İki onurlu yaşam

Bir grup arkadaş envanter çalışması için Develi’ye karargâh kurmuştuk. Ön hazırlıkları yapmış, tarihsel belgeler didik didik etmiştik. Günlerce iz sürdük, tanıklık yapacak insan aradık. Bulduk da. Develi’de tarihi bir binanın sahibi olan hukukçu Şake Hanım ve elbette Nazar Abinin telefonları imdadımıza yetişti. Bizlere en büyük desteği Nazar Abinin dört çocukluk arkadaşı verdi. Şimdi her biri kocaman adam, birer “baba” olmuştu. Bizleri el üstünde tuttular yedirdiler içirdiler. İçlerinden biri “Aranızda Nazar’ı en iyi tanıyan kim?” diye sordu. Herkes birbirine bakarken “Ben iyi tanırım” dedim...

Bekçiyan Sırpazan ve Nazar Büyüm abimiz bizlere veda ettiler. Gençliğimizde Almanya’nın Köln şehrinde Karekin Bekçiyan ruhani önderimizin, İstanbul’da ise basın yayın dünyasına yeni bir soluk getiren Nazar Büyüm abimizin Tıbrevank sıralarında dirsek çürüttüklerini bilir, gururlanırdım. İkisi de Tıbrevanklı olmanın yanısıra Ermeni halkının bu topraklardaki onuru da oldular.

Bu onurlu insanlarla yollarım sık sık kesişti. Her karşılaştığımda sanki sözbirliği etmişçesine ilk soruları “Ağabeyin Tercan nasıl?” olurdu ve arkasından da yazılarıma yönelik soruları gelirdi.
Haklarında yazılacak, söylenecek çok şey var, geçen Cumartesi Radyo Agos’ta kelam ettik, ben yine de anılarına saygıyla birkaç satır yazacağım.  

Nazar Büyüm’ün emanetleri
Bekçiyan Sırpazan’a göre Nazar Abi ile daha sık karşılaşırdım. Ne de olsa aynı şehirde yaşıyor ve ikimiz de bir süredir Agos’ta yazıyor, gönüllü olarak Hrant Dink Vakfı’nın projelerine, faaliyetlerine katkı koymaya çalıyorduk. Vakfın ana projelerinden biri de saha çalışmaları eşliğinde geçmişte Anadolu’daki kültürel çeşitliliği ortaya koymayı hedefleyen bir çalışmaydı. Her biri birkaç yıl süren Adana, Develi, Sivas, Kayseri çalışmaları ete kemiğe büründü ve yayınlandı. 

Nazar Abi Kayseri’nin iki Ermeni köyü, Everek ve Fenese’yi de içine alan Develi doğumluydu. Develi onun için ata toprağı idi, kökleri oradaydı. Bu nedenle doğum yeri gündeme gelince cevap Kayseri değil öncelikle Develi olurdu.

Nazar Abiyle ilk yüz yüze gelmem Sarkis Çerkezyan, ustamız sayesinde oldu. “Çocuklar Beyoğlu’nda Adam Yayıncılık adlı yeni bir kitabevi açıldı. Ara sıra uğrayın kitap alın” demiş ve kısa bir süre sonra da birlikte gitmiş ve bir tomar kitapla ayrılmıştık. 
Rahmetli patriğimiz Mutafyan’ın isteği üzerine Develi’de bir kaya kilisede tespitlerde bulunmak üzere Develi’ye gitmiş ve adım adım gezmiştim. Develi’nin son Ermenisi Vartkes hakkında anlatılanları dinlemiştim, bu bilgilerle Hrant Dink Vakfı kültürel envanter çalışmasına dahil oldum. 

