Teslim Töre bizlere veda etti. Oğlu “İsteğimiz babamı, yol arkadaşları Deniz Gezmiş’lerin de bulunduğu Ankara Karşıyaka Mezarlığı’na ya da Sinan Cemgil’in bulunduğu Karacaahmet Mezarlığı’na gömmek” dedi. Bir an Osmanlı’nın, Cumhuriyet’in siyasi sürgünler tarihini hatırladım. Osmanlı aydınlarının Paris, Londra’daki sürgünlük yaşamlarını, mücadelelerini düşündüm. Cumhuriyet tarihinde sahte komünist partisi kuran devletin, hemen ardından komünistleri tabutluklarda işkenceye tabi tuttuğunu, canlarını kurtarmak için pek çok muhalif gibi komünistlerin de son çare olarak yurtdışına sığındıklarını hatırladım.
İnsanların ideallerinin gerçekleşmesi için doğduğu topraklardan kaçmak, saklanmak, gizlenmek zorunda kalması, bir sürgün hayatına mahkum olması bu topraklarda yaşayanlara yabancı değil.
Ermeniler, doğdukları topraklarından koparılmanın, memleketlerinden uzakta, sürgün hayatında gözlerini kapamanın nasıl bir şey olduğunu çok iyi bilirler. 1915’te ayakta kalabilenlerin dünyanın dört bir yanına nasıl savrulduklarını, topraklarına geri dönmelerinin nasıl engellendiğini, yasaklandığını düşünün. Elbette sadece Ermenilerin değil, her muhalifin, söyleyecek iki çift sözü olanların, binlerce aydının, yurtlarından uzakta, sürgün içinde sürgün hayatı yaşadıklarını düşünün. Her on yılda bir tekrarlanan askeri darbelerden canını kurtarabilenlerin özellikle Avrupa’nın çeşitli ülkelerine nasıl sığındıklarını, “Geri dönün” çağrılarına icabet etmeyenlerin vatandaşlıktan çıkarıldığını düşünün.
İlk buluşma
Komünist düşünceyle tanışmaya başladığım tarihlerde pek çok ilerici, sosyalist gibi kulağımıza fısıldanan Aram Pehlivanyan, Hayg Açıkgöz, Jak ve Vartan İhmalyan gibi “hem Ermeni hem de komünist” yoldaşlarımı hatırladım. Nazım Hikmet elli yıl sonra vatandaşlığa kabul edildi, ama mezarının Türkiye’ye getirilmesi için sessizlik hala devam ediyor.
2011 yılında bir konferans için eşim Jale ile birlikte İsviçre’nin Bern şehrinde bulunuyorduk. 1980 öncesi Türkiye’de politik faaliyette bulunmuş, daha sonra politik göçmen olarak Bern’e sığınmış bir yoldaşımın evine konuk olmuş, uzun yıllardır göremediğimiz pek çok arkadaşımızla tekrar karşılaşma, hasret giderme olanağı yakalamıştık. Evinde kaldığımız aile “Eğer sakıncası yoksa yarın akşam bir dostumu davet etmek istiyorum. Belki tanıyorsunuz, belki de tanışacaksınız, sohbet eder, birlikte yemek yeriz” dedi. Bizim için ne mahsuru olabilirdi ki? Evde telaş artmıştı, ziyafet sofrası hazırlanıyordu. Kim gelecekti acaba? Gelecek kişiyi çok sevdikleri, değer verdikleri her hallerinden belliydi, sır vermiyorlar biz de artık sürprize hazırlanıyorduk.
Zil çaldı. Çocuklar koşar adım kapıyı açtılar. İçeri uzun boylu, babayiğit biri, yanında da oğlu ya da yeğeni olsa gerek bir delikanlıyla birlikte girdi. Siması bana hiç yabancı gelmedi, saniyeler içinde “Bu Teslim Töre” dedim. Kendisini değil ama fotoğraflarını görmüştüm. 12 Mart öncesinde, siyasi hayata adım attığım ilk yıllarda adı kulaktan kulağa yayılan, sıkça duyulan biriydi. Sanki kırk yıldır tanışıyormuş gibi sıkı sıkıya kucaklaştık. Belli ki benim hakkımda bilgi sahibi olmuştu.
