BİLGEHAN UÇAK
Süha Oğuzertem, Eleştirirken adlı kitabının önsözünde Yalçın Armağan’dan “ideal editör” diye bahsedip onu hayli övgüye boğmuştu. ‘İdeal editöre’ daha sonra Murat Belge’nin Şairaneden Şiirsele kitabında rastladık. Çıkalı bir yılı aşkın zaman olsa da, bu kitap, entelijansiya içinde Murat Belge alerjisine sahip bazı ulusalcılar tarafından yerden yere vurulmaya devam ediyor. Matrak olan, ulsalcıların nezdinde Murat Belge’ye bulaşan herkesin “katli vacip” görülmesi. Tabii Yalçın Armağan da bundan payını alanlardan oldu.
İnce’nin iddiası
Armağan, çok üretken ve titiz bir akademisyen -aynı zamanda yazar, edebiyat tarihçisi, eleştirmen. Geçen aylarda İlhan Berk’in edebiyat ve şiir üzerine yazılarının derlendiği ‘Şiirin Çizdiği’ adlı kitabı yayına hazırlayan da Yalçın Armağan’dı. Kitap, seçkideki yazıların bir bölümünün Berk’e ait olamayacağını iddia eden Özdemir İnce tarafından yerden yere vuruldu. Normal şartlar altında, İnce’nin eleştirisi Yalçın Armağan’a cevap hakkı doğuruyordu ama Cumhuriyet Kitap bu hakkın kullanılması izin vermedi. Yalçın Armağan’ın K24’te yayınlanan cevabı ise İnce’nin bütün tezlerini çürütmeye yeterli oldu. Ama kamplaşmanın meselesi edebiyat değil siyaset olduğu için Cumhuriyet okurlarından bu cevap elden geldiğince gizlendi.
‘İmkânsız Özerklik’
Armağan’ın Kasım 2019’da çıkan kitabı ‘İmgenin İcadı’ ise benim bir okuru olarak kendisini tanımama vesile olan -şahsen hiç tanışmadım- ‘İmkânsız Özerklik’in devamı niteliğinde. Bu seriye devam edeceğininin müjdesini de kitabın başında veriyor: “İmkânsız Özerklik ve onun devamı olan İmgenin İcadı’nı, dağıtıcı aygıtlar sorununu tartışan başka bir kitapla önümüzdeki yıllarda tamamlamayı planlıyorum.”
Yalçın Armağan’ın yazılarında hep bir iddia görürüz. Sade suya tirit, sadece tanıtımla, özetle, biyografik bilgilerle ilerleyen bir yazar değil. Onun kaleminden çıkmış bir kitabı veya ONS gibi dergilerdeki görece popüler yazılarını okuduktan sonra “İyi de sen ne söylüyorsun peki?” demeyiz. Beğeniriz ya da beğenmeyiz ama bizi mutlaka bir tavır almak zorunda hissettirir. Yer yer çok acımasız olduğunu da düşünürüm. “Ertem Eğilmez ve yayıncılık ahlakı” gibi yazılarında bir akademisyenin keskin soğukluğunu duyumsarsınız.
Çetrefil sorun
İsmi sanırım Hobsbawn’dan mülhem ‘İmgenin İcadı’nda çok çetrefil bir sorun var: İmgeyi nasıl tanımlayacağız? En azından imgeyi tarif edebilmemiz lazım. Ama her tanımlama, adeta Japon gülü bir gün yaşıyor ve biri “imge, işte budur,” dediği anda zıddını harekete geçirip imgenin o olamayacağına dair yeni tanımlar görüyoruz. “Bu kitapta ele al(a)madığım çok sayıda dosya ve yazıda, imge defalarca tanımlanmaya çalışılmış ama başarılı bir sonuçtan söz etmek hayli zor,” dedikten sonra her dönemde “imge”den farklı bir şey anladığımızı söylüyor. “İmgeyi bu denli işlevsel ve önemli kılan özellik, paradoksal biçimde, tanımlanamazlığı, tüm girişimlere rağmen müphem kalmaya devam etmesidir. (…) Fuzulî’nin bir gazelindeki mazmuna, Antik Yunan’dan kalma mezar taşındaki metonomiye, Attilâ İlhan’ın şiirindeki bir oksimorona, bir reklamdaki slogana ‘imge’ denebiliyor.”
Şunu da sorabiliriz: İmgeyi tanımlamak şart mı? Evet ve hayır, belki şiirin ruhuna uygun bir biçimde, aynı cevapta yanyana buluşuyor. Armağan, imgenin ille de tanımlanmasını “determinist hastalık” olarak görse de, bunu bir ölçüde yapmak zorunda olduğumuzun da altını çiziyor. Zaten “şiiri” ortaya çıkaran da bu arayış herhalde.
Şiir ve imge
Yaşamla ölüm arasındaki ilişki, şiir ile imge arasında da var sanki: Ölümü biliyor ama asla tanımlayamıyorsunuz, bu olguyu bizzat bildiğiniz anda ise söyleme şansınız kalmıyor, ölmüş oluyorsunuz. Şiir ile imge ilişkisi de böyle mi acaba? “İmge budur,” denebilse, şiir biter mi? Şiir bitmeyeceğine göre, imge de hiçbir zaman tanımlanamayacak mı? Altmış sene öncesinin edebiyat tartışmaları bugün artık yaşanmıyor. Şiir ve şiir üstüne tartışma gitgide gündemimizden siliniyor. Bunun sebebi, en azından bir yönü, piyasa olabilir mi? Romanların şiir kitaplarına göre çok satması, yazarak yaşamak isteyen insanları romancılığa mı yönlendiriyor? Ya da bugünün okuru, roman okumayı şiir okumaya göre daha mı kolay buluyor? Ben kışın en sert gecelerini ‘İmgenin İcadı’nı okuyarak geçirdim. Yalçın Armağan’ın peşinde imgeyi arayarak...
İmgenin İcadı
Yalçın Armağan
İletişim Yayınları
224 sayfa.