Gazetemizin temel direği, Ermenice sayfaları editörü, yazar ve hepimizin ‘Baron’u Sarkis Seropyan'ı, geçtiğimiz yıl bugün, 28 Mart 2015’te kaybettik.
Onsuz geçen bu yılda, ona danışma ihtiyacı hissetmediğimiz tek bir gün olmadı.
Hatırası önünde bir kez daha saygıyla eğiliyor, kendisini özlem ve minnetle anıyoruz.
Sarkis Seropyan kimdir?
Gelin, Sarkis Seropyan’ı ailesinin vermiş olduğu vefat ilanındaki satırlarla hatırlayalım:
"Seksen yıl önce, Sıvaslı bir ailenin ilk çocuğu olarak İstanbul’da dünyaya geldi. Henüz iki yaşındayken öksüzlüğü tattı. Önce Dolapdere’deki Arti Gırtaran’da, sonra Esayan Okulu’nda Muşlu büyük Aziz, Mesrob Maşdots’un yarattığı alfabenin öğrencisi oldu. Öksüzlüğü lise ve yüksek öğrenim görmesine, güzel sanatlar eğitimi almasına elvermedi. İş hayatına atıldı. Soğutmacılık alanında mütevazı bir çalışan oldu.
Sonuna kadar Aziz Mesrob’un takipçisi olarak kaldı. Doymak bilmeyen bir okurdu. Ermeni tarihçiliğinin babası olan Aziz Movses, ölümsüz romancı Raffi onun en sevdiği dostları oldular. Onların aracılığı ile atalarının topraklarına tüm ömrü boyunca bağlı kaldı.
Askerlik yıllarında bu topraklara olan bağı daha da perçinlendi. İlahi bir tesadüfle askerliğini atalarının doğum yeri olan Sıvas’ta yaptı.
Çok genç yaşta aile ‘reisi’ oldu. Hem anneannesine, hem de annesine baktı.
Evlendi, iki çocuk, iki de torun sahibi oldu.
Atalarının toprağı onu her daim çağırdı. 4-5 kişilik küçük bir grupla çıktığı tüm Anadolu gezilerinde, Berç Kamparosyan en sevgili yoldaşıydı. Uzaktaki bir köy kilisesi veya manastırının kalıntıları onun için yegane ziyaret yerleri idi. Muş’taki Surp Garabed Manastırı’na adak ziyaretine giderken, Ganaçyan’ın ölümsüz eserini mırıldanıyordu: “Çangli, muradımı ver bana…”
Yıllar boyu süren geziler ve okumalar ürününü vermeye başladı. İstanbul’daki Ermeni basınının sayfaları onun yeni çalışma alanına dönüştü. “Jamanak”tan “Marmara”ya, “Kulis”ten “Surp Pırgiç”e her gazete ve dergide gezi notları, anıları ve araştırma yazıları yer aldı. Masallar ve kitaplar çevirdi. Bu topraklardaki Türk, Kürt, Alevi ve diğer tüm topluluklarının da Ermeni yazınını tanıması gerektiğine inandı. Kalan yıllarını da bu inanca adadı.
Yıllar sonra kendini iş hayatından emekli etti. Ve ilahi tesadüf bu noktada bir kez daha devreye girdi. Yolu Hrant Dink’le kesişti. Karşılıklı fikir alışverişi sonrası ve başka arkadaşların da desteğiyle haftalık Agos gazetesinin ilk sayısını ortaya çıkardılar. Böylece Agos’un iki Baron’u oldu; Baron Hrant ve Baron Seropyan.
Gazetenin Ermenice sayfalarının editörlüğünü üstlendi. Ofisteki küçük masasının çevresi her daim ziyaretçilerle şenlenirdi. Bu ziyaretçiler her seferinde Anadolu’nun kim bilir hangi köyüne, hangi şehrine, manastırına, aile köklerine, ya da Ermeni geleneklerine ilişkin sorularıyla gelirdi.
Sevgili arkadaşı Hrant Dink’i kaybettiğinde hayatının en ağır darbelerinden birini aldı. Son günlerine kadar Agos ailesinin en kıdemli üyesi oldu.
HAYCAR topluluğunun “gayrı resmi başkanı” olarak her yıl Anadolu gezilerine öncülük etti. İlerleyen yaşına karşın, bu adak ziyaretleri kendisine her seferinde güç katan bir kaynak oldu.
Hayatı boyunca iki ilkeye sadık kaldı;
atalarının onurunu korumak ve adaletsizliğe asla boyun eğmemek.”
Agos'un Baron Seropyan'ın ardından hazırladığı özel sayıyı okumak için tıklayınız.