Kond’un içinde gezinmek zor. Binalar kaotik ve sokaklar o kadar dar ki karşınıza bir araba çıkarsa yıkılmaya yüz tutmuş bir binanın duvarı ile kucaklaşmanız gerekebilir. Ben Saryan caddesinden dik bir merdiveni tırmanarak mahalleye ulaştım. Burada ev numaraları da elbette karma karışık. Ama kaybolmaktan korkmayın. Nereye giderseniz gidin karşınıza çıkacak bir merdiven sizi ana caddelerden birine yönlendirecektir. Korkmadan utanmadan yerel halktan yol tarifi isteyebilirsiniz.
Turistler yabancı bir tarihi kente geldiklerinde ilk olarak ne ararlar? Tabii ki eski şehri. Kendine saygı duyan her büyük kentte mutlaka bir eski şehir vardır. Kendine saygısı olan her turist onu arayıp bulmalıdır. Atina’da Plaka, Paris’te Montmartre, Viyana’nın, Prag’ın, Varşova’nın tarihi merkezleri. Ya Yerevan ?
Yerevan 2800 yaşında, ama burada geleneksel anlamda eski bir şehir yok. Merkezde bir avuç 19. yüzyıl binası hariç tarihi hatırlatacak hiçbir şey yok; şehrin tarihinin ilk başladığı yer olan neredeyse üç bin yıllık Erebuni Kalesi, ikinci el oto pazarının yanında tozlu bir duvar.
Yeni Cascade kompleksinin önünde tüm haşmetiyle şehri seyreden Aleksandr Tamanyan öyle görünüyor ki Sovyet mimarisini uygulayıp modern bir metropol yaratmayı başarmış. Tozlu Ortadoğu yerleşimi neredeyse bütünüyle yeni baştan inşa edilmiş. Neredeyse diyorum, çünkü yıkım, şaşırtıcı bir şekilde, o eski Yerevan’ın eski mahallelerinden birini es geçmiş. Müslümanlar ona Tepebaşı, Ermeniler ise Kond derlermiş. İran egemenliği döneminde Tepebaşı, Yerevan’ın üç ana mahallesinden biriydi. Şahar, Demir Bulağ (Karahank) ve Tepebaşı (Kond), işte Yerevan’ın arayıp bulamadığımız eski mahalleleri.
Bir zamanlar Kond’un sakinleri
Günümüzde turistler için pek cazip görünmese de Kond, Yerevan’da eski şehirden kalan yegâne kanıt olarak var olmaya devam ediyor. 1828’de sona eren İran egemenliği devrinde Kond’un nispeten seçkin bir mahalle olduğu tek tük kalan eski yapı enkazlarından anlamak mümkün. O dönemde yerli Ermeni nüfus var mıydı, oranı neydi, bilmiyoruz.
1828’de kentin Rus yönetimine girmesinden sonra giden Müslüman yönetici sınıfın yerini İran’dan ve Osmanlı ülkesinden gelen Ermeni muhacirler doldurmuş olmalı. Çarlık yıllarında Melik-Aghamalyan (Ağmaliyan) ailesi Kond’un hakimi idi. Semt nüfusu Ermeniler, Türkler ve yüz dolayında Ermeni Çingene (Poşa) ailesinden oluşuyordu. Bolşevik Devriminden önceki yıllarda dahi semtin tekinsiz bir yer olarak ün saldığını okuyoruz.
Hıristiyanların ve Müslümanların evleri görünüş olarak farklıydı, bu şimdi bile fark ediliyor. Müslüman binaları içe dönük, yüksek taş çitlerin arkasına gizlenmiş ve sokak duvarlarında pencere yok. Müslümanlar burada yaşamlarını başkalarının gözünden saklanarak geçirmiş. Vaktinin çoğunu evde geçiren Müslüman bir kadının kendisini yabancılara göstermemesi için tasarlanan iç avlular hala mevcut. Semtte son yüz yılda, hatta belki iki yüz yılda kayda değer hiçbir yeni yapı inşa edilmemiş. Eskiler yıkılmış, çürümüş, perişan olmuş. Tepenin çevresi galvaniz çitler ve briket duvarlarla çevrili. Bunların da çevresinde, hızla gelişen ve biriken sermayenin mağrur apartmanları bir sur gibi yükseliyor.