Zakarya Mildanoğlu Develi ziyareti sırasında Nazar Büyüm'ün çocukluk arkadaşları ile tanışmıştı

Bir grup arkadaş envanter çalışması için Develi’ye karargâh kurmuştuk. Ön hazırlıkları yapmış, tarihsel belgeler didik didik etmiştik. Günlerce iz sürdük, tanıklık yapacak insan aradık. Bulduk da. Develi’de tarihi bir binanın sahibi olan hukukçu Şake Hanım ve elbette Nazar Abinin telefonları imdadımıza yetişti. Bizlere en büyük desteği Nazar Abinin dört çocukluk arkadaşı verdi. Şimdi her biri kocaman adam, birer “baba” olmuştu. Bizleri el üstünde tuttular yedirdiler içirdiler. İçlerinden biri “Aranızda Nazar’ı en iyi tanıyan kim?” diye sordu. Herkes birbirine bakarken “Ben iyi tanırım” dedim. Hepsi boynuma sarıldı, sanki bana değil Nazar Abiye sarılıyorlardı, özlem ve hasretlerini iliklerimde hissettim. “O zaman yarın akşam Nazar’ın yerini sen al, rakı içeceğiz, sizler bize Nazar’ın emanetisiniz” dediler. Ne yazık ki rakı alacağım baki kalmak üzere erken vedalaşmak zorunda kaldım.  

“Getirin ben vaftiz ederim”
Bekçiyan Sırpazan beni ve ailemi dolaylı olarak çok yakından tanıdı. Her karşılaşmamızda mütevazi yaklaşımından cesaret alır ve ona sarılırdım. 

Kemal Yalçın’ın ‘Seninle Güler Yüreğim’ başlıklı biyografik eserinde yer alan kişilerden biriydim. Siyasi geçmişim, cezaevi ve mesleki yaşamım, bir Türk ile evli olmama kadar pek çok şey, bu eserde yer alıyordu. Ayrıca bu esere adını veren Meline, Tıbrevank’ta Ermenice öğretmenim olan Keğam İşkol’un eşiydi ve Kemal Yalçın gibi Almanya’da Türkçe öğretmenliği yapıyor ve iyi tanışıyorlardı. 

‘Seninle Güler Yüreğim’in ilk baskısı Doğan Yayıncılık tarafından Türkiye’de gerçekleştirildi. Ancak dağıtıma verilmeden önce yasaklandı ve noter huzurunda imha edildi. Fotokopileri elden ele dolaşmaya başladı. Bir süre sonra da kişisel olanakları ile Almanya baskısını, ardından da açtığı davayı kazanarak Türkiye baskısını gerçekleştirdi.  

Kemal Yalçın Almanya Ermenileri ile ilişki kurmakta zorlanmadı. Kısa bir süre sonra Bekçiyan Sırpazanla tanıştı ve kalıcı bir dostluk geliştirdi.  

Zakarya Mildanoğlu, Bekçiyan Sırpazan ve Jale Mildanoğlu, Köln

Kemal Yalçın’ın eserleri birden fazla dile çevrildi. ‘Seninle Güler Yüreğim’ Ermeniler arasında ciddi okuyucu ve yankı buldu. Bu nedenle kısa sürede Sırpazan Bekçiyan tarafından Ermeniceye de çevrildi.

2012 yılında Bekçiyan Sırpazan’dan bir davet alarak Ermeni basın yayın tarihinin 500. yılı nedeniyle Amerika, Kanada ve Avrupa’nın farklı şehirlerine paralel Köln’de bir etkinlik gerçekleştirdim. 

Bekçiyan Sırpazan her karşılamamızda değişmez bir konu olarak çocukları sorar, vaftiz sorununu gündeme getirirdi. Anamın takıntılı olmadığını, sadece torunlarının vaftizini görmek istediğini biliyordu. Çocukların ikisi de ilk ve orta eğitimlerini Ermeni okullarında aldılar. Ancak Patrikhane engelini aşamıyorduk. 

Köln’e Jale ile birlikte gitmiş ve ilk ziyaretimizi Bekçiyan’a yapmıştık. Henüz kahvelerimizi yudumlarken “Ne yaptınız çocukların vaftiz işini?” sorusuna olumlu bir cevap veremedik. Ben artık dayanamayıp bizim gibi karma evlilik yapan bazı arkadaşlarımızın çocuklarını vaftiz ettiklerini belirterek, “Sanki bize karşı özel bir tavır olsa gerek” dedim. “Tamam gizli saklıya gerek yok getirin burada ben yapayım” dedi.

Ermeni toplumu biri din adamı diğeri kültür emekçisi iki aydınını aynı anda kaybetti. İkisi de birer barış savunucusu, nefrete, ötekileştirmeye karşı dik duruşlarıyla anılacaktır. 








                       

Kategoriler

Dosya


Yazar Hakkında