Azerbaycan’ın 19 Eylül’de Karabağ’a yönelik gerçekleştirdiği saldırıdan sonra, bir hafta içinde 100 bin Ermeni, evlerini bırakarak sadece birkaç parça eşya ile Ermenistan’a sığındı. Sığınmacıların bir kısmının Ermenistan’da gidecek adresleri vardı. Ancak önemli bir bölümü evsiz, barksız ve geleceksiz bir durumda buldular kendilerini. Agos’tan Pakrat Estukyan ve Berge Arabian bir hafta boyunca Ermenistan’ı baştan başa gezdiler, sığınmacılarla, sivil toplum örgütleriyle görüştüler. Estukyan’ın izlenimleri ve Arabian’ın fotoğraflarını bir yazı dizisi olarak yayınladık. Yazı dizimizin bu üçüncü ve son bölümünde Ermenistan gezisinin son gününden röportajlar ve izlenimler var.
Bugünkü yolculuğumuzun hedefi Gümrü şehri. Ne zaman Gümrü’den bahsedilse geçmişe dair anılar aklımda canlanır. İlk kez 1986’nın Eylül ayında ziyaret etmiştim bu şehri. O zamanki adıyla Leninagan’ı. Şimdi gözümün önünde Leninagan pazarında Kayane Abla’yla birlikte alışveriş yaptığımız anlar canlanıyor. Azeri bir kadın, sepet içerisine yerleştirdiği lavaşları satıyordu. Kayane Abla ise kadınla gereksiz bir tartışmaya girişmişti. “Burası Ermenistan, neden Ermenice konuşmuyorsun?” diyerek azarlamıştı kadını. O yıllarda Gümrü çarşısında Malakanlar da Rusçayı tercih eden toplumlardandı. Ben Türkiye’den gelmiş bir Ermeni olarak, bir azınlık mensubuna böylesine yüklenilmesini yadırgamıştım. Ama Kayane anında o öfke nöbetinden kurtuldu ve gözüyle az ileride bir tezgâhtan alışveriş yapan Ermenistan sinemasının efsanevi aktörü Mher Mıgırdiçyan’ı işaret etti. Sonrasındaysa yapımı henüz yeni tamamlanmış dokuz katlı binaları işaret ederek Leninagan’ın hızla gelişmesinden bahsetmişti.
İki yıl sonra o gururla gösterdiği binalar yerle bir olmuş, Ermenistan, ülke tarihinin en yıkıcı depremlerinden birini yaşamıştı. 1988 yılında iletişim imkânları bugüne göre çok sınırlıydı. Yıkımın yol açtığı dehşeti ancak iki gün sonra idrak edebildik. Depremin merkez üssü olarak Spitak şehri anıldığı hâlde daha büyük bir nüfusa sahip olan Gümrü en çok can kaybının yaşandığı yer oldu.
Türkiye Ermeni toplumunun yöneticileri oldukça şaşkınlardı. Ne de olsa Soğuk Savaş’ın hâkim olduğu zamanlardaydık. Ancak yerinde duracak zaman da değildi. İlk elden Taksim’de bulunan Sovyet havayolu şirketi Aeroflot’u ziyaret ettim. Moskova’dan talimat aldıklarını, Ermenistan’a yardım amacıyla personel ve yardım malzemesi nakliyatını ücretsiz üstleneceklerini bildirdiler. Bu esnada cemaat yetkilileri de Emniyet’ten depremzedelere ayni ve nakdi yardım için izin almışlardı. Toplanan ayni yardımı taşıyacak kamyonlara eşlik etmek için ben, Yetvart Tovmasyan ve Doktor Barkev Balımyan gönüllü olduk. Vizelerimizin teminini ise Garbis Uğurluyan sağlayacaktı. Ne var ki o vizeler bir türlü alınamadı ve eşyalar yanında refakatçi olmadan Türkiye Kızılayı’na ait üç tırla yola çıktı. Yardım konvoyunu ise Moskova üzerinden daha önce Ermenistan’a varan Garbis Uğurluyan ve Kevork Büyükhagopyan karşıladı.
Yerevan-Gümrü yolu her zaman için farklı hatıralar barındırıyor. İşte biraz önce 1988 depremine yardım malzemesi taşırken yere çakılan Yugoslavya uçağının mürettebatının anısına dikilen anıtın önünden geçtik. İlginç bir yapıt bu. Temel malzemesi uçağın enkazından oluşuyor.
Şehre vardığımızda ilk uğrak yerimiz Eçmiadzin Manastırı’nın bir sivil toplum kuruluşu olan ‘Ermeni Evi’ oldu. Ermenistan’da ‘Rus Evi’, ‘Süryani Evi’, ‘Ezidi Evi’ gibi tabelaların olması ne kadar doğalsa, bir ‘Ermeni Evi’ tabelasına rastlamak da aynı oranda rahatsız ediciydi. ABD’de, Fransa’da, Lübnan’da veya Türkiye’de karşılaşmaktan rahatsız olmayacağımız bu tabela, Ermenistan’da bizim için oldukça yadırgatıcıydı.
Bu konuda özellikle de milliyetçi çevrelerle tartışmanın nafile bir çaba olduğunu bildiğimizden konunun bu yanını görmezden gelerek binadan içeri girdik. Burada ziyaretimizi bekliyorlardı. STK yöneticisi olan kişi, Karabağ’dan zorla göç ettirilen insanlara sağladıkları imkânlardan bahsetti. Bu STK ofisi hem yaklaşık 10 ailenin konaklamasına imkân sağlarken hem de ev ve giyim eşyası yardımının dağıtımında önemli bir merkeze dönüşmüş durumda.
