Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, HDP İstanbul Milletvekili Garo Paylan hakkında 301. madde ve ‘Cumhurbaşkanına Hakaret’ suçunu düzenleyen 299. maddeden fezleke düzenledi ve TBMM’den Paylan’ın dokunulmazlığının kaldırılmasını istedi. Adalet Bakanlığı’nın Paylan’ın 301. maddeden yargılanmasına izin verdiği ortaya çıktı.
Eski Giresun Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Aygün Attar, 16 Mayıs 2017’de Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına başvurarak Paylan hakkında suç duyurusunda bulundu.
Attar, Paylan’ın 14 Ocak 2017’de TBMM’de yaptığı konuşmada “Bir zamanlar yüze 40’idik. Bugün binde biriz. Herhalde başımıza bir iş geldi ki, ben bunun adına soykırım diyorum. Ermeni halkı başına ne geldiğini çok iyi biliyor. Bir zamanlar atamın, dedemin başına ne geldiğini çok iyi biliyorum. Adını siz koyun o zaman. Biz yok hükmündeyiz. Binde bire düşmüşüz” sözleri ve 1 Mayıs 2017’de Kanada’da yayın yapan Horizon Weekly’e verdiği röportajda yer alan “Türkiye’de soykırım yapıldığı ve hale bu soykırımın devam ettiği” ifadelerinde suç işlediğini iddia etti.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Parlamenter Suçları Soruşturma Bürosu, Attar’ın şikayetini işleme alarak inceleme başlattı. 301. Maddeden soruşturma yapılması Adalet Bakanlığı’nın iznine bağlı olduğu için Savcılık Adalet Bakanlığından soruşturma izni talep etti. Adalet Bakanlığı, 7 Aralık 2017’de soruşturma izni verdi.
Savcılık soruşturmasında, Paylan’ın röportajında geçen ifadelerin, 301. maddede tanımlanan “Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini Alenen Aşağılama ve Cumhurbaşkanına Hakaret” suçlarını işlediğinin yeterli delili olduğunu belirtti. 301. Madde geçtiğimiz yıllarda yarattığı tartışmalar ve bu madde ile ilgili olarak yargılananların kamuoyunda hedef haline getirilmesi nedeniyle bu maddeden yürütülecek soruşturmalar Adalet Bakanlığı’nın iznine bağlanmıştı.
Savcılığın delil kabul ettiği Paylan’ın ifadeleri, fezlekede yer aldığı haliyle şöyle,
“Beş yıl önce Türkiye’de daha güçlü bir toplum vardı, ülkenin demokratikleşme ve barış süreci umudu vardı. Son iki yıldır, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Milliyetçi parti ile yeni bir koalisyon oluşturdu ve bu koalisyonu oluşturan siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları, akademisyenler ve gazeteciler dahil olmak üzere topluma zulmediyorlar. Medyayı sansürlüyor ve sivil toplum kuruluşlarını kapatıyorlar. Yüz binlerce memur işten çıkartıldı. Bu koalisyon Türkiye’de her yerde korku oluşturuyor, böylece sivil halk bu durumla başa çıkma konusunda birçok sorun yaşamaktadır. Bunlar Türkiye için karanlık günlerdir.
“Geçen yıl askeri darbe teşebbüsü yaşadık. Barış süreci yürütülmediği, Kürtler ve diğer etnik azınlıklar arasında savaş çıktığı taktirde Türkiye’nin başka bir darbe ile karşılaşacağı konusunda iktidar partisini birçok kez uyardım. Darbe esnasında çatışmalar oluşturulur ve halk bu çatışmadan faydalanır. Allahtan darbe başarısız oldu. Her şeye rağmen bu darbeden ders almadık ve Türkiye siyaseti halen aynı.
“Gençken Türkiye’de birkaç şehri ziyaret ettim. İnsanlar Ermeni olduğumu anladıklarında bana yaklaştılar ve onların büyük babalarının ve büyükannelerinin Ermeni olduklarını, köylerinin İslamiyet’e dönüştürüldüğünü ve asıl kimliklerine geri dönmek için Hıristiyanlığa dönme cesaretleri olmadığını söylediler.
“Hrant Dink’ten sonra demokratikleşmenin ardından, Ak Parti, kurulduktan sonra insanlar sonunda Ermeni kökenli olduklarını kabul etme cesareti buldular. Ben Dikranakert’te Ermeni kilisesini yenilemekten sorumlu komitedeydim. Biz yenilerken insandan aniden geldiler ve kayıp miraslarından bahsettiler. Yüzlerce Ermeni olmayan kişi topluluğumuz için çok büyük bir adım olan kilisenin açılışına katıldı. Halen bu saklı Ermeniler hakkında çok fazla önyargılı düşünceler bulunmaktadır.
“Patrik yardımcısı ‘Hıristiyan olmayan kişi Ermeni olamaz’ diyor. Bu doğru değildir. Bu İslamlaştırılmış Ermenileri toplumumuzda ağırlamamız gerektiğini söylüyorum çünkü 4 kuşak önce İslamiyet’e dönüştürülmüş kişiler için aniden bir gecede Hıristiyan olmak o kadar da kolay değildir.
