15 Temmuz darbe girişiminin ardından tiyatro salonlarında da sular durulmuyor. Bir grup sanatçının Şehir Tiyatroları’ndan ‘performans düşüklüğü’ gerekçesiyle işten çıkarılmasının yarattığı çalkantıya, Devlet Tiyatroları’ndaki ‘yerli oyun’ tartışması eklendi.
Şehir Tiyatroları, ‘performans düşüklüğü’ gerekçesi öne sürülerek işten çıkardığı 20 sanatçı ve açığa aldığı altı oyuncunun durumuyla ilgili herhangi bir açıklama yapılmamış ve konuyla ilgili bir gelişme olmamışken, bu sefer de Devlet Tiyatroları, bu sezon perdelerini sadece yerli oyunlarla açacağını duyurdu. Toplumsal olaylar esnasında iyileştirici gücü gözardı edilen sanat, yaşananlardan olumsuz etkilenen alanlar arasında ilk sırada yer alıyor; çeşitli sanat etkinlikleri ardı ardına iptal ediliyor.
15 Temmuz darbe girişiminin ardından ülkenin çetrefilli siyasi gündemi altında ezilecekler arasında ilk sırayı tiyatroya verdiler. Şehir Tiyatroları’nda yaşanan işten çıkarmalar sonucunda, mevcut oyunların büyük bir kısmının perde açamayacak olması, ‘yerli ve millî metin’ anlayışının –çok başarılı yerli yazarların olduğu gerçeği bir tarafta dursun– sanatın evrensellik ilkesiyle bağdaşmaması ve bu anlayışla yapılan tiyatronun taşıyacağı ‘sanatsal’ değerin tartışmalı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, tiyatro camiasının yaşadığı tedirginliği az bile bulmak mümkün. Zira bütün bu olanlar, ödenekli tiyatroları bitirme çabası gibi görünüyor.
Tiyatro çevrelerindeki tedirginlik ve karamsarlığın sebebi aslında daha eskiye dayanıyor. Yalnızca ödenekli tiyatrolarda değil, devlet ödeneğinden siyasi sebeplerle mahrum bırakılan özel sahnelerde, perde açacak ve prova yapacak sahne bulmakta zorlanan alternatif gruplarda da bir süredir bir keyifsizlik hâkim. Bu koşullarda bile yeni sezonda iyi işler çıkarmak için çalışmaya başlayan ekipler olsa da, bu yıl sezon başlangıcı heyecanı, geçen senelere göre daha düşük. Yine de, sahnelere çöken kara bulutların, oyunların başlamasıyla birlikte dağılmasına yönelik umudumuz baki.
Birecik’ten yalanlama
Son dönemde özelleştirme tartışmalarıyla da gündeme gelen Devlet Tiyatroları’nın Genel Müdürü Nejat Birecik’e ‘yerli ve millî oyun’ meselesiyle ilgili olarak konuşmak istediğimi söylediğimde, yeni sezonda sadece yerli oyunların sahneleneceği iddiasının gerçeği yansıtmadığını, böyle bir şeyin mümkün olmayacağını belirtti. Birecik, açıklamasında, “ülkenin büyük sarsıntı atlattığı bir ortamda yaralarımızı sarmak, birlik ve beraberliğe bir göz kırpmak adına yalnızca ilk turda (açılış haftasında) Türkiye tiyatrolarının perdelerini yerli oyunlarla açacağını” söylediğini, fakat bu sözlerinin birtakım çevreler tarafından yanlış aktarıldığını ifade etti. Birecik’e göre, ilk hafta sahnelenecek açılış oyunlarından sonra, ikinci, üçüncü turlarda yabancı oyunların da Devlet Tiyatroları sahnelerinde yer bulacağını, önceki sezonlarda sahnelenen olan ve bu sezon da devam etmesi planlanan yerli ve yabancı oyunların planlandığı şekilde izleyiciyle buluşacağını bildirdi. Repertuvar çalışmalarının sürdüğünü ve seçkide, ABD’den gelecek bir yönetmenle birlikte sahnelenecek olan ‘Moby Dick’ oyununun yer aldığını aktardı.
İlk hafta bir Shakespeare, Çehov ya da İbsen oyununun sahnelenmesinin millî birlik ve beraberliğe ne gibi olumsuz etkileri olabileceğini sorduğumda, “Bu kararı temsili bir hareket olarak değerlendirmek gerek. O kadarına da hakkımız olsun” diyen Birecik, iki oyunun prova sürecine müdahale edilip kaldırıldığı yönündeki haberleri kesin bir dille yalanladı. “Birkaç hafta önce de Devlet Tiyatroları satılıyordu. Bu tip haberler asla gerçeği yansıtmıyor. Büyük bir tezvirat. Bu konuda bir açıklama yapmak bile uygun değil. ‘Mesele öyle değil’ deyince geri adım atmışız gibi algılanıyor ama zaten gerçekte mesele en başından öyle değil.”
Bu tür haberlerin ilk kez yapılmadığını, tiyatro camiasındaki tedirginliğin daha önce de basında yer alan benzer birtakım olaylara dayandığını, örneğin Devlet Tiyatroları’nın en çok ses getiren oyunlarından biri olan ‘Sessizlik’in sessiz sedasız kaldırıldığını söylediğimde ise, Birecik şu yanıtı verdi: “‘Sessizlik’in kaldırılması gibi bir durum söz konusu değil. Oyun hâlâ repertuvarımızda ve oynanmaya devam edecek. Devlet Tiyatroları’nın en iyi oyunlarından biri neden gösterimden kalksın? Yalnızca oyuncu programlarında birtakım uyuşmazlıklar söz konusu.” Birecik, ‘kaba siyaset’in tiyatroya karışmasına karşı olduğunu, bunun tiyatroyu çirkinleştirdiğini söyledi.
‘Kaba siyaset’ vurgusu
Birecik’in açıklamaları böyle olsa da, sanatçıyı ve izleyiciyi asıl rahatsız eden şeyin, aslında başka türlü bir ‘kaba siyaset’ olduğu ortada. Tiyatro yönetimlerinin iktidar anlayışlarından özerk hale getirilmesinin bizi, bugün yaşadığımız sorunların çözümüne bir adım daha yaklaştıracağını öngörebiliriz. Tiyatronun doğasında olan ve başına sıfat olarak getirildiğinde dahi anlam bozukluğu yaratan, ‘özgürlük’, ‘evrensellik’ gibi kavramların sorgulandığı, ‘muhafazakâr tiyatro’, ‘yerli ve millî tiyatro’ gibi tamlamaların, ödenekli kurumların yönetim kurullarında yer alan insanların dillerinde dolaşmaya başladığı bir dönemde, sanatın temel değerlerinin örselenmesine ses çıkarmak, tiyatrocuların, tiyatro izleyicilerinin ve sanat severlerin en doğal hakkı. Belki de onlar bu hakkı kullandıkları için Türkiye’deki tiyatrolar perdelerini açmaya devam edebiliyor.