Küçük bir topluluk olan Türkiye Ermeni toplumunda bu kadar çok usulsüzlüğün, yolsuzluğun olması hem üzücü hem utanç verici. Bunların bu kadar sık olması, tek tek bireylerin ahlaki durumundan ziyade sistematik bir soruna işaret ediyor. Türkiye Ermeni toplumunun vakıflarının yönetimini ve denetimini belli bir koordinasyon içinde bir yapıya kavuşturmanın gerekliliğini ben on dört yıldır buradan yazmaktan yoruldum.
Geçen Ağustos ayında yazdığım bir yazıda, Ortaköy S. Asdvadzadzin Vakfı’nın mevcut yönetiminin geçmiş yönetimin icraatları hakkında özel bir denetim firmasına inceleme yaptırdığından ve bu firmanın hazırladığı raporu Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne ilettiğinden bahsetmiş, fakat o tarih itibariyle üzerinden bir seneden fazla zaman geçmiş olmasına rağmen VGM’nin kendi raporunu hazırlamadığını söylemiştim. Bu konuda bazı yeni gelişmeler var. Görünen o ki VGM bu konuda bir denetim raporu hazırlamış fakat Ortaköy Vakfı’na iletmemiş, en azından bütün raporu iletmemiş.
Daha ayrıntılı açıklamak gerekirse, İstanbul Vakıflar 1. Bölge Müdürlüğü’nün Ortaköy Vakfı’na hitaben yazdığı 23.01.2025 tarihli bir yazı var ve o yazıda geçmiş yönetimin usulsüzlükleri, hatta yolsuzlukları ve mevcut vakıf yönetiminin bu durum karşısında yapması gerekenler sıralanmış. İki buçuk sayfadan kısa olan bu yazı VGM tarafından hazırlanan daha kapsamlı olduğu anlaşılan bir denetim raporuna atıfta bulunuyor. Yazıda, “Genel Müdürlüğümüz Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı tarafından tanzim edilen18/09/2024 tarih ve 06 sayılı denetim raporunun sonuç ve kanaat bölümünde” denerek, yukarıda sözünü ettiğim usulsüzlükler ve tedbirler tırnak içinde sıralanmış. Yani bu yazı doğrudan o denetim raporunun sonuç bölümünden alınmış.
Fakat raporun tamamı Ortaköy Vakfı Yönetim Kurulu’nun elinde değil. VGM’nin yazısından anlaşıldığı üzere ta geçen Eylül ayında hazırlanan denetim raporunun bunca zaman, yani yaklaşık dört buçuk ay boyunca Ortaköy yönetiminin eline neden geçmediği merak konusu. Raporun tamamında ne yazdığını Ortaköy yönetimi henüz bilmiyor. Gönderilen kısımda, önceki yönetimin usulsüzlükleri sıralandıktan sonra, bu usulsüzlükler sebebiyle vakfın uğradığı zararın, o yönetimin başkanından ve yönetim kurulu üyelerinden tahsil edilmesi gerektiği söylenmiş. Ortaköy yönetimi bu konuda gerekli adımları atmak için VGM’nin denetim raporunun bütününün ellerine geçmesini bekliyor. VGM’ye dilekçe yazarak raporu isteyeceklerdir. Bu sürecin çok uzamaması gerekiyor, zira gerekenleri yapma konusunda mevcut yönetim de sorumludur. Gerekli adımları atmadıkları takdirde onlar da görevi ihmal suçuyla karşı karşıya kalabilirler.
Öte yandan, Beyoğlu Üç Horan Kilisesi Vakfı Yönetim Kurulu da bir açıklama yaparak kendi başvuruları sonucunda, VGM’nin geçmiş yönetimin icraatları hakkında yaptığı incelemenin neticelendiğini ve ilgili raporun VGM tarafından kendilerine tebliğ edildiğini beyan etti. Bu raporda, diğer hususların ve usulsüzlüklerin yanı sıra, önceki yönetimin, aynı Ortaköy örneğinde olduğu gibi, vakfı zarara uğrattığı tespiti de bulunuyormuş. Mevcut yönetim, bu zararın geçmiş yöneticilerden tahsili için gerekli hukuki girişimlerde bulunmuş.
Tablo vahim görünmesine rağmen burada eskisine göre olumlu bir gelişme de söz konusu. Şöyle ki, eskiden olsa yeni gelen yönetimler geçmiş dönemi hiç kurcalamaz, eğer bir usulsüzlük veya yolsuzluk yapılmışsa bunun hesabı sorulmaz, yapanın yanına kâr kalırdı. Şimdi en azından kimi vakıf yönetimleri, yapmaları gerektiği gibi, önceki yönetimlerin icraatlarını da mercek altına alıyorlar. Bunun rutin bir işlem olarak yerleşmesi vakıflarımızın daha sağlıklı işlemesine olanak verecektir, zira bir vakfın yönetim kurulunda bulunup da usulsüzlük, yolsuzluk yapmaya niyetlenenler, bunların denetlemelerde ortaya çıkacağını göz önüne alarak bir kere daha düşüneceklerdir.
Öte yandan, burada saydıklarımızın yanı sıra Büyükdere ve Rumelihisarı vakıflarında da geçmiş yönetimlerin vakfı zarara uğrattıklarını, İtimat Büro’da bir sene evvel patlak veren skandalın hâlâ açıklığa kavuşturulmadığını, sorunun çözülemediğini ve bu yüzden kurumlarımızın çok ihtiyaç duydukları bağışları toplayamadığını düşünecek olursak, genel manzara meseleye olumlu tarafından bakma işini daha öteye götürmemize izin vermiyor.
Küçük bir topluluk olan Türkiye Ermeni toplumunda bu kadar çok usulsüzlüğün, yolsuzluğun olması hem üzücü hem utanç verici. Bunların bu kadar sık olması, tek tek bireylerin ahlaki durumundan ziyade sistematik bir soruna işaret ediyor. Türkiye Ermeni toplumunun vakıflarının yönetimini ve denetimini belli bir koordinasyon içinde bir yapıya kavuşturmanın gerekliliğini ben on dört yıldır buradan yazmaktan yoruldum. En son Hrant Dink Vakfı’nın yayımladığı ‘Dar Gömlek’ başlıklı raporda bunun için bir öneride de bulundum ama yöneticilerin ataletini, tembelliğini, korkaklığını, halkın ilgisizliğini aşmak mümkün olmuyor maalesef. Böyle olunca da yolsuzluk olması şaşırtıcı değil.