“3 kuşaktır, Türkiye’nin Ermenileri sessiz kaldılar. Soykırımdan sağ kurtulmuş olan kendi büyükannem de sessiz kalmamı söyledi. Soykırım hakkında konuşmamı istemedi. Bir gün Hrant Dink ortaya çıktı ve korkunç bir şeyin olduğunu Türklerin ve Ermenilerin iyileştirilmesi gerektiğin söyledi. Dink’in suikastının ardından yeni Ermeni kuşağı, ideolojilerini sürdürme cesareti buldular. Ne yazık ki bu son iki yılda bu milliyetçi koalisyon ile birlikte Türk olmayanları sessizliğe iten – eski standart – oluşturulmuş yeni bir standart var. Bunun dışında onlar hapis ve ölümle tehdit edilmektedir. Korku faktörü önde. Ve diğer azınlıklar ile birlikte Ermeniler için bu korku faktörünün üç katına çıkarıldığı anlaşılmaktadır ve bu sebeple onlar sessizliği seçiyorlar. Benim gibi bazı Ermeniler biraz ses çıkarmaya çalışıyorlar. İnsanlara sessiz kalmanın güvenli olmadığını söyleyeme çalışıyorum. Konuşmak için yeterince cesur ve öldürülmüş olan Hrant Dink aynı zamanda hiçbir politik geçmişi olmayan ve Ermeniler konusunda hiçbir şey söylememiş ve öldürülmüş genç sessiz adam Sevag Balıkçı örneğini veriyorum. Soykırımın birçok kurbanı da sessizdi.
“Benim siyasette olmamın nedeni budur. Bu benim partimin amacıdır. Ermeni soykırımını tanımak ve soykırım kurbanlarının torunlarından özür dilemek. Halen bunu başarmaktan çok uzağız.
“Demokratik olmayan bir Türkiye, soykırımı ya da özür dilemeyi asla kabul etmeyecektir. Demokratikleşme aracılığıyla, barış süreci ile birlikte soykırımın tanınması konusunda gerçekten önemli adımlar atıldı. Toplum soykırımı öğrendi ve bunu bu şekilde söylemeden 102 yıl önce aslında korkunç bir şeyin meydana geldiğini söylemeye hazır hale geldi. Dönemin başbakanı Birinci Dünya Savaşında meydana gelmiş Ermeni “meselesi”nin kurbanlarına taziyelerini sundu. Her zaman şunu dile getiriyorum, ‘Günümüzde halen suçlar medyana geliyorsa, o zaman eski suçlar tanınmamıştır.’ Türkiye’deki soykırım her gün meydana geliyor. Her gün eş başkanlarımız ve vekillerimiz öldürülüyor, hapse atılıyor, tıpkı 1915’te olduğu gibi. İlk olarak son zamanlarda işlenen suçlara bir dur demeliyiz, sonra belki demokratikleşir ve rahat yüzü görürsek, ancak o zaman Türkiye Ermeni soykırımını tanıyabilir. Bu spesifik suç Türkiye’de meydana gelmiştir ve biz böylece Türkiye’deki bu suç ile yüzleşeceğiz. Yeni liderler ile ya da bu toprağın Türklere, Kürtlere, Ermenilere, Asurlulara, Yunanlılara, yani hepimize ait olduğuna ilişkin vizyona sahip yeni bir kuruluş ile birlikte bu suçla yüzleşeceğiz. Biz iki üç yıl önce bunu başarmaya çok yaklaşmıştık ama Erdoğan’ın milliyetçi koalisyonu Ermeni soykırımını asla tanımayacaktır.”
Savcılık suçun yasal koşulları oluştuğunu savunarak TBMM’den Paylan’ın dokunulmazlığının kaldırılmasını istedi.
Paylan’dan açıklama
Garo Paylan gelişme üzerine Agos’a yaptığı açıklamada şunları söyledi:
“Ailemin ve halkımın yaşadığı büyük felaketi hep soykırım olarak tanımladım. Türkiye'nin milletvekili olarak da Ermeni halkına karşı devlet kararıyla işlenen suçun TBMM'de görüşülmesini ve adının konulmasını talep ettim. Her yerde olduğu gibi ilgili röportajda da soykırım derken, 301. maddede söylendiği gibi Türk halkını değil, soykırımın faili dönemin cuntasını ve soykırımcı zihniyeti hedef aldım. Türkiye maalesef eski alışkanlıklarına geri dönüyor. Geçmişle yüzleşme talepleri yeniden baskılanmaya çalışılıyor. Şu bilinmelidir ki, savcılar ve 301. maddeden ceza almam için izin veren hükümet, beni ne bugün yaşananlarla ilgili ne de geçmişte yaşananlarla ilgili adalet mücadelemden geri adım attıramaz.”