Geçen yıl Roboski’de (Uludere) hayatını kaybedenlerin anısına Ümit Kıvanç’ın hazırladığı ‘Ağlama Anne Güzel Yerdeyim’ adlı belgeselin ilk gösterimi yapıldı. Kıvanç, filmin esas derdinin insan olduğunu şu sözlerle anlatıyor: “Bu filmi, Roboski Platformu’nun yürüttüğü ‘34 yalnız bir sayı değildir’ içerikli kampanya doğrultusunda düşündüm.”
Savaş uçaklarının kalkıp bir yeri bombalaması gibi, en üst düzeyde karar ve emir gerektiren bir resmî operasyon yapıldı. Yarısından çoğu on sekizinden küçük olan otuz dört insan hunharca katledildi. Ve ardından bütün basın pısıp devletin ne diyeceğini bekledi. Onun da ardından sokaklarda yılbaşı kutlandı. Bu ülkenin çoğunluğu olarak Kürtlere “Umurumuzda değilsiniz” demenin daha feci bir yolu herhalde bulunamazdı. Roboski katliamı ve belki katliamdan çok sonrası, bir yönden de, çoğunluk adına iktidar kullananların riyakârlığını, vicdansızlığını en çıplak şekilde gözler önüne serdi. Ben de bunları elimin tersiyle bir kenara itip, ölen çocukları sonraki kuşaklara unutturmayacak bir şey yapmak istedim. |
FUNDA TOSUN
fundatosun@agos.com.tr
28 Aralık 2011 gecesi üzerlerine yağan bombalarla hayatını kaybedenlerin anısına Ümit Kıvanç’ın hazırladığı ‘Ağlama anne, güzel yerdeyim’ belgeselinin ilk gösterimi 7 Kasım Çarşamba gecesi Cezayir Salonu’nda yapıldı.
MAZLUMDER ve İnsan Hakları Derneği (İHD) tarafından kurulan ‘Roboskîye Adalet Platformu’ nun desteğiyle çekilen belgeselde, öldürülen 34 kişinin, insan olduğu hatırlatılıyor bize. Yarısından çoğu 18 yaşının altında olan ve sadece ekmek parası kazanabilmek için gittikleri yolda öldürülen bu insanlardan kimi “Hep sevdiği kızdan bahsederdi”, kimi “futbolla yatıp kalkardı”, kimi “okusaydı kesin Meclis’e giderdi”, kimi “pikniğe gitmeyi”, kimi “halay çekmeyi” kimi “kardeşini” çok severdi, kimi “şoför” olmayı, kimi “öğretmen” olmayı isterdi; kimi “cep telefonu”, kimi “ bir ev” hayal ederdi.
Yönetmen, Ümit Kıvanç filmin esas derdinin yaşananların siyasi boyutu olmadığını, insan olduğunu ise şu sözlerle anlatıyor: “Roboski Platformu’nun yürüttüğü ‘34 yalnız bir sayı değildir’ içerikli kampanya doğrultusunda düşündüm bu filmi. Esas olarak, ölenlerin tek tek, nasıl insanlar oldukları, sınırlı da olsa yaşam çevreleri, kişisel özelliklerini anlatmaya çalıştım. Bu niteliğiyle, belki de bütün dünyaya bir tek sorun penceresinden ve bir tek amaçla bakan aşırı siyasî insanları tatmin etmeyebilir. Ama şahsen, başka bir yönden, daha derinlemesine siyasî bir film olduğunu düşünüyorum.”
Roboski katliamının korkunç bir olay olduğunu söyleyen Kıvanç “Ama en az onun kadar korkunç olan, böyle bir katliamdan iki gün sonra sokaklarda yapılan çılgın yılbaşı kutlamalarıydı. Memleketin yılbaşı kutlayan nüfusu, otuz dört köylünün bombalarla parça parça edilmesini umursamadı. Yılbaşı kutlamayan çoğunluksa, o sırada muhtemelen yılbaşı kutlayanlara kızmakla meşguldü; onlar da katledilen Kürt köylülerini umursamadı” diyor.
Roboski katliamından çıkan tek “hayır”ın, Mazlumder ile İnsan Hakları Derneği’nin “Roboski Platformu” adı altında, bu işin hak-hukuk mücadelesine birlikte girişmesi olduğunu söyleyen Kıvanç filmi çekiş öyküsünü ise şu sözlerle anlatıyor. “Filme girişme öyküm aslında bayağı ilginç. Katliamı, basının devletten ses çıkana kadar suskun kalışını, ardından o meşum yılbaşı kutlamalarını yaşadıktan sonra, ille de bir şey yapacağım, dedim. Benim yapabileceğim ya film olacaktı ya da yazılı bir şey. Ertesi gün Mazlumder’le bağlantı kurup film fikrini açma kararıyla yattım. Sabah bir telefonla uyandım. Roboski Platformu’nun en çalışkan isimlerinden olan, filme de büyük emeği geçen Reha Ruhavioğlu aradı, “Bir Roboski filmi yapar mısınız?” dedi. Birkaç gün içinde, Mazlumder’den Nurcan Aktay ve Reha ile sık sık görüşerek, ‘Nasıl yaparız, ne ederiz?’ konuşmalarına başladık. Olayın üstünden beş-altı ay geçtikten sonra gittik. Bu aslında iyi oldu. Çünkü insanlar ilk şoku atlatmış, yaşadıkları büyük acıyı olabildiğince sindirmiş, nisbeten soğukkanlı konuşabilecek haldeydiler.”