Ermenistan’ın bu yılki Oscar adayı, İran-Ermenistan ortak yapımı olan ‘Yeva’nın yönetmeni Anahid Abad anlatıyor.
Oscar’ın ‘Yabancı Dilde En İyi Film’ kategorisinde, Ermenistan’ın bu yılki aday filmi, İran-Ermenistan ortak yapımı olan ‘Yeva’. Yapımcılığını İran Farabi Sinema Vakfı ve Ermenistan Sinema Birliği’nin üstlendiği filmde, Yeva’nın bir Ermeni köyüne gitmesi ve Karabağ Savaşı sırasında yaşadıkları travmaları atlatamayan köyün yerlileriyle tanışması anlatılıyor. ‘Yeva’nın İranlı yönetmeni Anahid Abad üniversitede sinema yönetmenliği eğitimi aldıktan sonra, 1992’de bu alandaki profesyonel yolculuğuna başlamış. Abad’la filmi vesilesiyle konuştuk.
İran’da tanıştığım her Ermeni’nin soyadı ‘yan’la bitiyordu, sizinki öyle değil. Soyadınızın hikâyesi nedir?
Esas soyadım Sarkisyan, ancak ailem Sovyet döneminde, 1957’de İran’a geldiğinde, dönemin yönetimi, soyadlarını değiştirmelerin zorunda bırakmış. Dedem bu konuda bir tercih yapmayacağını söyleyince görevli memurlar ‘Abad’ı uygun görmüş.
Son filminiz ‘Yeva’yı izleme fırsatı bulamadım; filmi sizden dinleyebilir miyiz?
‘Yeva’da, filmin ana karakterinin yaşamına giren insanlarla karşılaşıyoruz. Bu insanlar, savaşın dehşetini yaşamış. Savaş belli bir sürede yaşanır ve biter ama yol açtığı travmaların etkileri çok uzun sürer. Film, evrensel bir bağlamda, bir Ermeni köyünde geçiyor. Yeva bu köye geliyor ve tesadüfen tanıştığı bir dizi insanın acılarına tanıklık ediyor.
‘Yeva’yı çekme fikri hangi saiklerle oluştu?
Doğal olaylar, örneğin İran’da kısa süre önce yaşanan deprem gibi doğal felaketler de trajiktir ama insan eliyle yaratılan trajediler çok daha ağırdır. İnsanlar bunun yükünü daha zor taşıyorlar. Los Angeles’ta bir olay oluyor, ya da Londra’da bir bomba patlıyor veya Paris’te biri insanlara saldırıyor... Bu tür olayları yaşamış, trajedilere tanık olmuş insanlar, sonrasında neler yaşıyorlar? ‘Yeva’yı çekerken bu sorulardan yola çıktım. Şüphesiz, böyle olayların yaşanmamasını ve bu konular hakkında film çekmek zorunda kalmamayı dilerim.
Film Ermenistan’daki izleyicileriyle ne zaman buluştu?
‘Yeva’nın çekimleri ve yapımı geçen yıl tamamlandı. Bu yıl 23 Eylül’de Yerevan’da gösterime girdi; bu arada Kanada ve ABD’de de izleyiciyle buluştu. Ermenistan Sinema Birliği tarafından Asya Pasifik Film Festivali’ne aday gösterildi. Yine aynı birliğin girişimiyle, 25 Eylül’de özel bir gösterimle akademi çevrelerine tanıtıldı. 1-2 Ekim’de, filmin, 2018 Oscar Ödülleri’nde ‘Yabancı Dildeki Filmler’ kategorisi için Ermenistan’ı temsil etmesine karar verildi.
Filminizin Oscar’a aday gösterildiğini öğrendiğinizde neler hissettiniz?
Doğal olarak çok sevindim ve gurur duydum. Bence herhangi bir filmin bir ülkeyi temsil etmesi, büyük bir sorumluluk. Zira siz, bir ülkeyi temsil ederken aynı zamanda bir halkı ve o halkın kültürünü de temsil etmiş oluyorsunuz. Bu, insanda büyük bir sorumluluk duygusu yaratıyor. Önemsediğim bir konu da, filmimin, dünyanın herhangi bir noktasında izleyenle bir bağ oluşturabilme ihtimali. Filmim ‘Yeva’, her ne kadar belirli bir bölgede, belirli bir halka dair konuşsa da, dünyanın her yerinde her an yaşanabilecek bir olaylar örgüsüne sahip.
Şunu da ekleyeyim: ‘Yeva’, Ermenistan gösteriminden sonra ABD’de Oscar’a aday filmler festivali olarak bilinen Golden Asia çerçevesinde gösterildi. 5-6 Ocak’ta yine ABD’de Oscar’a aday filmler kategorisinde gösterilecek. Filmin İran’daki gösterimi Ermenistan’la paralel olacaktı. Fakat öngörülen tarih, İran’da sinema sezonuna uymadı. Film İran’da baharda, Nisan ve Mayıs aylarında gösterimde olacak.
İran’da kadınların zor şartlar altında yaşadığı biliniyor. Siz, İranlı bir kadın yönetmen olarak neler söyleyebilirsiniz?
Ben, İran’da bir kadın yönetmenin neler yapabildiğinin canlı kanıtıyım. Benim gibi birçok kadın yönetmen ve sanatçı olduğunu da bilmenizi isterim. Sinema genel olarak zor bir sanat dalı. Sinema sektöründe çalışmak için diğer insanlardan on kat daha fazla sabırlı olmanız gerekiyor. Kadın olunca, buna bir on kat daha eklemelisiniz. Ermeni bir kadınsanız, onu da onla çarpın. Biraz da sıradışı bir düşünce yapınız varsa, bunun üstüne bir on kat daha fazla sabra ihtiyacınız olabilir. Toplamda kırk oldu ama yine de bu mümkün. İranlı kadın yönetmenler kendi sözlerini uluslararası alanda başarıyla söylemeyi becerdiler. İranlı kadın sanatçı, sınırlılıkların labirentinde kendi çıkış yolunu bulmayı başardı. Ülkede her şeyin yolunda olduğunu söylemiyorum; demek istediğim, bu şartlarda da üretmenin mümkün olduğu. İran’da sanat yapmanın mümkün olmadığını söylemek hiç gerçekçi değil. Yeni yayımlanan bir kitapta, devrimden sonra ülkede sinema yönetmenliği yapan kadınların sayısının 340 olduğu belirtiliyor. Bu sayı beni şaşırttı. Son tahlilde, İran’da sinema yaparken kendimi çok iyi hissediyorum.
Propaganda söylemleri İran’ın gerçek durumunun görülmesine engel oluyor. Tabii ki ciddi sorunlarımız var. Toplumsal bir mücadele içinde olduğumuz da muhakkak. Ama biz bunlarla iç içe yaşamaya devam ediyoruz. Sadece yaşamaya devam etmek de değil bu, önemli başarılar elde ediyoruz.