Örtü açıldığında altından üç yanlı metal üstünde, yaralı kan pıhtılı bir nar ile simgelenen en özgün 1915 anıtlarından biri çıkıyor. Hırçın olmayan bir söylem ile Türkçe, Ermenice, İngilizce 1915 soykırımı anılıyor. Tabandaki metalde ise Almanca metin.
RAGIP ZARAKOLU/KÖLN
Önceki gece yağmur yağdı da yağdı Köln şehri üzerine. Ve sabah güneşle bahar bir baskın yaptı. Ağaçlar en taze yeşil küçümen çiçeklerle bahara durdu. Envai çeşit kuş şakıyarak baharın gelişini kutsuyor.
Tarihi Hohenzollern (Hanedan) Köprüsünden, Muhteşem Katedralin yanından girersiniz kente trenle, Ren nehrini aşıp. Yanında bir de yaya yürüyüş yolu vardır karşı yakaya. Kenarında aşıkların yeminini yansıtan kilitler gözünüze çarpar, sayısız, neredeyse bütün kenarlığı kapsayan.
Köln Filormani’nin üstünden geçersiniz köprüye doğru yürürken, konser olduğunda filormaninin damı yürüyüşe kapatılır. Müzisyenlerin dikkati dağılmasın diye. Hasılı en ilginç mimari örneklerinden biridir bu yapı.
Bahar esintisi, bir şeyin üstünü örten pelerin gibi bir kumaşı dalgalandırıyor. İki yana açıldıkça rüzgarla sanki kol görüntüsü oluşuyor. İnsan boyundan biraz uzun olduğu için bir hayalet izlenimi bırakıyor sizde.
Ve örtü açılıyor
Ve örtü açıldığında altından üç yanlı metal üstünde, yaralı kan pıhtılı bir nar ile simgelenen en özgün 1915 anıtlarından biri çıkıyor. Hırçın olmayan bir söylem ile Türkçe, Ermenice, İngilizce 1915 soykırımı anılıyor. Tabandaki metalde ise Almanca metin.
İki sanatkarın, Stefan Kaiser ile Max Scholz’un eseri. Sabahleyin monte ediliyor anıt sessizce, yanından insanlar sabah yürüyüşü yapıp geçer giderken.
Örtüyü Doğan Akhanlı ile birlikte açanlardan birinin 20. yüzyılın ilk jenosidi olan Namibia/Herero soykırımını belgeleyen Israel Kaunatjike olması çok anlamlı.
Namibia’da 20. yüzyıl başında 2. Wilhelm’in sonradan görme, muhteris kolonyalizminin kurbanı olan Herero ve Nama yerli halkının çöle sürülüp, açlıkla, çöldeki kuyulara zehir konulup katledilmesi, bana 1915-16’nın Suriye çöllerinde Ermeni halkının yok edilişini hatırlattı.
Kimbilir, o sırada en üst kademeden en alt kademeye Osmanlı ordusunda görev alan Alman askerlerinden bazıları ilk deneyimlerini Namibya’da yapmışlardı.
Alman militarizmi kaybetti 1. Dünya Savaşı’nda ama Namibya halkının kaderi değişmedi. Onun yerini ırkçı Güney Afrika aldı.
Bu acı hepimizi buluştursun
Bu anıtın açılışından sınırlı sayıda insanın haberi var. Hemen Ludwig Museum’un yanındaki Filmforum’da sabah 11 de “Dieser Schmerz betrifft uns alle!” adlı bir etkinlik var. Yani “Bu Acı Hepimizi Buluştursun!”…Alt başlık da çok anlamlı tam Suriye’nin Amerikan, Fransız ve İngiliz bombardımanına tabi tutulduğu bir günün ertesinde: “Soykırımlar Hatırlansın, Savaşlar Önlensin.”
Toplantıyı Köln belediye başkanı Henriette Reker de izliyor. Etkinlik müzik ile açılıyor. Sadece bir ezgi. Sonra her film sunumu ve gösteriminden sonra, bir müzik ile biraz olsun ferahlama sağlanıyor. Ardından Israel Kaunatjike, ilk film olan “Skulls of my people”ın (Halkımın Kafatasları) sunumunu yapıyor. Çarpılmamak mümkün değil. Kolonyalist vahşet, insanlığın en kara sayfalarından. Yerli halklar insan kabul edilmediği gibi, koparılan kafaları Almanya’ya, “bilim” kurumlarına getirilmiş. Film adını buradan alıyor. Bu kafataslarının iadesi için kampanya yürütülüyor. 100 küsur yıl sonra olsa da, gömülebilsinler, huzur bulsunlar diye.
İkinci konuşmacı olan Doğan Akhanlı “Ağed” filmi üzerinden “Medz Yegern” i anlatıyor. Morgenthau, Wegner ve diğer Ermeni olmayan tanıklar ve Lemkin dillendiriyor soykırım gerçekliğini.
Üçüncü konuşmacı, Peter Finkelgruen “Shoah” gerçekliğinin ve sorumluluğunun kabulü için 60’lı yıllarda verilen zorlu mücadeleyi ve kendi deneyimlerini dillendiriyor. Bir yargı düşünün ki, hala Nazi döneminin elemanlarını barındırmaya devam ediyor.
Dördüncü konuşmacı Nizaqete Bislimi ise Roman-Sinti halkının, Nazi döneminde Yahudilerle birlikte yaşadığı soykırımı dillendiriyor, “A People Uncounted“(Hesaba Katılmayan Halk) adlı film üzerinden. Onlar da Hererolar gibi tam insan sayılmayanlardandı.
Alman parlamentosunun Ermeni soykırımında Almanya’nın sorumluluğunu kabul etmesi son derece hayati bir önem taşımaktaydı. Ve bunun kabulünden sonra bence bu mütevazi, insancıl anıtın tam da bu köprünün başına dikilmesi son derece önemli. Almanya hala II Wilhelm’in heykeline tarihsel gerçeklik olarak “hoşgörülü” ise, bu anıta da hoşgörülü olmak ve bürokratik prosedür yerine gelmedi diye onu yerinden kaldırmamak zorunda.
Bütün salon dolu. Toplantı çıkışında herkesin eline birer karanfil veriliyor ve katılımcılar “barışçıl eyleme” davet olunuyor.
Tam bir bahar havasının huzuru içinde eylem başarıya ulaşıyor.
Oradaydım. Paris’te Gomidas Anıtının açılışında olduğum gibi. Şükürler olsun.