Gümrü ziyaretinin önemli kazanımlarından biri de eşimin daha önce hiç tanışmadığı bir akrabasıyla karşılaşması oldu. Adeta 40 yıllık tanışlar gibi derin sohbetlere daldılar ve Gümrü’deki çalışmamız bitene kadar da buluşmalarının sevincini paylaştılar.
Belirsizlik ve hüzün
Gümrü’deki gözlemlerimiz de diğer yerlerde olduğu gibi anavatan bellenen ülkenin yitiminin yol açtığı hüzünden ibaretti. Birçok aile genç evlatlar yitirmiş olsa da, baba ocağının kaybı ağır bir hüzün olarak hepsinin omuzlarındaydı. Üstelik henüz belirsizliklerin büyükçe bir kısmı orta yerde duruyorken...
Karabağ’ın boşalmasından bir ay sonra zorla yerinden edilenlerle görüşmek için çıktığımız yolculuğun son iş günündeyiz. Bugünkü hedefimiz Dzağgatsor kenti. Dzağgatsor bir anlamda Ermenistan’da sporun başkenti olarak anılıyor. Bu şöhretinin kaynağındaysa 1980 Moskova Olimpiyatları öncesinde inşa edilen büyük spor kompleksi var. O yıllarda Olimpiyatların ön hazırlığındaki birçok sporcu Sovyetler Birliği’nin 15 cumhuriyetinden yola çıkarak kamp için buraya gelmişler.
Dzağgatsor aynı zamanda Ermenistanlılar için de bir dinlenme ve yazlık mekânı. Nitekim biz de, geçmişte Yerevan Devlet Üniversitesi’nin dinlenme tesisi işlevini üstlenmiş bir yapıya doğru hareket ediyoruz. Burada da Ermenistanlı tanıdıklarımız bize eşlik ediyorlar. Ardaşad’da olduğu gibi burada da yardım malzemeleri taşıyan araçlarıyla geldiler ve muhtelif ev eşyaları, özellikle de mutfak araç gereçleri getirdiler.
Bunların teslimi esnasında yine dikkatimizi çeken şey bürokratik işlemlerdi. Getirilen yardımlar belgelerle yetkililere teslim ediliyor, teslimata dair imzalar alınıyor ve her şey kayıt altında tutuluyordu. Sonrasındaysa bu kez yetkililer aynı yardım eşyalarını kullanıcılara teslim ederken yine sistematik bir makbuz ve imza alışverişi yaşanıyordu.
Dönüşümüzden sonra Karabağ’dan göç edenlerin Ermenistan vatandaşlığı edinmek için başvurularına dair haberleri basından izledik. Tuhaf bir şekilde hiç aklımıza gelmeyen bir durumdu bu. Ancak gerçeklik de gayet net. Bu insanlar 30 yıl boyunca de facto bir şekilde varlığını sürdüren, bağımsız Karabağ Cumhuriyeti’nin vatandaşlarıydı. Şimdiyse o cumhuriyet fiilen yok olan varlığını resmen de ilan etti.
Ermenistan’da en uzun günü yaşamaktaydık. İstanbul’a dönüş uçuşumuz için sabaha karşı saat 04.00’da otelden ayrılacaktık. Bu da uyumadan geçireceğimiz bütün bir gece anlamına geliyordu. Ne var ki böyle bir zaman dilimine de ihtiyacımız vardı. Berge Yerevan’daki son saatlerini abisi Hraç’la geçirmeye karar vermişti. Bizler ise Ermenistan’daki dostlarımızla fazladan birkaç saat birlikte olmanın fırsatını bulmuştuk.
Bu yolculuğa başlarken güncel siyasetin dışında kalmaya, bütün dikkatimizi Karabağ’dan zorla göç ettirilen halkın sorunlarını dinlemeye ve aktarmaya kararlıydık. Bu kararlılığımızı son âna kadar da koruduk. Meselenin siyasi boyutu Türkiye’ye dönmemizden sonra daha görünür oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir gazetecinin Ermenistan’la ilişkilerdeki normalleşmeye dair bir sorusunu yanıtlarken, “Ermenistan bu süreçte ilerleme sağlamak istiyorsa Azerbaycan’ın beklentilerine cevap vermelidir” ifadelerini kullandı. Belli ki Türkiye cenahında topu taca atma siyaseti halen varlığını koruyor. O an II. Karabağ Savaşı sonrasında iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi çabasının anıları canlandı. Yine Erdoğan, Karabağ’ın düşmesinin ardından var olan sorunun çözüme kavuştuğunu, Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarını geri aldığını söyleyerek Ermenistan’la ilişkilerin normalleşmesi yönünde de bir engel kalmadığını söylüyordu. Buna bağlı olarak Türkiye’den emekli büyükelçi Serdar Kılıç ve Ermenistan’dan da parlamento başkan yardımcısı Ruben Rubinyan yetkilendirilmiş müzakereciler olarak görevlendirildiler.
O günlerde Ermenistanlı gazeteciler Erdoğan’ın ön şartsız müzakere çağrılarının ne kadar samimi ve güvenilir olduklarını sorguluyorlardı. Benim öngörülerim bir yana, sorunun cevabı yukarıda aktardığım açıklamada kendini belli ediyor.
SON
(2. bölüm için: Anavatanı bir kez daha kaybetmek ; 1. bölüm için: Karabağlı Ermenilerde umut ve umutsuzluk )