‘İhtilafın çözümünü sadece siyasilere bırakamayız’

2020 yılında başlayan ve İkinci Karabağ Savaşı diye adlandırılan savaş, her iki tarafta da çok sayıda can kaybına yol açtı. Birçok insanı yeni ev arayışına zorlayan bu tekrarlanan tarih, iki ülkedeki toplumların zaten zor ilerleyen diyaloğunu çıkmaza sürükledi diyebiliriz. “Ortak sorunlarımızı çözmenin tek yolunun açık ve bilinçli diyalogdan geçtiğine inanıyoruz” diyen CaucasusTalks, (Kafkasya Konuşmaları) Kafkaslarda bu zorlu dönemde şiddetsiz diyalog alanı açıyor. CaucasusTalks üyelerinden inisiyatifi ve bölgede tahayyül ettikleri barışı, 2020 Dağlık Karabağ ateşkes anlaşmasının yıldönümünde dinledik.

Sorularımızı CaucasusTalks üyelerinden Leon Aslanov, Christina Soloyan, Diana Yayloyan, Flora Ghazaryan, Toghrul Abbasov, Katie Sartania, Sophie Tskhvariashvili, Nukri Tabidze, Mete Ulutaş ortak bir şekilde cevapladı.

CaucasusTalks hikâyesini anlatır mısınız? Ne zaman, kimler tarafından kuruldu?

CaucasusTalks genç Ermenistanlı, Azerbaycanlı ve Gürcistanlı aktivistler ve araştırmacılar tarafından 2020 yazında kuruldu. Bu zamana kadar Sovyet sonrası dönemde Kafkaslar'da bölgelerarası samimi herhangi bir inisiyatif oluşmamıştı. Covid-19 salgını sırasında dijital alanda pek çok iş ve eylem yapılırken, CaucasusTalks kurucularından Leon Aslanov Youtube’da Avrupa’da bölgelerarası solcu bir hareket olan Diem25’in tartışmalarına denk geldi. Bu denk geliş, CaucasusTalks Youtube kanalını yaratmak için ilham kaynağı oldu. Bu kanalda Kafkasya’da yaşayan ve burayla ilgilenen aktivistler ve araştırmacılar çeşitli meseleler üzerine tartışmalar yürüttü. Bunun öncesinde politik, ekonomik ve kültürel meseleler genellikle ulus-devlet paradigması içerisinde yürütülüyordu. Biz de bu paradigmayı değiştirebilmek için CaucasusTalks inisiyatifini başlattık.

Caucasus Talks neler yapıyor? Web sitenizde Podcastler ve yayınlarınız var, konuklarınız kimler?

Şu anda bir web sitemiz ve Youtube kanalımız bulunuyor. Kafkasya üzerine çalışma yürüten aktivistler ve araştırmacıların yazıları ve görüşmeleri bu platformlara yükleniyor. Milliyetçilik, tarih yazımı, sosyoekonomik eşitsizlikler, toplumsal cinsiyet sorunları, ekolojik sorunlar ve benzeri meseleler temel olarak üzerine eğildiğimiz konular. Yazarlar ve konuk konuşmacıların hepsi kendi alanlarında hakimiyet sahibi kişiler. Bununla birlikte bütün bu meseleler eleştirel bir perspektiften ele alınıyor. Yani bu sorunlar günümüzde çok yaygın olan neoliberal ve milliyetçi çerçevelerin dışında işleniyor.

Başka platformlarla ortak çalışmalarınız var mı?

Şimdilik diğer kuruluşlar ve inisiyatiflerle resmî herhangi bir işbirliği içerisinde değiliz, ama bazı uluslararası kuruluş ve inisiyatiflerle konuşmalarımız oldu. Yakın gelecekte gerektiği takdirde öncesinde bahsettiğimiz meselelere dair daha güçlü ve birlikte ses çıkarabilmek, birbirimize katkı sunmak için onlarla işbirliği içerisine girebilmeyi umuyoruz.

Caucasus Talks neyi amaçlıyor ve ileride neler yapmayı planlıyor?