Tamanyan’ın düşüncesi
Tamanyan 1920’den başlayarak Yerevanı sıfırdan inşa ettiği dönemde bu mahalleyi eski mimarinin bir örneği olarak korumak istedi. Kond’u müzeler bölgesine dönüştürmek gibi bir fikri vardı, her zaman imar planlarına dahil oldu. O günden bugüne, Kond’u tarihi bir mahalle yapma fikri bilinmeyen nedenlerle hiç ilerlemedi. Öneriler uygulanmıyor ve Kond zamana direnerek var olmaya devam ediyor.
Gecekondu mahalleleri olarak adlandırabildiğimiz sokaklarda daha önceki sakinlerinin etkisiyle, Fars-Müslüman mimari özelliklerini sergileyen evler ve bir cami kalıntısı görülebilir.
Tepebaşı Camii muhtemelen Safevi hanedanı döneminde 1687’de inşa edilmiş, demek ki Yerevan’daki en eski yapılardan biri. Bugün sadece bir buçuk metre kalınlığındaki duvarları ve dış çevre çitinin bazı bölümleri ayakta duruyor. 1915’te Osmanlı İmparatorluğunda yaşanan Ermeni Soykırımı’ndan kurtulan 16 mülteci aile, yetkililerin onayını alarak Kond’un boş kalan cami binasına yerleşmiş. Melik-Aghamalyan ailesi onlara maddi yardımda bulunmuş. Kond’da hala Muş (Daron) ve Bitlis’ten gelen o ailelerin torunları yaşamaya devam ediyor. Sadece bir Muşlu aile en az yüz yıldan beri tamirat görmemiş olan cami yıkıntısı içinde yaşamaya devam ediyor. Neden bu eziyet, diye sorarsanız sebep çok enteresan ve kurnazca. Eğer Kond’a yıkım kararı gelirse bu insanlar devletten bir daire almayı umuyorlar. Camiden kalan kalıntılar doğa ile bütünleşmiş, duvarları yutan çalılıklar ve yıkık kubbeden yükselen ağaçlar camiin asırlık varlığını gizliyor. Cami kalıntısına ulaşmanın tek yolu bir evin bahçesinden geçmek. Eğer görmek istiyorsanız bahçe sahiplerinin kapısını çalmak zorundasınız. Korkmayın evdeyseler açacaklar ve size yardımcı olacaklar.
Şehir içinde bir şehir
Kond kendi kendine yapılanma ile büyümüş ve gitgide daha fazla kimsenin umursamadığı, ancak hala 17. yüzyıla kadar uzanan tarihin küçük hazinelerini dar sokaklarında saklayan, şehir içinde bir şehir. Yerevan’ın ana meydanından sadece bir buçuk kilometre uzaklıkta. Dört sokakla sınırlı: Paronyan, Leo, Saryan ve Frika. Bu dört ana caddenin kaldırımlarında ilk bakışta farkına bile varılmayan kırık dökük, dar merdivenler göreceksiniz. Kond’un giriş kapıları işte bu merdivenler. En kolay yol Paronyan Caddesi’ndeki Surp Hovhannes Kilisesi’nden başlamak.
Surp Hovhannes’in ilk binası Orta Çağ’da inşa edilmiş, ancak 1679’da korkunç bir depremle yıkılmış. Daha sonra birkaç kez tamirat görmüş, en son 1980’lerde tamamen yıkılıp yeniden inşa edilmiş, bu nedenle mahallenin diğer binalarına kıyasla çok yeni bir görünüme sahip. Kond’un içinde gezinmek zor. Binalar kaotik ve sokaklar o kadar dar ki karşınıza bir araba çıkarsa yıkılmaya yüz tutmuş bir binanın duvarı ile kucaklaşmanız gerekebilir. Ben Saryan caddesinden dik bir merdiveni tırmanarak mahalleye ulaştım. Burada ev numaraları da elbette karma karışık. Ama kaybolmaktan korkmayın. Nereye giderseniz gidin karşınıza çıkacak bir merdiven sizi ana caddelerden birine yönlendirecektir.
