazılı Kültürü-Harf, Elyazması, Matbaa ve Salnameler Tarihine Kısa Bir Bakış’ adlı çok değerli bir kitap kazandırdı. Başka bir deyişle, Arsen Yarman’ın bizlere bir yolculuk teklifi var, 1600 yıl kadar önce başlamış bu seyahat tahmininizden daha renkli geçecek.

YERAZ DER GARABEDYAN

Görseller, dipnotlar, çerçeve yazılar ve tablolarla zenginleştirilmiş olan kitap, Ermeni yazılı kültürünün izini Surp Mesrop Maşdots’un 405 yılında Ermeni alfabesini üretmesinden geçtiğimiz yüzyılda sona eren salname geleneğine dek sürüyor. Kitap, Türkiye Ermenileri Patrikliği tarafından yayımlandı.

Seyahatimizde yönümüzü belirleyecek olan ekseriyetle tarihsel süreçler olacak, raylarımız tarih üzerine döşenmiş bir kere. Haliyle, yazarımızın tarih perspektifinden yola çıkarak, kültürü çevreleyen tüm aktörleri ve kültürle ilişkilerini değerlendirdiği kitabı kronolojik bir sıra içeriyor.

Bizler vagonlarda yerlerimizi almaktayken, Arsen Yarman yolculuğumuz başlamadan bizlere Osmanlı Devleti'nde bir yıllık olayları göstermek amacıyla hazırlanan eserler olan salnamalerden söz ediyor; kitabımız bu türün içinde özel salname olarak nitelendirilebilecek olan Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi Salnamelerini inceleyen bir bölümle başlıyor.

Ermeni kültürünün alfabeyle başlayan yolculuğu

‘Ermeni Yazılı Kültürü’nün yolculuğunda ilk durağımız olan alfabenin icadı, seyahatin başlangıç noktası yani Ermeni halkının yüzyıllar boyunca edindiği kültürel birikimin nesilden nesile aktarılmasında bir milad olmasının yanı sıra dini özerklik anlamında da çok önemli. Zira alfabenin icadından önceki dönemlerde dini ayinlerde kullanılan Süryanice, bir manada Süryani Kilisesi’nden bağımsız bir Ermeni Kilisesi’nin otoritesine yeterli imkânı vermiyordu.

Bir sonraki durağa doğru yol alırken görüyoruz ki alfabenin üretilmesi sonrası Kutsal Kitap’la başlayan tercümeler, çoğunlukla dini metinlerle devam etmiş ancak rehberimiz Arsen Yarman bu dönemin, genel kanının aksine sadece teolojik metinlerle sınırlı olmadığını belirtiyor. İlk Ermenice mantık, felsefe ve retorik (belagat) kitaplarının bu süreçte çevrilmesi esasen dönemin ne denli yoğun kültürel çalışmalarla dolu olduğunu gösteriyor.

İkinci istasyonumuz, yazıldığı dönem ve yere ait temel bilgileri bünyesinde toplayan elyazmaları. Peronda vakit geçirmeye fazlasıyla değer, zira elyazmaları başında veya sonunda bulunan kolofonlarda yazıldığı döneme ait tarihsel olaylar ve bölgeyi etkileyen gelişmelerin yer almasına ek olarak Hıristiyanlık öncesi Ermeni ikonografisine dayanan süslemelerin mevcudiyetiyle kültürel bellek açısından tarihi belge niteliği taşıyor.

Yarman, bu bölümde elyazmalarının kitap işlevinin yanında dönemin Ermeni halkları için kutsal yerini, hat, tezhip, ciltcilik gibi sanatları içermesinin önemini ayrıntılı olarak ele almış. Manastırlarda üretilen elyazmaları, ortaçağ Ermeni kültürünün dini kurumlarla ilintili olduğunu gösterirken, manastırların salt din eğitimi vermediği, birer kültür ve sanat merkezi olma rolünü üstlendiğinin de bir kanıtı.

