Hasan Ocak, 21 Mart 1995’te Gazi Mahallesinde gözaltına alındı. Ailesi 58 gün boyunca kendisinden haber alamadı. Adli Tıp Kurumu’na kimliksiz ceset fotoğraflarının arasında Hasan Ocak’ın fotoğrafına rastladılar. Hasan Ocak, kimsesizler mezarlığına gömülmüştü. Fotoğraflarda işkence izleri vardı. Otopsi raporunda, ölüm sebebi, ‘tel veya iple boğulma’ olarak geçiyordu. Vücuduna elektirik verildiği, Filisin askısına alındığı da yazılıydı. Hasan Ocak’ın bulunmasının ardından diğer kayıpların bulunması için kayıp yakınları her Cumartesi günü Galatasaray Meydanı’nda oturma eylemine başladı. 27 Mayıs 1995’te ilk oturma gerçekleşti. Sonra her Cumartesi oturmalar devam etti. Artık isimleri Cumartesi Anneleriydi. Bu cumartesi 702. buluşma gerçekleşecek.
1999’daki kesinti
Kayıp yakınları polis şiddetine yabancı değil. 23 yıldır devam eden oturmalar boyunca sık sık polis şiddetine maruz kaldılar. Gözaltına alındılar, kayıp çocuklarını aradıkları için haklarında dava açılan aileler dahi var. 1996’dan sonra belirli aralıklarla devam eden polis şiddeti, o yıldan sonra şiddetini arttırdı. Kayıp yakınları her cumartesi polis şiddetine maruz kaldıktan sonra, 200. buluşma olan 13 Mart 1999’da oturmalara ara vermek zorunda kaldı. 31 Ocak 2009’da oturmalar yeniden başladı. Kayıp yakınları artık, 1915’te gözaltına alınan ve bir daha kendilerinden haber alınamayan Ermeni aydınlarının da bulunmasını istiyordu. Şubat 2011’de dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’la görüştüler.
Cumartesi Anneleri, 700. haftaya dek sessiz oturmalarını sürdürdüler. 700. haftasında oturma eylemi yasaklandı ve şiddetli polis müdahalesine maruz kaldılar. 701. haftada da oturma eylemi yine polis engeliyle karşılaştı. Polis, Galatasaray Meydanına çıkan bütün yolları kapattı. Cumartesi Anneleri, polis barikatının önünde oturma eylemini gerçekleştirdi.
19 yaşındaydı
Hasan Ocak’ın ailesi, diğer kayıpların bulunması ve faillerinin ceza alması için yıllardır Galatasaray Meydanı’nda oturuyor. Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak, ilk oturma eylemine başladığında 19 yaşındaydı. Aradan geçen 23 yıldır Galatasaray Meydanı’nda.
Maside Ocak, yeniden başlayan polis müdahalesi ve yasak kararını “derin yaralarımızın üzerine eklenen yeni bir yara” olduğunu söylüyor. “Hepimizin içinde bir öfke var ama öfkeden daha çok yaralar tazeleniyor, yok sayılmak, sevdiğimize ulaşma isteği ve o hayalin devlet tarafından umutsuzluğa dönüştürülmesi var. Umudumuzu belki yine canlandırabiliriz. Yan yana olmak bizim için çok büyük bir umut kaynağı. Kayıplarımızı aramaktan asla vazgeçmeyeceğiz.”
Her Cumartesi kayıplarının fotoğraflarını taşıyarak sessizce oturur Cumartesi Anneleri. Her hafta bir kaybedilme hikayesi dinler ve kayıp yakınlarının feryatlarını dinlersiniz. Galatasaray Meydanı, bu nedenle, devlet eliyle yaşanan kaybedilmelere karşı verilen mücadelenin sembollerinden biri.
Maside Ocak, Galatasaray Meydanı’nı “Benim ailemin uzun uğraşlar sonrasında bir mezarı var ama Galatasaray Meydanı, bir çok ailemizin mezar yeri. Bir direniş yeri. Sevdikleriyle, kayıplarıyla konuştukları, söyleştikleri, yaşamlarını ya da yaşayamamalarını anlattıkları bir yer” olarak tanımlıyor.
Cumartesi Anneleri, Türkiye’de 23 yıldır devam eden, en uzun sivil eylemlerden biri. Ocak, her Cumartesi, Galatasaray Meydanında. Biraz yorgunluk hissettiğini söylüyor. “Bizi ayakta tutan şeyler var. Oturmalara başladığımda, çok gençtim, 19 yaşındaydım ve insanın görüp görebileceği bütün güzelliklerde, akşam yastığa başımı koyduğumda, gözümün önüne gelen şey abimin parmaparça edilmiş cesedinin fotoğrafı. Her şeyin önüne geçiyor. Bu bir kabusun adı ve biz bunlarla yaşıyoruz. İnansalar, önce bunun nasıl bir şey olduğunu anlamalı, empati kurmalı.”
Ocak, kamuoyu tarafından yalnız bırakılmaları nedeniyle de sitemli.
“Dönem dönem kampanyalar yürüttük. Beşyüzüncü, yediyüzüncü haftalar gibi. Kamuoyu o kampanyalarda yanımızda oldu, sesimizi duyurabildik ama onun dışında sesimizi duyuramadık. Medyada yer almadık, gündeme gelemedik.”
Arjantinli anneler
Ocak, kamuoyu desteğinin oldukça önemli olduğunu belirterek Arjantin’de kayıplarını arayan Plaza de Mayo Anneleri’nin mücadelesine dikkat çekiyor.
