BÜRKEM CEVHER
Babaannem, ölümünden on yıl kadar önce yavaş yavaş görme yetisini kaybetmeye, görme yetisi azaldıkça da halüsinasyonlar görmeye başladı. Aynı günlerde Alzheimer teşhisi de konmuştu. Uzunca bir süre gördüğü halüsinasyonların Alzheimer ile ilintili olduğunu düşündü halalarım. Günler ilerledikçe babaannemin gördüğü halüsinasyonlar da çeşitlendi. Sık sık rahmetli dedemi görüyordu mesela, sonra zamanla babaannemi halüsinasyonlarında çocuklar ziyaret etmeye başladı. Göz doktoru bu görüntülerin normal olduğunu, bunun sarı nokta hastalığında çok yaygın olduğunu söylese de babaannemin çevresindekiler buna inanmakta zorlandılar. Nasıl olur da görmesi azaldıkça halüsinasyonları artardı bir insanın? O zaman okuduğum bir makalede bunun nedenini bulmuş, dilim döndüğünce halalarıma bu sebebi anlatmaya çalışmıştım ama ne kadar anlatabildim emin değilim.
Eliezer J. Sternberg’in yazdığı, Şiirsel Taş’ın Türkçe’ye çevirdiği ve geçen ay Metis Yayınları’nın yayımladığı ‘NöroLojik: Beynin Mantıksız Davranışlarımızın Ardındaki Gizli Mantığı’nın ilk bölümünü okur okumaz babaannemin gördüğü halüsinasyonları hatırladım.
Halüsinasyonda buluşma
Sternmerg, kitabın ilk bölümünde yer alan ‘Körlerde Hayali Görüntü’ alt başlıklı kısımda Charles Bonnet sendromundan bahsediyor. “Charles Bonnet sendromu olan insanlar, nörolojik değil görsel bir sorundan ötürü zengin görsel halüsinasyonlar yaşar. Bu durum tam ya da kısmi körlük yaşayanlarda ortaya çıkar. Halüsinasyonlar birkaç saniye sürebileceği gibi gün boyu devam edebilir ve yıllarca bir ortaya çıkıp bir kaybolabilir. Halüsinasyonlar insanlar, hayvanlar, binalar ve biçim örüntülerini de kapsayan değişken bir içeriğe sahiptir” diyor, yazar. Altta yatan sebepten bağımsız olarak görme sorunu olan insanların yüzde onunda Charles Bonnet sendromu görülüyor.
Charles Bonnet sendromunda gözlerden herhangi bir girdi sinyali olmasa da görme korteksinin aktifleştiğini bulmuş araştırmacılar. Bunun neden meydana geldiğini açıklamak için de şu anda iki farklı kuramın olduğunu söylüyor Sternberg. Birinci kurama göre “görme korteksinin gerekenden az kullanılmasından ötürü nöronlar sebepsiz ateşlenmeye başlar.” Beyin ise bu deşarjları anlamlı görsel sinyaller olarak algılar. İkinci kurama göre ise beyinde çok fazla sayıda nöron ağı vardır. “Beş duyumuzun birbirinden tamamen farklı olduğunu düşünürüz ama beynimiz duyularımıza öyle davranmaz.” Yani beyne göre işitsel, görsel veya dokunsal sinyaller arasında bir fark yoktur. Ancak bu sinyaller farklı yolaklar üzerinden işlenir. Ne var ki “her duyu kanalının kendi yolu olmakla birlikte bu yollar kendi aralarında kesişir... Bir insan kör olduktan sonra oksipital lob gözlerden görsel girdi alamayacağı için görme yolağı bozulur.” Böylece görme korteksi olan oksipital loba giden yol boşalır. Görme dışı sistemlerden gelen sinyaller birdenbire bu yollardaki tek girdi sinyalleri olur. Bu sinyallerin bir kısmı (her ne kadar küçük bir yüzdesi de olsa) görme korteksine gider ve “yanlışlıkla gözlerden gelen görsel girdiler şeklinde yorumlanabilir.” Yani kulaklardan giren işitsel bir sinyal bir anda bir çocuk halüsinasyonu olarak belirebilir.
