Artun Mimar, Başbakan Erdoğan'ın “fetih” ile ilgili görüşlerini belirtirken “Bizans’ın hanımları Fatih Sultan Mehmet’i karşılarken başımızda kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz demişlerdir” sözünün aslında kim tarafından söylendiğini ve o süreci anlattı.
Artun Mimar
artunmimar@hotmail.com
Bildiğimiz gibi, Başbakan Erdoğan geçtiğimiz hafta “fetih” ile ilgili görüşlerini belirtti ve “Bizans’ın hanımları Fatih Sultan Mehmet’i karşılarken başımızda kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığı görmeyi tercih ederiz demişlerdir” dedi; bu alıntılama yanlıştır. Bu sözü Bizans İmparatorluğu'nun son amirallerinden Loukas Notaras, Meclis'te, Bizans'ın Osmanlı kuşatmasından kurtulmak için Latinlerden yardım alabilmesi ihtimali düşünüldüğünde, Katoliklere olan tepkisini göstermek amacıyla söylemiştir. Katoliklere duyulan bu güvensizliğin Ortodoks-Katolik çatışmasından başka birçok sebebi vardır. Ancak en önemlisi herhalde Dördüncü Haçlı Seferi sırasında meydana gelenlerdir.
1195 yılında, Haçlılar birkaç yıl önce Kudüs'ü Selahattin Eyyubi'ye kaptırmış, o ana kadar Kutsal Topraklar'da sürdürdükleri başarılı politika tersine dönmüştür. Yavaş yavaş işgal ettikleri yerlerden sökülmeye başlamışlardır. İşte tam o yıllarda Papa III. Innocentius'un aklına yeni bir Sefer düzenleme fikri gelir. Fakat bu reddedilir. Fransa ve İngiltere arasında savaş patlak vermiş, Alman Krallıkları ise Papa'ya karşı biraz ses çıkarmak istemişlerdir. Papa, fikrinin kabul görmesi için dört yıl bekleyecektir.
1198 yılında tekrar tartışılmaya başlanan bu fikir, 1199 yılında birçok soylu tarafından kabul görür ve derhal bir Haçlı Ordusu kurulur. Başına geçirilen Fransız Thibaut ise iki yıl içinde vefat eder. Yıl 1201'e gelmiştir ve Papa sabırsızlanmaya başlar. Bu sefer komutan olarak I. Boniface uygun görülür. Boniface'ın ilk yaptığı iş o dönemin denizcilikteki bir numaraları sayılan Venedik ve Cenova şehirlerine elçi göndermek olur. Anlaşma sağlanırsa, Haçlıları onlar deniz yoluyla Mısır'a götüreceklerdir. Bizans topraklarını kullanmamalarının nedeni ise Bizanslıların bu “uzun boylu, renkli gözlü” askerlerden oluşan ordunun kendi toprakları üzerinden geçmesinden çekinmesidir ve buna izin vermemesidir: Haçlılar, Hıristiyan köylerini bile yağmalarlar. Ayrıca Eyyübilerin elinde bulunan ve yeterince bolluk ve zenginlik içinde olan Mısır'ın fethedilmesi orduya uzun süre erzak sağlayacaktır. Suriye'ye yapılacak herhangi bir çıkartmada ise böyle bir garanti söz konusu değildir.
Cenova yapılan teklifi reddederken Venedik kabul eder. Askerleri uygun bir meblağ karşılığında Mısır'a taşıyacaktır. 1202 yılının yazında Haçlı Ordusu Venedik'te toplanır. Venedik o zaman ihtiyar, belki de kör, Enrico Dandolo tarafından yönetilmektedir. Dandolo para tamamen ödenmeden gemilerin yola çıkmasına karşı çıkar. Haçlılar paranın yarısını bile ödeyemezler. Ödedikleri bu kısıtlı miktar bile onları ağır bir sefalet içine iter. Tam bu anda Dandolo'nun aklına bir fikir gelir: Rakipleri Macarların en önemli liman şehirlerinden Zara fethedilirken Haçlılar Venediklilere yardım etmelidirler. Ancak o zaman borcun bir bölümü silinebilecektir. Fakat ortada bir sorun vardır. Macarlar da Katoliktir! Bu sebeple birçok Haçlı evine döner. Onlar Müslümanlarla savaşmak için çıkmışlardır bu yola... Rivayete göre, Zara ahalisi kuşatmanın başladığını görünce surlara Katolikliği temsil eden birçok bayrak asar. Bu da işe yaramaz. Haçlılar şehri alırlar. Bunun üzerine Venedikliler ve Haçlılar Papa tarafından aforoz edilirler.