Neredeyse bir sözlü tarih çalışması
Laf lafı açtı. Gecenin geç saatlerine kadar sohbet etme imkanımız oldu. Neredeyse bir sözlü tarih çalışması yaptık. Eşim Jale saatler boyunca kamera kaydı yaptı. Özetle de olsa politik yaşamından bazı dönemleri birinci ağızdan dinledik. TİP’deki (Türkiye İşçi Partisi) yaşamından, THKO’dan (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu), Filistin’deki yaşamından, faaliyetlerinden anekdotlar aktardı.
Merak ettiğim konulardan biri “Solda Birlik” süreciyle ilgili düşünceleri ve tarihsel TKP (Türkiye Komünist Partisi) ile temaslarının olup olmadığıydı. Bütün samimiyeti ile o süreçteki girişimlerini ve yaptığı görüşmeleri anlattı.
Ermenilerin talepleri parti programına nasıl girdi?
Ben sormadım ama TKEP (Türkiye Komünist Emek Partisi) programından bahsederken şunları söyledi: “ Ermeni yoldaşlarımız olmasaydı belki bizim programızda Ermeni sorunu öyle yer almazdı. İki tane bayan kardeş vardı, Ermeni, bir de bizim yörede Ermeniler vardı. Çok sıkı ilişki içinde olduğumuz, parti üyeliğine kadar gelmiş Ermeni yoldaşlar vardı. Biz program yapacağız, geleceğe yönelik proje hazırlayacağız dediğimizde herkes görüşlerini yazdı. Yani önce partiden görüş istedik, Ermeni yoldaşların yazdıklarını olduğu gibi koyduk programa, yani olduğu gibi derken formüle ettik, formülasyonunu yaptık,. Sayfalarca yazmıştı, zulüm görmüş, şu oldu, bu oldu. Bir de onu yaşamış, babasından anasından dinlemiş insanlar bunlar. İstanbul’da iki tane bayan vardı, kardeştiler, mesela bizim programa en çok katkıyı onlar yaptılar. Üniversitede okuyorlardı. Bitirdiler mi bilemiyorum. Kürtler için de aynı şekilde davrandık .... O programda öyle kaldı .... Daha sonra büyük darbeler yedik. Ermeni arkadaşlar yakalandılar büyük işkencelerden geçtiler, birbirimizi bir daha göremedik. Örgütsel bağlarımız tümüyle koptu. Organik bağları bir daha oluşturamadık.”
“... Benim şimdi, TKP ile, TİP ile, ayrıldığımız ya da mücadele ettiğimiz herhangi bir örgütle bir sorunum da yok kendi payıma, ama net değillerdi, kesinlikle söylüyorum, ne Kürt konusunda, ne Ermeni konusunda, ne de Türkiye’deki azınlıklar konusunda,.....Mesela Araplar, hiçbirinin programında yoktu, bizimkinde vardı, çünkü Arap yoldaşlarımız çoktu ”
“ Suriye’de yaşıyorduk, PKK filiz vermeye başladığı tarihlerde, parti olarak Kürt sorununun Türkiye’nin geleceğini belirleyecek bir sorun haline dönüşeceği tespitinde bulunmuştuk. Bu anlamıyla pek çok siyasi örgütün dikkatini çekmeye çalıştık? O tarihlerde kimse inanmadı.”
Teslim Töre ile karşılaşmamızda Jale’nin yaptığı kamera kayıtlarından sadece birkaç paragraf deşifre edip iki satırla onu anmaya çalıştık. Anısını saygıyla taşıyacağız.