Charles Bonnet sendromu sadece görme yetisini kaybeden insanlarda ortaya çıkmaz, işitme yetisini sonradan kaybeden kişiler de işitsel halüsinasyonlar duyabiliyor. Her iki kuram işitsel halüsinasyonlar için de geçerli.
Hayalet uzuvlar
Kitapta Charles Bonnet sendromu gibi başınıza gelmedikçe asla bilemeyeceğiniz pek çok sendrom ve hastalıktan bahsediliyor. Yıllar evvel bir vesile ile Oliver Sacks kitaplarını okumaya başlamış ve sinirbilimin evreninden öylesine etkilenmiştim ki üniversitede sinirbilimi dersleri almaya başladım. İlk sinirbilimi dersinin ilerleyen günlerinde karşılaştığım “hayalet uzuv sendromu” beni en etkileyen sendromlardan biri oldu. Sternberg hayalet uzuv sendromunu şöyle açıklar: “Ampütasyon geçiren hastalar sıklıkla kesilen uzvu hissetmeye devam ettikleri, hayalet uzuv sendromu olarak bilinen sorundan mustarip olurlar. Eli ampüte edilmiş birini düşünün. El bileğini, el ayasını ve parmaklarını hâlâ hissedebilir. Görünmeyen elinin uzaydaki konumunu duyumsayabilir, hatta hareket ettiğini hissedebilir. Ne var ki sorun birçok hastanın, uzvun daha önce yer kapladığı boşlukta rahatsız edici duyumlar hissetmesidir. Isı, basınç hissi ya da karıncalanma sık görülür. En kötüsü, çoğu hasta şiddetli olabilen hayalet ağrı çeker. Hatta hayalet kaşıntı bile hissedebilirler.”
O zamanki ders kitaplarında hayalet uzuv sendromunun nedenine ilişkin pek çok kuramdan bahsediliyordu. Bu sendromun nedeni her ne kadar hâlâ tam olarak bilinmiyorsa da bir önceki bölümde anlatılan, körlükte görülen halüsinasyonların nedenine ilişkin kuramlar hayalet uzuv sendromunu da açıklar. Sternberg’e göre, “Elimizdeki en iyi açıklama, uzuv artık orada olmadığı halde o uzuvdan gelen duyumu yorumlayan nöron altyapısının hâlâ yerli yerinde olduğudur. Hasta artık bir elinin olmadığını bilinçli olarak idrak etse de bilinçdışı sistem durumu henüz kabullenmemiştir. Artık yerinde olmayan uzantıdan duyusal sinyaller almaya alışkın olan beyin, aslında sinir yolağının başka bir yerinde ortaya çıkmasına rağmen belli bazı duyumları yanlışlıkla eksik uzva atfeder.”
O halde olmayan bir uzvu nasıl kaşırsınız? Yapılan araştırmalara göre “ampütasyon geçirmiş kişiler, eksik uzvu kaşıma hareketini biçimde taklit ederek nöron devresini kandırma yoluyla rahatsızlık hissini giderebilirler.” İnanılmaz gibi geliyor, değil mi? Olmayan bir uzvunuz kaşınıyor ve siz olmayan uzvu varmış gibi kaşıma hareketini yapıyorsunuz; böylece kaşınma ya yok oluyor ya da artık sizi rahatsız etmiyor. Beynimiz hem çok akıllı hem de bazen çok kolay kandırılabiliyor. Sternberg bu durumu şöyle açıklamaktadır: “Yarattığımız zihinsel simülasyonlar gerçek hayattaki olayların isabetli tasvirlerinden ibaret değildir; bunlar aynı zamanda beyin işlevlerinin, nöral mimarimizin dünyayı yorumlayışını değiştiren aktif katılımcılarıdır. Zihinsel simülasyon, bilinçli sistemin bilinçdışını manipüle etmesinin bir yoludur.”
