Alper Tuzcu, geçen hafta çıkan ilk albümüyle sesini duyurdu. Tuzcu’nun dünden bugüne Anadolu’da yankılanan ezgileriyle Rebetiko, Türk halk müziği, Ermeni ve Rum kilise müzikleri gibi türleri harmanladığı bestelerini farklı coğrafyalardan vokalistler seslendirdi. Eğitimini Berklee Müzik Okulu’nda alan müzisyene, iTunes’ta satışa sunulan ‘Between 12 Waters’(12 Su Arasında) albümünün içeriği ve hazırlık süreciyle ilgili merak ettiklerimizi sorduk.
Albümün ismi nereden geliyor?
12 farklı kültürden etkilenerek yazdığım, dünyanın çeşitli yerlerinden yedi vokalistin söylediği 12 şarkıdan oluştuğu için albümün adını ‘Between 12 Waters’ (12 Su Arasında) koydum. Bu isim flamenko-caz efsanesi Paco de Lucia’nın ‘Entre Dos Aguas’ (İki Su Arasında) başlıklı eserinden ilhamla yapılan bir kelime oyunu sonucunda ortaya çıktı.
Bu projenin çıkış noktası ne oldu?
Albümü yapma fikri 2014’te İspanya’ya yerleştiğimde ortaya çıktı. Valencia gibi, Akdeniz kıyısında çok kültürlü bir yerde yaşamaya başlayınca, şehirle aramda sanatsal bir bağ oluştu. Ben de “Nasıl buraya kendimden bir şeyler katabilirim?” diye sormaya başladım. İstanbul’un bugünü ve geçmişine dair kozmopolit kültürüne sahip çıkma ihtiyacı hissettim. Bu şehrin tarihini, İspanya’nın çok kültürlü yaşamı ile birleştirmek çok da zor olmadı. Albüm hazırlıkları sırasında Berklee’deki öğrenimime devam ettiğim için, İstanbul ve Anadolu’daki farklı kültürlerin ezgilerini öğrenmeye, derinlemesine araştırmaya, Rebetiko, Türk halk müziği, Ermeni halk müziği, Ermeni ve Rum kilise müzikleri gibi türlerin hangi unsurlarını kendi şarkılarımda kullanabileceğimi düşünmeye başladım. Yazdığım şarkıları, zamanla farklı vokalist ve müzisyenlerle birlikte yorumladık. Yarı yarıya planlı ilerleyen bu iki yıllık süreç sonrasında da albüm ortaya çıktı.
Proje kapsamında hangi isimlerle çalıştınız?
Güney Hindistan’dan Ganavya Doraiswamy, Belçika’dan Pia Salvia, Hong Kong’dan Olivia Mok’un da aralarında olduğu farklı kültürlerden yedi vokalist ve müzisyenle çalışma şansım oldu.
Bestelerinizde farklı herhangi iki kültürü birlikte harmanladığınız oldu mu?
Birçok şarkı böyle doğdu. Mesela ‘Guide Me Away’ ilk başta flamenko ile bossa nova karışımı olarak yazdığım bir şarkıydı. Ganavya Doraiswamy şarkıya Güney Hindistan müziği yorumu getirince düşündüğümün ötesinde, çok yenilikçi bir noktaya vardık.
Bu albümü Türkiye yerine ABD’de çıkarmak sizce nasıl bir fark yarattı?
Albümü uzakta yapmak, ironik bir şekilde, Türkiye’deki farklı kültürleri ve sesleri daha iyi öğrenmemi ve anlamamı sağladı. İstanbul’da doğup büyümüş olmayı, her şeye rağmen büyük bir şans olarak görüyorum. Çeşitli kültür ve etnik unsurların bir arada bulunduğu bu yerde yıllarca yaşayınca, özellikle müzik konusunda, diğer ülkelerden veya şehirlerden gelen insanlara göre her şeyi daha farklı algılıyorsunuz. Hem de farkında olmadan! Açıkçası ben bunların farkına, yıllarca yurtdışında yaşadıktan sonra vardım. Zaten insan kendi kültürünün ne olduğunu esas ondan uzaklaşabildiğinde, onu hayatından eksilttiğinde anlıyor.
Berklee Müzik Okulu’nda aldığınız eğitimin size ne gibi katkıları oldu?
Berklee’de yoğun bir caz temelinden, dünyanın farklı müzik türlerine kadar geniş bir alanda eğitim veriyorlar. Ama bu kadar çok bilgiyi nasıl ve nerede kullanacağınızı kimse size söylemiyor. Benim amacım farklı kültürlerin müziklerini kendi yorumumla birleştirmekti. Bu yüzden de kendime en yakın hissettiğim kültürler ile yabancısı olduklarım arasındaki ortak hikâyeleri ve müzikal unsurları araştırıp bularak bir araya getiriyorum.
Alper Tuzcu kimdir?
2012’de İtalya’daki Umbria Caz Festivali’nden kazandığı bursla ‘Kompozisyon ve Müzik Prodüksiyonu’ öğrenimi görmek üzere Berklee Müzik Okulu’na gitti. Okul yıllarında Boston’ın yanı sıra İspanya’nın Valencia kentinde yaşadı. Bu albümün ilk adımlarını da orada attı. Halen yaşadığı Boston’da bireysel çalışmalarının yanı sıra ‘Ark’ isimli duo projesi kapsamında konserler veriyor.