Azınlık vakıflarında iç denetimin icrası için yasal düzenleme gerekir

Avukat Setrak Davuthan, cemaat içi kurumları ortak amaç ve ilkeler etrafında birleştirecek, yasal yetkilerle donatılmış, yaptırım gücü bulunan bir organın varlığına ihtiyaç duyulduğunu hatırlatıyor ve TBMM’de cemaat mensubu bir vekilin Vakıflar Yasası’na eklenmek üzere bir yasa önergesi vermesini tavsiye ediyor. Davuthan’ın yasa teklifinin nasıl olabileceği konusunda önerisi var.

1. Yürürlükteki yasal mevzuat  yönünden vakıf olarak varlığını sürdüren ve tüzel kişiliği haiz bir hukuk süjesi olan azınlık cemaat vakıfları, bünyelerinde okulu, kilisesi, yetimhanesi, hastanesi ve mezarlığı bulunan  kuruluşlar olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Sonuçta  dini, hayri, eğitsel  ve sosyal hizmet vermektedirler. Mali ve hukuki haklara da sahiptirler. Tabi oldukları 5737 sayılı yasa gereği yöneticileri toplum mensuplarınca seçim yoluyla işbaşına gelirler. Ancak seçimle iş başına gelmeleri gerektiği halde 2013 yılında Vakıflar Yönetmeliği’nin  seçimin icra şeklini belirleyen ilgili 33-39. Md.lerinin ilga edilmesi nedeniyle seçimler yapılamadı.   Yenisinin yayınlanmasına kadar mevcut yöneticilerinin görevde kalacaklarına dair  Vakıflar İdaresi genelgesi yayınlandı. Ancak ne hazindir ki  yeni yönetmeliğin  dokuz yıllık bir aradan sonra yayınlanmasına müteakip, bünyesinde hayrat hastane bulunduran vakıflar hariç diğerlerinin yönetici seçimleri nihayet 2022 yılının  ortasında bir şekilde gerçekleştirildi.

Seçimle ilgili yayınlanan yönetmeliğin hukuksal yönden eleştirisinin yapılması  bugünkü yazımızın konusu değildir. Zira daha evvel yayınlanan yazımızda bu konudaki yasaya aykırılıkları ve seçme seçilme özgürlüğüne vaki müdahaleleri açıklamaya çalışmıştık.

2. Bugünkü yazımızın konusu  demokratik ve kültürel haklara sahip olan adı geçen vakıfların, bu hakları özgürce kullanmaları ve örgütlenme özgürlüğü gereği kendi iç denetimlerinin yaşama geçirilmesi ile ilgili atılması gereken adımların  irdelenmesinden ibaret olacaktır.

Öncelikle vurgulamak gerekir ki bahse konu ettiğim bu kurumları kendi bünyelerinde  denetime tabi tutacak, faaliyetlerini mercek altına alacak cemaat içi ortak bir oluşum  yoktur. Görev süresi içinde yönetici durumunda bulunan kişilerin kendi örf ve adetlerine, keza kurumun varlık amaçlarına uygun davranıp davranmadığını, kendi azınlık grubuna ait diğer kurumlarla ortak ilkeler doğrultusunda hareket edip etmediğini kontrol ve murakabe edecek, yasaca korunan, çalışma usul ve esasları belirlenmiş, belli yetki ve sorumlulukları ve ayrıca mali gücü bulunan, mensup olduğu cemaat vakıfları üzerinde denetim uygulayacak cemaat içi bir üst kurul, bir üst birlik, bulunmamaktadır. Bu kurumlar geniş anlamda bir örgütlenmeye sahip değildir.


AYM’nin Balıklı Rum Hastanesi kararı
3. Anayasa Mahkemesi’nin yine bir cemaat vakfı olan Balıklı Rum Hastanesi  Vakfı’nda yönetici seçimi yapılmamasının bu kurumların örgütlenme özgürlüğünün ihlal edilmiş olduğuna dair ittihaz ettiği kararın gerekçesinde, bir azınlığın varlığını  sürdürebilmesi için birtakım demokratik ve kültürel haklara sahip olması ve bu hakları özgürce kullanması gerektiği vurgulanmıştır. Anadil, eğitim, güzel sanatlar, edebiyatın geliştirilip günün koşullarına uygun çağdaş hale getirilecek zemini hazırlayacak normatif düzenlemelerin yapılmaması halinde  azınlık mensuplarının  geniş anlamda  örgütlenme ve iç denetiminden bahsetmenin mümkün  olmayacağı  dillendirilmiştir.