“Plaza de Mayo Anneleri, 30 yıl sonra kayıplarının faillerini yargılatabildi. Kamuoyunun çok büyük desteği vardı. Cumartesi Anneleri olarak, bu kamuoyu desteğine ulaşamazsak bir yere varabileceğimizi düşünmüyorum. Galatasaray’dan hükümete, görevini yerine getirip suçluları yargılaması için yasal düzenlemelerin yapılması, yargı mensuplarına yasalara uygun hareket etme çağrısı yaptık. Diğer taraftan da kamuoyuna seslendik. Biz unutmuyoruz ama siz unutursanız biz kayıplarımızı bulamayacağız, adalet sağlanamayacak. Bugün geldiğimiz nokta tam olarak bu.”
Ocak, bundan sonrası için umutsuz. Daha kötü günlerin geleceğini düşünüyor.
“1997 yılında, oturmaların 92. haftasındaydı. Babama, bundan sonra ne olacağını sorduklarında ‘Dünümüz bugünümüzden iyidir’ diye yanıt vermişti. 21 yıl geçti. 90’ların karanlığında, insanların sorgusuz sualsiz işkenceden geçirildiği gözaltında kaybedildiği, hak aramanın daha zor olduğu günlerde, birlikteliğimizin daha güçlü olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla şu anki karanlığın daha yakıcı olduğunu düşünüyorum. Eskiden muhalifler gözaltına kaybedilirdi, şimdi cezaevlerine atılıyor, tüm hareket alanı kısıtlanıyor. Daha ağır günlerin bizi beklediğini düşünüyorum. Oluşturulmak istenen şey korku ve şiddet ortamı. Cumartesi Anneleri olarak bu korku ve şiddet ortamının bir parçası olmayacağız. Cumartesi Anneleri, barışçıl tavrını her zaman sürdürdü. Bir şeyden korkmuyoruz. Oluşturmaya çalıştıkları korku, Cumartesi Annelerini etkilemeycek. Yaşayacağımız her şeyi yaşadık. Sevdiğine ait iki parça kemiğe razı olur hale gelmek zaten yeterince büyük bir travma. Bunun üzerine hangi korku geçebilir ki.”
‘İki parça kemik’
Ocak, 2011’de Erdoğan’la yapılan görüşmenin ardından kendileri açısından değişen bir şey olmadığını söyledi.
“Bizim kayıplarımız bize teslim edilmedi. Faillerin yargılandığı bir ortamda yaratılmadı. Açılmış davaların bir kısmı sonuçlandı ve bunlardan en ağır olanı Mardin Derik davasıydı. 11 kez ağırlaştırılmış müebbet ve 100 yıl hapis cezası istemiyle yargılanan Musa Çitil, yargılama boyunca görevinin başındaydı. Musa Çitil cezasız bırakıldı. Erdoğan’a yüzleşmeye ihtiyacımız olduğunu, hakikatin ortaya çıkartılması gerektiğini söyledik. Adalet sağlanmadan hiçbir şey çözülemeyecek. Bu görüşme, yüzleşmeyi sağlayamadı. Cemil Kırbayır dosyasında bir adım attılar. Meclis komisyon kurdu. Kırbayır’ın gözaltında kaybedildiği kabul edildi. Komisyon dava açılması için, Başsavcılığa başvuru yapıldı. Başsavcı dava açılması için, mezar yerinin açılması ve kemiklerden tespit yapılması gerektiğini söyledi. Bizim aradığımız zaten iki parça kemik. O kemikler bulunsa zaten her şey ortaya çıkacak. Gerçeklerle yüzleştirecek.”
Cumartesi Anneleri, 700. Haftadaki yasak kararının ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan randevu talep etmişti. Ocak, eğer Erdoğan’la görüşebilirse, ne söyleyeceğini biliyor.
“Türkiye tarihinde bu tür ayıplar hep var. Benim Cumhurbaşkanı Erdoğan’a soracağın tek soru var, ‘Bu yasaklarla Türkiye’deki karanlığı büyütmüş olmayacak mısınız?’
Nereden başlamalı?
Ocak, kayıplarla ilgili mücadele konusunda hükümetin başlayabileceği pek çok nokta olduğu kanısında.
“Gözaltına kaybedilenler için biraz daha geriye gitmek gerekiyor. Gözaltında kaybedilen, 24 Nisan 1915 kurbanı 250 Ermeni’nin yerinin tespit edilmesi gerekiyor. 1935’e gidip Salih Bozışık’ın, 1948’e gidip Sabahattin Ali’nin faillerinin ortaya çıkartılması gerekiyor. Bu sadece, 1990’ları kapsayan, 10 -15 yıllık bir süreç değil. Bu belgelerin hepsinin devlet arşivlerinde olduğunu biliyoruz. 1995’te dönemin Devlet Bakanı Algan Hacaloğlu’nun söyledikleri var. Gerçeklerin ortaya çıkartılması için tanık olurum demişti. Abimin cansız bedenini bulduğumuzda, Hacaloğlu tüm tehditlere rağmen devlet adına özür dilemişti. Çok çaba sarf etti. İstenilirse buradan başlayabiliriz. Ya da AİHM yargılamalarından da başlayabiliriz. AHİM yargılamalarında ciddi sonuçlar ortaya çıktı, devletin kendi suçunu kabul ettiği kararlar var. Buradan ilerlersek bir çok şeye ulaşabiliriz.”