Yazarın sosyoekonomik saptamaları da kültürün hangi iklimde yeşerebildiğine dair ipuçları içeriyor. Zira Nor Culha örneğinde, gerek ipek ticaretinin getirdiği maddi imkânlar gerekse dönemin barış ortamı birçok disiplinde önemli aydınların yetişmesine, pek çok değerli eserin Ermenice’ye kazandırılmasına zemin hazırlamıştır. Bu döneme ilişkin, yazarın altını çizdiği Ermenice harfli Türkçe eserlerin varlığı ise Ermenice bilmeyen Ermenilerin varlığı üzerinden sosyokültürel bir soruna işaret ediyor. (Ermeni okulları, 19. yüzyılın ortalarında, Tanzimat döneminde açılmaya başlamıştır.)

Ermeni Yazılı Kültürü Harf, Elyazması, Matbaa ve Salnâmeler Tarihine Kısa Bir Bakış

Arsen Yarman
Türkiye Ermenileri Patrikliği
363 Sayfa.

Bir iktisadi teşebbüs olarak Ermeni matbaacılığı

Bir aktarma garındayız; modern baskı teknikleri ve matbaacılık seyahatimiz için yönümüzü ve trenimizi değiştireceğimiz bir kavşak. Çünkü matbaanın devreye girmesiyle, modern baskı teknikleri kilise dışında kültürel üretim imkânı doğurmuş ve bu durumun neticesi olarak kitaplar, daha çok ruhani ve kutsal kabul edilen elyazmalarından farklı bir ticari vasıf kazanmıştır. Yazarımız, bu noktadan hareketle kültür-ticaret ilişkisine dair hatırı sayılır bilgiyi kitabına taşımış.

Garda vakit geçirirken Hagop Meğabard’ın  1511-1512 yılında bastığı, modern baskı tekniklerini kullanıldığı  ilk kitap olan Urpatakirk’i biraz karıştıralım: elimizdeki ticaret erkânına yönelik dinsel metinler içeren bir tılsım kitabı, yani 16. yüzyılın başlarından itibaren değişen toplum dinamikleri kitapları şekillendirmeye başlamıştır.

Önemli ticaret merkezlerinde kurulan matbaalardan anlaşılabileceği üzere ticaret ve matbaacılığın gelişmesi birbirine paralel ve eşzamanlıdır. Köy köy dolaşan seyyar satıcıların, Venedik, İstanbul ve Moskova’da çıkan kitapları diğer ticari mallarla pazarlaması küçük boyutlu bir ticari faaliyet sayılsa da, ayak satıcıları ve papazlar, kitapların dağıtımında önemli role sahiptir. 19. yüzyıl sonlarında Mıkhitaristlerin kullandığı ticari yöntemler bugünü aratmayacak niteliktedir: Venedik’te yayınlanan kitaplar gemilerle gelir, İstanbul’lu Vartabed aileler tarafından toptan olarak alınır ve taşraya perakendicilere dağıtılır. Tahsil edilen paralar ise kambiyo senetleri gibi garantili yöntemlerle iletilir.

Kitabın öncelikli amacı olmamakla beraber, Yarman’ın sayfalarında Ermeni varlığının imparatorluğa olan katkısını da gözlemlemek olanaklıdır. Vagonun buğulu camını silerseniz Sultan Mahmud’un Amira ailesi Arabyanların matbaasını ziyaretini, 1841’de Rafael Kazancıyan tarafından basılan ilk banknotları, Amira Mıgırdiç Cezayiliyan’ın devletin gümrük bilet ve kayıt defterlerini basmasını ve imparatorluğun ilk matbaa işçileri sendikasını görmeniz an meselesidir.

Sadece dizgicilerin ve Ermeni işçilerin değil, tüm matbaa emekçilerinin ve Türk işçilerin de dahil olabileceği, 1908 yılında Karekin Gozikyan öncülüğünde kurulan Osmanlı Matbaa İşçileri Zanaat Birliği’nin, 10-12 saati bulan çalışma saatlerini 8 saate indirmesi ve ücretleri iki katına çıkarması başarması kayda değer bir başarıdır.