Bu durumda anadilin ve dinin korunması ve gelişmesi için eğitim verecek, yetenekli  öğretmen ve aydın din adamı adaylarını yetiştirmek için lisans ve lisansüstü eğitim  sağlayacak kurumlara gereksinim olduğu kaçınılmazdır.

Ayrıca yukarıda da belirttiğimiz gibi azınlık  vakıfları kendi iç denetimlerini  yapabilecekleri bir düzenlemenin varlığına şiddetle gereksinim duymalarına  rağmen  bu yolda yasal imkanlara sahip değillerdir.

4. Geçmişte Osmanlı toprakları üzerinde yaşayan Ermeni milletine uygulanmak  üzere 1863 yılında yürürlüğe girmiş olan “ Nizamnameyi Milleti Ermeniyan “ başlığını taşıyan  düzenleme, uzun yıllar içerdiği örgütlenme sistemiyle yukarıda bahse konu ettiğim işlevi yerine getirmiştir.

Örgütlenmenin  başındaki cismani ve ruhani meclisler ve onların alt komisyonları  Ermeni milletinin eğitim, din, sosyal, hukuki, hayri ve sıhhi gereksinimlerini koordine etmiş ve denetlemiş, asgari kültürel hakların korunması, kullanılması ve geliştirilmesi  için yeterli  işlevi üstlenmiştir.

Seküler bir yapıya sahip mezkur örgütlenme, ruhani ve cismaniyi dışlamamış ve ötekileştirmemiş,  kurumlar arasında bir dengenin sağlanmasını temin etmiştir. Vakıf yöneticilerinin ve diğer kurulların seçiminde ve denetiminde  halkın iradesine  önem vermiş, çoğulcu, katılımcı ve demokratik bir örgüt modeli  oluşturmuştur.  (1)      

Cumhuriyet döneminde adı geçen nizamnamenin bazı hükümleri kadük hale gelmiş  olmakla beraber 1960 ihtilaline kadar Patriklik Seçimindeki esaslar,  kararnamelerle ve ayrıca cismani ve ruhani meclis faaliyetleri de eskisi gibi süregelmiştir.

Mezkur nizamname incelendiğinde o dönemde örgütlenmenin yapısı itibarıyla Bab-ı Ali nezdinde cemaatin Patrik tarafından temsili, cismani ve ruhani meclislerce alınan kararlar, sağlararası ve ölüme bağlı tasarrufların ilgili komisyonlar nezdinde gerçekleştirilmesi nazarı dikkate alındığında o cemaate bir nevi tüzel kişiliğin teslim edildiğini  ancak günümüzde yürürlükteki yasalarla bu statünün ayrı ayrı  cemaat vakfı olarak tavsif edilen bu vakıflara indirgendiğini müşahade ediyoruz.

Nizamname sistemini sürdürmek mümkün mü? 
5.  Geçmişte, yani millet esasını benimseyen İmparatorluk döneminde 1863 yılında yürürlüğe konan düzenlemeleri bugün aynen uygulamak  mümkün müdür? Mümkün değilse nasıl bir normatif düzenlemeye gereksinim vardır?

Bu soruya yanıt verirken kabul etmek gerekir ki İmparatorluk döneminde millet olarak kabul edilen toplum bireylerinin  cumhuriyetin kurulmasından sonra tebaa olarak nitelendirilmeleri söz konusu değildir. Zira artık egemenliğin ulusa ait  olduğu  Cumhuriyet rejiminde, tebaa kavramından  vatandaşlık  esasına geçilmesi sonucu uygulamada ayrı ayrı millet kavramının sürdürülmesi olanaksızdır.
FOTO: AA (Arşiv)
Vatandaş statüsünde bulunan azınlık konumundaki bireylerin sahip oldukları kurumların  faaliyetlerinde iç denetimlerinin sağlanması için kendi aralarında örgütlenmeleri ve bu yolda birtakım kuralların hayata geçirilmesi  kaçınılmazdır.