Korkmadan utanmadan yerel halktan yol tarifi isteyebilirsiniz. Burası görünüş olarak korkutucu bir Brezilya favelasına benzese de güvenli bir bölge. Sakinleri sizi merakla, ama nazik bir şekilde izleyip büyük olasılıkla size ilginç bir bina göstermeyi teklif edecekler ve hatta evlerine davet edecekler. Özellikle biraz Ermenice konuşursanız ellerinden kurtulmanıza imkân yok. “Barev dzez” ile ilişkilerinizi başlatabilir kendinizi birden çardaklı bir bahçede elinize verilen bir kap vişne kompostosu ile bulabilirsiniz. Derme çatma evlerin arasında yürürken bir şehirli olarak kentsel dönüşüm fikirleri aklınızdan geçebilir. Ama unutmayın Kond sakinlerinin çoğu yıkıma karşı, çünkü pek çoğunun tapusu yok, tazminat alamamaktan korkuyorlar. Diğerleri belki şehir içinde gizli bir ayrı dünyada yaşamanın, kim bilebilir belki devletin bilmesini istemeyecekleri işlerle uğraşmanın avantajlarını seviyorlar. Kimi kalabalık bir şehrin kalbindeki sessizliği, sükuneti ve neredeyse rustik atmosferi için burayı terk etmiyor. Gençler ise Kond’un tarihi bir semte dönüştürülmesini umut ediyorlar. Belki bir cafe açarlar belki de devletten büyük para alırlar diye yöreyi terk etmiyorlar.
Dar sokağın birinde okulundan dönen bir çocuk bir elinde okul çantası öbür elindeki ekmek poşetinden sıcak ekmeği eli ile parçalayıp yemeye başlamış bile. Beş dakika önce modern Yerevan’ın şık bir caddesinde Saryan müzesinden çıktığımı unuttum bile. Saryan’ın İstanbul konulu eseri aklıma geliyor. Oryantal mahalle evlerinin duvarlarına dikkat ile bakmaya başlıyorum. Uygarlığın tüm katmanlarını yansıtan duvarlar. Bir evin neyden yapıldığı, daha sonra nasıl kaplandığı, nasıl yalıtıldığı üzerindeki asırların yükünü gösterir size. Alt katman kural olarak, 17.-18. yüzyıllara ait. Pek çok evin duvarları ahşap, taş ve son olarak görünen tuğlalar var. Kırık tuğlaların arkasında Yerevan’ın kadim malzemesi olan tüf taşı kendini belli ediyor. Çimento, Vita yağı tenekeleri ve plastik brandalar karışımı bir duvardan aniden karşınıza sivri bitimli bir İran kemeri çıkıyor. Vita tenekelerinin ne işi var burada? 1990’larda çok gelirmiş meğer. Evlerin kapıları bir zamanlar her biri birbirinden parlak renklere boyalıymış. Artık renklerden eser kalmamış ama her evin kapısı, yaşayan bir hikâye anlatmaya yetiyor. Ve antik dönem ile kontrast yapan grafitiler Kond’un her yerinde.
Sovyet döneminde Kond
Ermenistan’ın her yeri Sovyet döneminde hayli monoton fakat düzenli bir yapılaşmaya tanık olmuş. O yüzden Kond’un kaotik kargaşası insanı çarpıyor. Etrafa baktıkça dehşete düşebiliyor, böyle nasıl yaşarlar diye düşünebiliyorsunuz. Merakınızı gideriyorlar. Sovyet yıllarında Kond kanundan kaçanların saklanabildiği yegâne yer imiş. Rivayete göre evlerin avluların içinde gizli kapılar, gizli odalar varmış. Polis pek uğramazmış buralara. Sovyet döneminin ün salmış kanun kaçakları arasında burada yaşayan Sabıkalı Miron (Հանցագործ Միրոն), Kazyol Vanik (Կազյոլ Վանիկը), Militsa Andren (Միլիցա Անդրեն), hepsinin hikayeleri Kond’da dilden dile dolaşan efsaneler.
Yerli Yerevanlıların pek çoğunun Kond’dan haberi bile yok. Tanıdığımız insanların hiçbiri hayatında Kond’a ayak basmamış. Kond’u çevreleyen caddelerden birinin karşı kaldırımında yüksek bir apartmanda yaşayan birine soruyoruz: şehirde böyle bir yörenin varlığını pek duymamış. Eski nesilden birine Kond’a gitme planınızdan bahsederseniz, en iyi ihtimalle omuzlarını silkecektir “Ne işin var gecekondularda?” Kond’a gitmeden önce uğradığım esnaf terzi Sarkis beni caydırmak için konyak açıp oturttu makinesinin yanına, diller döktü. Ama nafile, gitmek görmek lazım. Çünkü Kond, ülkenin neredeyse tamamen kaybettiği ve ne yazık ki başkent sakinlerinin biraz utandığı gerçek bir eski Yerevan. Yeniden geliştirme için mevcut bir plan bulunmamakla birlikte, asgari yatırımla bölge harika bir yer haline gelebilir. Bugün Kond, Yerevan’ın başkentte turizm merkezi olma potansiyeli yüksek olan, eski dokusunu biraz olsun korumuş tek yöresi.