Oldukça geniş bir kültür coğrafyasında seyahat ediyoruz, dolayısıyla lokomofimizin istikametini Anadolu’ya çevirmesi kaçınılmaz. Yazarımız, Mıgırdiç Khrimyan’ın Van’da Varaka Vank’da kurduğu matbaa, Ermeni kültürel rönesansı Veradzinunt’da İzmirli aydınların rolü, Harutyun Dedeyan matbaasının Ermeni uyanışında yeri, çevrimenler ekolünün yabancı klasikleri Ermenice’ye kazandırmasının sonucu olarak sosyal adalet fikrinin Anadolu’da yaygınlaşması gibi, matbaacılık faaliyetlerinin ve kültürel dönüşümünün Anadolu ayağına ait birçok konuya mercek tutmuş.

Arsen Yarman’ın eseri, Ermeni yazılı kültürünü doğası gereği tarihsel bir bağlam içinde incelediğinden, tarihsel süreçlerin kültüre olan dolaylı/dolaysız etkilerini ve sebep sonuç ilişkilerini analiz etmek anlamında çok önemli bir işlevi var. Konunun, çok büyük bir kültürel felaketi de temsil eden 1915 veya Moğol istilası altındaki Ermenistan’a dair izler taşıyan 1232 yılına ait Tarkmançats İncili gibi küçük veya büyük ölçekli örnekleri kitapta mevcuttur. Ancak daha önemlisi, tarihsel süreçlerin kültürle olan ilişkisinin tek taraflı değil, karşılıklı bir etkileşimle tanımlanabilmesidir.

Kitabın çarpıcı kısımlarından birini oluşturan, Ermeni matbaacılığının 400. yılı ve Ermeni harflerinin icadının 1500. yılında yani 1912’de halka açık gerçekleştirilen görkemli kutlamalar bu durum için örnek teşgil edebilir. 1912 yılında 17 ülkede, 95 şehirde 462 Ermeni matbaası faaliyet göstermektedir. Gomidas, Krikor Zohrab, Vahram Torkomyan gibi dönemin parlak isimlerinin katılımının yanı sıra Talat Paşanın da bulunduğu bu kutlamalar esnasında ön plana çıkan, Ermeni aydınlarının, sanatçılarının sergilediği dayanışma ve Ermeni halkının kültürel gücünün, 1915 öncesi bir takım politik kesimlerin öfkesini bileyen unsurlardan biri olduğunu belirten görüşler vardır.

Karanlığa bir mum yakmak

Arsen Yarman’ın önsözünde doğru olanın karanlığa sövmek yerine onu bir mum yakarak yenmek olduğunu belirttiği incelemesi, okuyucusunun belleğini karanlıktan kurtarmaya yönelik bir eser. Kitabın tamamı, ancak bilhassa 1912 yılında yapılan kutlamalara dair bölüm, dönemin Ermeni kültürünün ihtişamını gözler önüne sererken, haliyle yaşanan kültürel erozyonun boyutlarını sorgulatıyor.

Yarman’ın  aynı zamanda akademik bir başvuru kaynağı olmaya aday son kitabı, okuyucusuna bilinç ve sorumluluk yükleyen bir saygı duruşudur. Esasen Krikor Zohrab’ın 100 yıl önceki kutlamalarda ki cümlesi her şeyi özetlemektedir: “Krallıklar düşer, hürriyetler kaldırılır, zaferler sık sık mağlubiyetlere dönüşür. Ama lisan, bir milletin alınyazısı gibi silinmezcesine, daima kalır.” Arsen Yarman’ın kitabı boyunca şahitliğimizi istediği mevzu budur: Dil, kültürün en temel bileşenidir, kültürse bir halkın varlığını doğrulayan, içgörü sahibi bir ulus olmasının yapı taşlarından biridir. Bugün Ermeni yazılı kültüründen söz edebiliyorsak, bunun kitapta adı geçen, geçmeyen onlarca kişinin federkarlıklarının, çalışmalarının mirası olduğunu kavramak ve onca tarihsel felakete rağmen günümüze ulaşan bu zenginliği tanıyarak, çoğaltarak iletmenin bilincini taşımak her bireyin boynunun borcudur.

Kategoriler

Kitap ԳԻՐՔ