Paskalya: Diriliş ve Umut

Tatlı telaşlı, mutlu Paskalya günlerindeyiz. Sosi Hanım ve kayınvalidesi Nıvart Hanım’la birlikte, hem geleneksel soğan kabuğuyla hem de modern boyalarla yumurta boyayarak bu özel günü hazırlıyoruz. Ülke gündemi malum, yüz güldürmüyor. Fakat ne olursa olsun, bu sofralar hâlâ umut veriyor, birlikte olmanın, paylaşmanın ve yeniden başlamanın mümkün olduğunu hatırlatıyor. Zaman değişse de geleneklerin gücü ve bir arada olmak iyi hissettiriyor. Belki de asıl diriliş, tam da burada başlıyordur.

Çörekler örüldü, sakız kokusu dört bir yanı sardı, yumurtalar boyandı. Hıristiyanlığın en eski ve önemli bayramlarından Paskalya geldi. Paskalya, Hristiyan dünyasında İsa Mesih’in çarmıha gerildikten sonra üçüncü gün dirilişini simgeleyen, yılın en kutsal dönemlerinden biri. Ermeni cemaati için de hem dini hem de kültürel açıdan büyük önem taşıyan bu bayram, nesilden nesile aktarılan geleneklerle yaşatılıyor. Biz de bu yıl, Sosi Usta ve kayınvalidesi Nıvart Usta’yla birlikte Paskalya hazırlıklarına ortak olduk. 

Sosi Hanım, Paskalya’yı heyecanla ve geleneklere uygun şekilde yaşayanlardan. “Bayram yaklaşırken evde bir hareket başlar. Özellikle de yumurta boyama günü, hepimiz için çok özeldir” diyor. İlk adım, geleneksel yöntemle yani soğan kabuklarıyla yumurta boyamak. Kayınvalidesi bu yöntemi annesinden öğrenmiş. Kırmızı soğanların dış kabukları kaynar suya atılıyor, yumurtalar bu karışımda haşlanıyor. Sonuç, doğal ve sıcak tonlarda boyanmış yumurtalar oluyor. “Eskiden boyalar yoktu, hep bu şekilde yapardık. Hem doğaldı hem de çok güzel renk verirdi” diyor Sosi Hanım.

Sonra işin “modern” kısmına geçiyoruz. Masaya hazır yumurta boyaları geliyor. Yeşil, mavi, pembe, sarı… Sosi Hanım gülerek anlatıyor: “Artık çocuklar böyle seviyor.  Kızım, torunlarımla renkli renkli boyuyor, üstüne şekiller çiziyor. Onlar için bu şekilde de yapıyorum.” Boyaların bulaştığı ellerini ve tezgahı gösterip “Bakın, işte bundan sevmiyorum ama yapıyoruz” diyor gülerek.

Sosi Usta ve Nıvart Usta

Yumurta geleneği

Bu bayram, kilise ayinleriyle, dualarla ve evlerde kurulan büyük sofralarla kutlanıyor. Ancak belki de en çok yumurta geleneğiyle hafızalara kazınıyor. Çünkü yumurta, hem hayatın hem de dirilişin simgesi. Paskalya’nın en bilinen sembolü olan yumurtalar, yeni yaşamın, yeniden doğuşun ve umudun ifadesi. Hristiyanlıkta yumurta, Hz. İsa’nın mezarını temsil eden kabuğun kırılmasıyla hayatın yeniden başlamasını simgeliyor. Bayramın en eğlenceli kısmı ise yumurta tokuşturma oyunu. Herkes kendi boyadığı yumurtayla rakibin yumurtasını kırmaya çalışıyor; sağlam kalan yumurtanın sahibi, diğerlerinin yumurtalarını da alıyor. Sosi Hanım’ın annesinden öğrendiğine göre, aile fertlerinin sayısına göre yumurta boyanırmış.

Paskalya, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesini ve üç gün sonra ölümden dirilişini simgeliyor. Bu nedenle bayramdan önce 40 gün süren bir oruç dönemi yaşanıyor; bu süreçte hayvansal hiçbir gıda tüketilmiyor. Oruç süresinin ardından, bayramdan bir gün önce sofralar kuruluyor. O günün başrolünde genellikle balık yer alıyor. Zadig günü geldiğinde ise et sofraya giriyor. Bayram gününün sofrasıysa zeytinyağlılardan dolmalara, çeşit çeşit yemeklerle donatılıyor. Gelenekler çoğunlukla birbirine benzer olsa da, bazı noktalar farklılık gösterebiliyor.

Geleneklere uygun olarak soğan kabuğuyla ve son yıllarda hayatımıza giren özel boyalarla, yumurtaları renklendirdik.

Özellikle kurulan sofralar ve Paskalya çöreğinin aroması, İstanbul ile Anadolu şehirlerinde çeşitleniyor. Örneğin, İstanbul’da çörek genellikle örgü şeklinde hazırlanırken Anadolu’da yuvarlak yapanlar daha fazla. Aromalar da farklılık gösterebiliyor; İstanbul çöreklerinde sakız öne çıkıyor. Hepimiz o hissi biliriz, İstanbul usulü Paskalya çöreği piştiği sabah, evin her köşesini sakız, mahlep ve taze hamur kokusu sarar. Ancak tüm bu farklılıklar, bir bayramın temel ruhunu değiştirmiyor. Herkes kendi yerel geleneğiyle kutlasa da, paylaşma ve birlikte olma arzusu her zaman ortak kalıyor.

Ülke gündemi malum, yüz güldürmüyor. Fakat ne olursa olsun, bu sofralar hâlâ umut veriyor, birlikte olmanın, paylaşmanın ve yeniden başlamanın mümkün olduğunu hatırlatıyor. Zaman değişse de geleneklerin gücü ve bir arada olmak iyi hissettiriyor. Belki de asıl diriliş, tam da burada başlıyordur.

Kategoriler

Güncel

Etiketler

Paskalya


Yazar Hakkında