Hepimizin hayatımızın belli dönemlerinde yaptığımız kötü davranışlardan biri de aç olmasak bile yemek ve abur cubur yemektir. Kitapta bu konuya da değinilmiş ve yapılan bazı deneylerden bahsedilmiş. Ancak işin teknik boyutuna hiç girmeden basitçe anlatacak olursak beynimizde davranışlarımızı yöneten iki sistem vardır; işlemsel alışkanlık sistemi ve düşünceye dayalı bilinçli sistem. “Her bir sistem tek başına ya da eşzamanlı çalışabilir ama hiçbiri aynı anda iki işi birden yapamaz.” Örneğin araba kullanırken aynı zamanda o gün yapacağınız sunumu düşünüyorsanız, bilinçli sistem ya araba kullanabilir ya da sunumu düşünebilir ama aynı anda ikisini birden yapamaz. “Bilinçli sistem meşgulse, alışkanlık sistemi araba kullanma işini üstlenir.”
Diyetisyenler ve doktorlar sağlıklı beslenmek isteyen kişilere yemek yerken başka bir işle meşgul olmamalarını salık verir. Televizyon seyrederken yemek yemeniz halinde televizyonda olup biteni anlamanız için bilinçli sistem televizyon izleme işini yüklenir. Bu durumda alışkanlık sistemi de yemek yeme görevini üzerine alır ki, bilinçli sistem devre dışı kaldığından önünüzdeki bütün abur cuburu yiyip bitirdiğinizi fark etmezsiniz bile. Üstelik bu yeme davranışı ile alışkanlık sistemindeki ödül mekanizmasını pekiştirir, bir sonraki atıştırma davranışında tokluk duyma ve yemeyi bırakma düzeyinizi daha yukarılara çeker, böylece abur cubur yeme davranışınızı güçlendirirsiniz. Yapılan deneylerde abur cubur yeme davranışı geliştirmemiş bireyler bir noktadan sonra doyup yemeyi bırakırken abur cubur yeme davranışı geliştirenlerde doyma hissi kaybolmakta ve yedikçe yemeye devam etmektedirler. İşin sırrı, aç değilken yeme davranışını alışkanlık haline getirmemekte o halde. Yemek yerken bilinçli sistemi bloke etmemekte fayda var.
‘NöroLojik’ hem günlük davranışlarımızı hem de hiç duymadığımızı sendrom ve hastalıkları anlamamıza yardım eden, beynin bilinçli ve bilinçaltı sistemlerinin nasıl koordineli çalıştığını gösteren çok iyi yazılmış bir kitap. Beynimizin bazen de büyük travmaları atlatmamıza yardım ederken çoklu kişilik geliştirmeye kadar varan aşırı önlemleri alabildiğini görüyoruz kitabı okudukça. Hayal gücünü kullanarak sporda daha başarılı olunabileceğinden hipnozla cinayet işlenip işlenemeyeceğine kadar pek çok konu örneklerle anlatılmış, teori ile desteklenmiş. Konuya ilgi duyan, beynimizin nasıl çalıştığını anlamak isteyen herkese tavsiye ederim.
Kitabın çevirmeni Şiirsel Taş’ı ve yayıma hazırlayan Özde Duygu Gürkan’ı özellikle tebrik etmek istiyorum. Benim gözüme çarpan hata olmadı kitabı okurken; terimler doğru çevrilmiş, okuyucuyu yormayan, anlaşılır bir çeviri olmuş. Kendi adıma çok teşekkür ediyorum. Metis Bilim çeviri ve dil konusunda çok hassas; gerçekten çok iyi kitapları çok özenle yayına hazırlıyorlar. Herkesin ellerine sağlık.
NöroLojik
Eliezer J. Sternberg
Çeviri: Şiirsel Taş
Metis Yayınları
331 sayfa.