Bu arada komutan Boniface orduyu terk etmiştir. Ordusunun aforoz edileceğini önceden tahmin eder. Almanya'ya gider ve orada IV. Aleksios Angelos ile tanışır. Angelos kardeşi III. Aleksios Angelos tarafından tahttan indirilip hapse atılan II. İsakios Angelos'un oğludur. Amcasından kaçıp Almanya'ya sığınmıştır. Aleksios'un Boniface'a sunduğu teklif çok açıktır: Venediklilere olan borcun karşılığı olarak amcasının tahttan indirilip kendisinin kral olmasına yardım edilmesini arzu eder. Boniface ve Aleksios Ordu'nun yanına dönerler. Venedikliler de teklifi makul bulur. Ve başka Hristiyanlarla savaşmak istemeyen Haçlılara Bizanslıların da en az Müslümanlar kadar “kafir” olduklarını söyleyip onları kandırırlar.
Genç Aleksios'un yanıldığı nokta ise halkının kendisini kucak açarak karşılayacağını düşünmesidir. Kesinlikle öyle olmayacaktır. Konstantinopolis halkı, harici devletler tarafından desteklenen bir kral yerine kardeşinin tahtını oyunlarla gasp etmiş birini destekleyecektir. Ordunun şehir surlarını aştığını gören III. Aleksios panikler ve şehri terk eder. Haçlılar sözlerine uyarlar. Genç prens babasını hapisten çıkartır ve halkın gönlünü kazanmadan tahta geçer. O çağlarda Konstantinopolis Latin ve Yunan medeniyetlerinin en mühim sanat ve edebiyat eserlerini barındıran bir merkezdir. Haçlılar bunları yok sayarak kuşatma sonrası şehri tahrip etmeye başlarlar. Birçok yapının mermerleri sokaklara dökülür.
Haçlılar Aleksios ile yaptıkları anlaşmanın yerine getirilmesini beklerken Aleksios'un ve babasının çok güvendikleri komutanları Doukas tarafından öldürüldüklerini öğrenirler. Doukas halkın desteğini alarak bu karışık ortamdan yararlanıp tahta geçmiştir. Tahmin edileceği şekilde anlaşma çöpe atılmıştır...Haçlılar buna çok sinirlenirler. Boşu boşuna buralara kadar gelmişlerdir. Harcadıkları para da cabasıdır. İşte bu noktada tekrar akıllı ihtiyar Dandolo devreye girer: ancak şehir yağmalandığında bu yolculuktan karlı çıkacaklardır, hatta Mısır'a gitmelerine gerek bile kalmayacaktır ! Kutsal Toprakları kurtarmak amacıyla çıkılan yoldan epeyce sapılmıştır.
1204 yılında İstanbul'un Haçlı Ordusu tarafından işgali
1204 yılının Nisan ayında şehir tekrar kuşatılır. Bundan birkaç gün sonra Doukas yenileceğini anlayıp Anadolu'nun geniş bozkırlarına kaçar. Haçlıların şehre girmesinden sonra üç gün sürecek bir yağma ve talan başlar. Bir sürü dini yadigar Avrupa'ya götürülür. Kiliseler yağmalanır. Hatta Aya Sofya'da, patriğin tahtında fahişeler oynatılır, kiliseye ineklerle girilir.Bu süreci Konstantinopolis'te bir Latin Krallığı kurulması izleyecektir. Bu arada Enrico Dandolo, pişmanlığından mı bilinmez mezarını talan ettirdiği Aya Sofya'ya yaptırır. Mezar taşını bugün bile görebiliriz...
Bu vaka, Ortodoks-Katolik çatışmasının 1453'e kadar sürmesine neden olacaktır. Loukas Notaras'ın Katoliklere duyduğu güvensizliğin en büyük etkenlerinden biri olan bu olay, her Bizanslı çocuğun annesinden duyduğu hikâyeye dönüşür.
Öte yandan Papa otoriter gücünü kaybedecek ve belki de ilk defa derebeyleri ona karşı çıkmaya başlayacaklardır. Şunu da hatırlatmak gerekir ki, bir savaş sonucu işgal edilen tarafın insanları işgalcilerine şartlar ne olursa olsun “hoş geldiniz” dememiştir. 'Fetih' kavramı sevgi duygusuyla bağdaştırılabildiğinde bile...