Plan buysa hamlelerin Öcalan üzerinden yürütülmesi ve kamuoyunu hazırlama işini Bahçeli’nin üstlenmesi mantıksız değil. İyi de, hamleler ne? İktidar, Kürt sorunu olduğunu kabul etmiyor, Kürt seçmenler ise hiç de o kanıda değil.
Kürt meselesinde önemli bir dönemece girdiğimiz muhakkak. Kamuoyuna göre bu dönemeç (şimdilik ‘süreç’ de diyemiyoruz pek) MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin şu sözleriyle başladı: “Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde DEM Parti grup toplantısında konuşsun. Terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın. Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın.”
İlginç biçimde, bu açıklamalardan sonra Öcalan’a uygulanan tecrit bir an için kaldırıldı ve aynı zamanda Abdullah Öcalan’ın yeğeni olan DEM Parti milletvekili Ömer Öcalan İmralı’ya giderek bir temasta bulundu, sonrasında da aldığı mesajı paylaştı. Abdullah Öcalan’ın mesajı şöyle: “Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tüm bu gelişmelerle ilgili olarak ne söyleyeceği merak ediliyordu, o da 30 Ekim’de “Bu cumhuriyet Türk’ün de, elbette Kürt’ün de cumhuriyetidir” dedi ve çıkışı için Bahçeli’ye teşekkür etti. Bahçeli ise geçen hafta yaptığı açıklamada “Türkiye Cumhuriyeti’nin bir Kürt sorunu yoktur, asla da olmayacaktır. Var olan bölücü terör sorunudur, kökü muhakkak surette kazınacaktır” demişti. CHP dersek, onların da bu dönemece ihtiyatlı ama temelde destekleyici bakışı sürüyor.
Tüm bunlardan nasıl bir manzara çıkıyor? Açıkçası, yanıtlaması zor bir soru bu. Aslında başlangıç için Bahçeli’nin sözleri işaret ediliyor ama öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail’in bu kez Türkiye’yi hedef alacağını belirtmiş, “birlik olma” ihtiyacına vurgu yapmıştı. Yani aslında bir anlamda Kürtlere çağrıda bulunmuştu.Bahçeli de peş peşe gelen açıklamaları içinde bu detaya da değindi, “İran’ın (İsrail tarafından) vurulması, bölgesel refleksleri, doğacak irili ufaklı tepkileri, tırmanan gerilim hatlarını kontrol edecek eylemsel simülasyondur. Adım adım vatanımıza ulaşacak ve musallat olacak Davut Koridoru’nu aktive etmek için fırsat kollayanların ABD destekli İran saldırısı, ara bir istasyondur” dedi.
Yani iktidar bu politikayı İsrail’in hamlelerine bağlıyor. Peki, İsrail’in şimdi de Türkiye’yi hedef alacağı konusunda gerçekçi bir tahmin ya da analiz var mı? Göremedik. Mantığa da pek uygun değil.
Görünen o ki bu hamleler daha çok iç siyasetle ilgili. AKP ve MHP’nin Erdoğan’ın görev süresinin uzamasıyla ilgili bir anayasa değişikliğine ihtiyacı var. Bunun için Kürt seçmenleri yanlarına çekmek istiyor olabilirler. Plan buysa hamlelerin Öcalan üzerinden yürütülmesi ve kamuoyunu hazırlama işini Bahçeli’nin üstlenmesi mantıksız değil.
İyi de, hamleler ne? İktidar, Kürt sorunu olduğunu kabul etmiyor, “Terör sorunu vardır” diyor. Kürt seçmenler hiç de o kanıda değil. HDP’nin devamı olarak kurulan DEM Parti’nin seçmen nezdindeki gücünü koruması bunun en net kanıtı. Bu durumda, iktidar Kürt seçmen açısından “Öcalan” denince akan suların duracağını hesaplıyor olmalı.
Bu tablo içinde DEM Parti kapsamlı bir açıklama yaparak “Barışın ve çözümün sahici bir seçenek haline gelebilmesi için ilk ve en önemli adımlardan biri, Sayın Abdullah Öcalan’a yönelik bir özel savaş hukuku pratiği olan tecridin kaldırılmasıdır” dedi.
Açıklamada “Barışın yalnızca Kürt halkının değil tüm Türkiye ve Ortadoğu halklarının en acil ihtiyacı olduğuna inanıyoruz. Türkiye’de sağlanacak onurlu bir barış, yüzyıllardır halkların birbirine kırdırıldığı, esasen bir savaş merkezi haline getirilen Ortadoğu’nun da barışı olacaktır” ifadeleri de yer aldı.
Bu kadar açıklama içinde, yıllardır hapiste rehin olarak tutulan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın sözlerine de yer verelim. Özgür Özel’in kendisini ziyaretinden sonra şu mesajı paylaştı Demirtaş:
“Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 'normalleşme, yumuşama' diye ifade ettiği sürecin ayaklarının yere basması, ete kemiğe bürünmesi isteniyorsa yapılması gereken ilk şey, hukukun üstünlüğüne her alanda saygı duymaktır. Bu olmadan siyaset kanalları da açılmaz, normalleşme zemini de oluşmaz. Türkiye’deki sorunların çözüm yolu siyaset, çözüm kurumu da TBMM’dir.”
Son durumda manzara şu: İktidara göre Kürt sorunu yok ama Ortadoğu’da işler karışık, birleşmek lazım. Bu meyanda Esenyurt Belediye Başkanı da pekâlâ gözaltına alınabilir ve böylece hem CHP’ye hem de Kürtlere ayrı bir mesaj verilmiş olur. Genel manada insan haklarının ayaklar altına alınmasına neden ara verilsin ki?
Velhasıl, süreç desek süreç değil, açılım desek o da değil. Kürt meselesinde hayırlı bir sonuç çıkacaksa destekleyelim diyoruz, on yıl önceki gibi, ama bu ‘hamleler’ nerelere varacak, öngöremiyoruz.