HANDE BALKIZ
Meral Saklıyan ilk öykü kitabı ‘Uzağa Gidemem’de öykü kişilerinin hayatlarını sarsan kayıplara odaklanıyor. Kişisel tarihleri biçimlendiren kırılmaların yarattığı boşluklarda kimi zaman direnmenin kimi zaman da çözülmenin sesleri duyuluyor. Zamanın çizgisel akışından sapan, öylece donup kalan anların kuytusunda insanın çaresizliği ve yalnızlığı derinleştirilirken dünyaya dair yakınlıklar, eş/anne/ baba/ çocuk/ kardeş/ arkadaş/ sevgili ilişkileri sorgulanıyor. Kitapta bireysel çıkmazlar bağlamına yaslanan öykülerin yanı sıra kapısı umuda açılan öyküler de yer alıyor.
Kavanoz ve kül
On iki öykünün yer aldığı kitabın ilk öyküsü ‘Töz’, kavanozdaki küllerin geride bıraktığı boşlukta inşa ediliyor. Zamandan düşen Marien’in yokluğuyla baş etmeye çalışan Meftun’un Porto Riko’dan gelişiyle açılan öykü, kaybın gerilimiyle ilerliyor. Abla olmanın, kardeş olmanın getirdiği sorumlulukların aşkla dağıldığı bir süreç; mecbur kalınan, susulan kabullere dönüşüyor. Sesi, nefesi, sevgisi ile varlığı onaylanmayan Marien, tınısı bulanıklaşan aile bağlarını yokluğuyla netleştiriyor. Kavanoz ve kül durağan ritmiyle hem öykü kişilerinin hem de okurların içlerinde bir yere dokunuyor. Hikâyesi bitmiş birinin bıraktıkları, sonsuz hikâye üretmeye, yüzleşmeye olanak tanıyor ve ailenin çözülüşünün sebebi, kenetleyen sebebe evriliyor.
İki ablanın –Hayriye ve Berna- sağaltmaya çalıştığı acı, kardeşler arasındaki kırgınlığın da son bulmasını sağlıyor. Meftun’un elindeki kavanoz dünyaya dair tüm öfkeleri, kızgınlıkları siliyor. Geleneksel ritüellerin gerçeklerle uzlaşmayı bir nevi kolaylaştırdığı öyküde sevginin, özverinin, beklemenin sınandığı hayatlar yer alıyor. Meftun’un sızısının merkeze alındığı öykünün arka planında Berna, Hayriye ve Sabahat’ın yalnızlığı çeşitli sebeplere bağlanıyor. Hayriye’nin Meftun ve Berna için vazgeçtikleri, Sabahat’ın sabırla bekleyişi… Ağustos ayının bunalımlı sıcağına yerleştirilen ölüm soğukluğu yarattığı karşıtlıkla öykünün buruk, lirik yapısını besliyor.
“Mecburum anlasana, dedi kadın, ‘o benim kardeşim, ölümünü seyredemem’.” cümlesiyle başlayan ‘Unutma Beni Çiçekleri’, öykünün başkahramanı Yıldız’ı şimdiye getiren sebepler zinciriyle ilerliyor. Zor bir kararın eşiğinde öylece bekleyen Yıldız’ın iç dünyasındaki karmaşa kendisinin, ailesinin ve eşinin geleceğini şekillendirecek adımlar içeriyor. Babasının ölümünden sonra annesi ve kardeşlerinin geleceği için kendisinden 22 yaş büyük Çetin Bey’le evlenmek zorunda kalıyor Yıldız. Okumak, bir meslek sahibi olmak isterken ekonomik koşulların yetersizliğine takılıyor. Yol haritasındaki güzergâh değişikliğiyle birçok hevesi de geride, geçmişte kalıyor. Eğitimin, ekonomik özgürlüğün öneminin vurgulandığı sapmalarla öykü iki izleğe taşınıyor. Geçmişte kardeşleri için evlenen Yıldız, “Bir tek sizin dokularınız uydu, vermeyi kabul ederseniz işlemleri başlatacağım, zamanımız dar” cümlesiyle şimdinin keskin gerçeklerinde sınanıyor. Henüz çocuk sahibi bile olmamışken kardeşine böbreğini verme ihtimalinin belirmesi, eşi Çetin Bey’in Yıldız’ı terk edebileceğine işaret ediyor.
Birinin eşi olmakla kardeş olmak arasında bocalayan Yıldız, annesinin perişanlığı, kardeşinin çaresizliği ve eşinin öfkesiyle mücadele etmeye çabalıyor. Ailenin seslerinden kendi iç sesini duymakta zorlanan Yıldız’ın içinde eşinin sağladığı ekonomik gücü kaybetmek istemeyen bir kadın ile kardeşinden vazgeçmek istemeyen diğer kadın çarpışıyor. Yazar, başkahraman Yıldız’ı ateşten bir çemberin içinde tek başına bırakıyor.
Meral Saklıyan, ‘Uzağa Gidemem’de adı konulmamış kırgınlıkları, yalnızlığı, kaygıları, ihaneti, ilişkilerdeki yozlaşmayı, umudu; aile, arkadaşlık ve evlilik ekseninde değerlendiriyor. Çöp evlerde kederler biriktirenler, alzheimer sarmalında çözülen hayatlar, hapishanede yitirilen insanî değerler… Birbirine teyellenen izlekler; deyimler, yerel sözcükler, farklı bağlamlara açılabilen cümlelerle zengin bir dil evreninde kurgulanıyor. Diyalog, iç konuşma ve geriye dönüş tekniğiyle kahramanların duygu ve düşünce dünyaları çok yönlü sunuluyor. Öykü kahramanlarının isimleri (Çetin Bey, Meftun, Hayriye, Yıldız vb.) içlerinde bulundukları koşulları ve kişiliklerini yansıtacak biçimde kullanılırken kendi anlam çemberlerinden çıkamayacak yazgılar da üretiyor. ‘Uzağa Gidemem’ öyküleri, hayatın ritminin bozulduğu anlardaki boşluklara inşa ediliyor. Boşluklarda yankılanan sesler öykülerin çatışma zeminlerini oluştururken kırılan, çözülen, dağılan, direnen, yeniden başlayan öykü kişileri çetrefilli yollara çekiliyor.
Uzağa Gidemem
Meral Saklıyan
Everest Yayınları
120 sayfa.