İnisiyatifin amacı insanları içerisinde yaşadıkları jeopolitik sınırları, okulda öğrendikleri tarihi ve toplumda görülen ve dillendirilen adaletsizlikleri sorgulamalarını sağlamak. Basında hâkim olan neoliberal ve milliyetçi söylemi, eğitim sistemini ve elit sınıfı hedef alarak alternatif görüşler sunmaya çabalıyoruz. Aynı zamanda birbirine yakın görüş ve ideolojilere sahip insanları bir araya getirmeyi hedefliyoruz. Bu ağ büyümekteyken gelecekte daha büyük ölçekte çalışmalar yürütmeyi planlıyoruz.

Çalışmalarınız sadece Kafkaslarla mı sınırlı kalıyor?

Temel olarak Güney Kafkasya üzerine odaklansak da özellikle Türkiye olmak üzere çevredeki bölgelere de büyük önem veriyoruz. Rusya, İran, Türkiye ve bu ulus-devletlerin öncesindeki imparatorlukları Güney Kafkasya üzerinde büyük bir politik, ekonomik ve kültürel etkiye sahip olageldi ve olmaya da devam edecek gibi gözüküyor. Belirli bir dereceye kadar bu ülkeler içerisinde en gelişmiş eleştirel sosyal hareketler Türkiye içerisinden çıktı. Bu nedenle Türkiye’deki aktivistler ve araştırmacılarla işbirliği yapmaya ayrı bir önem veriyoruz.

2020 Dağlık Karabağ ateşkes anlaşmasının ardından bir yıl geçti. Gelinen noktaya dair neler söylersiniz?

Geçen yılın bugünü, İkinci Karabağ Savaşı’nın sözde ‘resmî sonu’nu da işaret ediyor. Seçkin siyasi sınıflar tarafından organize toplu katliamların normalleştirilmesi ve sözde ‘kaçınılmazlığı’ (savaşın esası) kesinlikle karşı olduğumuz bir olgu. Son savaş (hemen hemen tüm savaşlarda olduğu gibi) bir kez daha, devlet çıkarlarını -ve dolayısıyla seçkinlerin çıkarlarını- kutsamanın bedelinin, görünürde ‘kullanılıp atılabilir’ yoksul insanların yaşamlarıyla ödendiğini gösterdi. Ön saflarda savaşanların büyük çoğunluğu yoksul ailelerden gelen genç erkeklerdi, orta ve üst sınıflarsa büyük ölçüde (birkaç istisna dışında) onların ölümlerini fetişleştirerek ve romantikleştirerek olup biteni seyretti. Hiç de şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Ermenistan ve Azerbaycan’daki orta ve üst sınıflar, savaşın insanların yaşamları üzerindeki gerçek sonuçlarına büyük ölçüde ilgisizler; onlar, daha çok sınırların çizilmesi, toprakların siyasi statüsü ve yabancı barış gücü askerlerinin varlığı gibi ‘üst düzey’ (jeo)politik meselelere odaklanmayı tercih ediyorlar. Ama gerçek şu ki, şu anda karşımızda yerinden edilmiş binlerce insan, geçimini sağlamaktan mahrum bırakılmış binlerce aile, cepheden ciddi psikolojik sorunlarla dönen (birkaç intihar vakası kaydedilmiş) binlerce genç adam ve milliyetçilere daha fazla militarize olmak için gerekçeler sunarak nefret ve güvensizlik katmanı artırılmış iki toplum var. Bu alanda yapılacak daha çok iş var çünkü ihtilafın tüm çözümünü sadece siyasi elitlere bırakamayız. Sadece onların siyasi bir çözüme ulaşma konusunda bugüne kadar gösterdikleri başarısızlıkları yüzünden değil, aynı zamanda bu konuda hem ilgisiz olmaları hem de savaş ve çatışmanın siyasi, ekonomik ve cinsiyet eşitsizliklerinden kaynaklanan yönlerinden habersiz oldukları için. Bu boşluğu doldurmak için elimizden gelen gayreti göstereceğiz.



Yazar Hakkında