Yaptırım gücü bulunan bir yapı 
6. Kendi azınlık  grubuna mensup, cemaat vakfı olarak hukuken tavsif edilip faaliyette bulunan bu kurumlar, dağınık ve kendi başına buyruk hareket eden  bir görünüm arz etmekte ve bir bütünün ayrılmaz parçaları olmaları gerekirken merkezkaç kanununa uygun şekilde yapılandırılmış kuruluş görünümünü vermektedirler. Her ne kadar adı geçen kurumlar birer hükmi şahıs olarak ayrı ayrı varlıklarını sürdürüyorlarsa da, yukarıda da belirttiğimiz gibi bir bütünün ayrılmaz parçaları olmalarına, ortak amaç ve ilkelere sahip olmalarına  rağmen, belirli bir şemsiye  örgütlenmeden yoksun halde bulundukları hususu yadsınamaz bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Bu kuruluşları ortak amaç ve ilkeler etrafında birleştirecek, idari ve rasyonel devamlılıkta aksayan yönleri tespit edecek, yapılacak gönüllü bağışların ilgili vakıflara aktarılmasını düzenleyecek sistemlerin yapılandırılmasını sağlayacak, gayrimenkul  stokunu belirleyecek, gelirlerin günün koşullarına uygun ekonomik düzeye çıkartılmasını sağlayacak önlemlerin araştırılmasını yapacak, hazırlanan münferit bütçelerin yeterliliğini ve denetimini sağlayacak rasyonel tedbirleri tespit  edecek, eğitim kurumlarının finansal yeterlilik sorunlarını çözecek, çalışanların, eğitim ve din hizmeti veren kadrosunun özlük haklarını günün koşullarına göre tespitle eğitimde ve dilde erozyonu önlemek için gayret sarf edecek, etik kurallar koyacak ve ayrıca dağınık halde bulunan cemaat vakıfları arasında iç denetim ve koordinasyonu temin edecek  yasal yetkilerle donatılmış yaptırım gücü bulunan bir organın varlığına şiddetle gereksinim bulunmaktadır.

7. Yukarıda belirttiğim konularda faaliyet göstermek amaç ve çabasıyla oluşturulan platformların varlığı sevindiricidir. Bilhassa  önceleri VADİP, daha  sonraları ERVAB adı altında  oluşturulan platformların  yukarıda özetlemeye çalıştığımız konuların gerçekleştirilmesi yolunda çabalar sarf ettikleri, pratikler oluşturdukları görülmekle beraber  muvaffak olup olmadıkları yolunda inandırıcı ve somut bilgiler bulunmamaktadır.

Bu ve benzer platformların denetime yönelik etkin bir icra organı olabilmeleri için hukuki alt yapılarının bulunması, yetki ve sorumluluklarının sınırını belirleyecek kuralların yürürlüğe konulması kaçınılmazdır.

Yasal düzenleme kaçınılmazdır
Ancak yürürlükteki yasalarda bu konuda, yani bu kurumların üst kurul oluşturmasına olanak sağlayacak yasal bir düzenlemenin varlığına rastlamamaktayız.

Faaliyette bulunan cemaat vakıflarını düzenleyen 5737 sayılı Vakıflar Yasası’na bir madde eklenmek suretiyle bu kuruluşlara yukarıda açıklamaya çalıştığım konuları gerçekleştirecek demokratik işleyişe sahip bir üst kuruluş kurma zorunluluğunun getirilmesi  kaçınılmazdır.

Cemaat mensubu vekil önerge verebilir

Elbette ki kanun yapma tekniğiyle tashihi mümkün olan bir önerimi buraya aktarmak istiyorum. Halen iktidar partisinden milletvekili bulunan bir cemaat mensubunun  aşağıdaki örnek maddenin kanunlaşması için siyasi  açıdan parlamentoda etkin kulis yapmak suretiyle girişimde bulunmasını ve kanunkoyucu  nezdinde bu hususta önerge vermesini, meclis grubuyla konuyu görüşmesini, keza önceki dönemde yine milletvekili olan diğer bir cemaat mensubu hukukçunun dahi üyesi bulunduğu siyasi  partinin desteğini sağlamak için çaba sarf etmesini temenni ediyorum.

Ek madde:  “Vakıf senedi veya kuruluş belgesinin var olup olmadığına bakılmaksızın, mensubu oldukları cemaate ait vakıflar, kendi iç denetimlerini gerçekleştirmek, aralarındaki koordinasyonu sağlamak, hayri, dini eğitsel, ekonomik ve sosyal gereksinimleri doğrultusundaki faaliyetleri düzenlemek üzere yaptırım gücü olan bir üst kuruluş kurmak zorundadırlar. Üst kuruluşun yapılanma ve çalışma şekli, görev, yetki ve sorumlulukları, denetim usul ve esasları yönetmelikle düzenlenir.”   

Önerdiğim bu  fıkra  yasalaştığı takdirde yasa buyruğu doğrultusunda yönetmeliğin cemaat içi hukukçularından ve  sair dinamiklerden oluşacak bir çalışma grubu tarafından  hazırlanması gerekecektir.  


(1)  Mezkur Nizamname   1.Tertip Düstürün 2.Cilt 938. ve devamı sahifelerinde yer almaktadır.







 

Kategoriler

Toplum


Yazar Hakkında