Akbank Sanat, dijital sanatın güncel örneklerini buluşturan ‘Monochrome’ başlıklı bir sergiye ev sahipliği yapıyor. Ceren ve Irmak Arkman’ın küratörlüğünde hazırlanan sergi, organik-geometrik, siyah-beyaz, sıfır-bir gibi ikilikler üzerine kurgulanmış.
Akbank Sanat’ta ziyarete açılan ‘Monochrome’ sergisi, dijital sanatın çeşitli mecra ve fikirlerden beslenen güncel örneklerine odaklanıyor. Ağırlıklı olarak siyah-beyaz işlerin yer aldığı sergi, son yıllarda bu alanda dikkat çekici projelere imza atan küratör ikilisi Ceren ve Irmak Arkman tarafından hazırlanmış. Sıfır ve birlerle yaratılabilecek imge, ses ve deneyimlerin sınırlarını araştıran sergi, Lia, Memo Akten, Ouchhh, Quayola, Refik Anadol, Ryoichi Kurokawa, Selçuk Artut, Simon Heijdens ve Zimoun gibi, bu türün öncülüğünü üstlenmiş sanatçı ve kolektiflerin yapıtlarını bir araya getiriyor.
Doğanın dijital yorumu
‘Monochrome’, Akbank Sanat’ın iki katına yayılmış, etkileşimli ve seyirlik yerleştirmelerden oluşuyor. Henüz mekâna girmeden, Selçuk Artut’un vitrindeki çalışması karşılıyor ziyaretçiyi. Artut, cam vitrine yansıttığı gözlerle, içeriden dışarıya bakma ya da bunun tam tersi bir eylemi taklit ediyor; diğer taraftan, insanların artık birbirini çoğunlukla ekranlar, video kayıtları ve fotoğraflar aracılığıyla gördüğünü hatırlatarak, dijital teknolojilerin yaygınlaşmasıyla anlamını değiştiren karşılaşmalara, yüzlerin sanal birer imgeye dönüşmesine dikkat çekiyor.
Küratör Ceren Arkman, sergiyi iki bölüm halinde kurguladıklarını anlatıyor: “İşlerin bir kısmı organik, diğer kısmı da geometrik yapıda. Mekânın giriş katında sakin ve sessiz bir yerleştirme var. İkinci kattaki işlerde ise daha çok ses kullanılıyor. ‘Monokrom’ (tek renkli, siyah-beyaz imge) konsepti zaten kendi içinde ikilik barındırıyor. Bu ikili yapı, zamanla serginin bir parçası haline geldi.”
Simon Heijdens’in ‘Lightweeds’i (Işık Otları), serginin dikkat çekici işlerinden. “İç mekân duvarlarında büyüyen, canlı bir dijital organizma” olarak tanımlanan iş, ilk bakışta video gibi görünse de, aslında ışıktan ibaret bir bitki. Bu dijital organizma hem hava şartlarından, hem de içerinin koşullarından etkileniyor. Rüzgârda sallanıyor, yağmurla besleniyor, kalabalıkta zarar görüp ölüyor. Ölenlerin yerine yenileri çıkıyor.
Hemen yanında, Quayola’nın etkileyici bir orman betimlemesi var. Van Gogh’un resimlerine konu olan Fransa’daki ormanı bularak burada zaman geçiren sanatçı, bu ormanı, üç boyutlu çizim teknikleriyle, tamamen dijital ortamda yeniden yaratıyor. Sonuçta ortaya çıkan iş ne bir resim, ne de bir fotoğraf. Sanatçı ,doğayı kendi yorumu ve estetiğiyle dönüştürüyor.
Memo Akten’in, giriş katında sergilenen interaktif ekranı, ziyaretçileri kendi hareketli kompozisyonlarını yaratmaya davet ediyor. Doğanın dengesini ve kaosu konu alan bu çalışma, belki de dijital sanatın en çekici imkânını ziyaretçiye sunarak, sanat yapıtının dokunulmazlığını ortadan kaldırıyor.
Darwin
Mekânın üst katına, gürültülü, hareketli ve geometrik kompozisyonlara dayalı yerleştirmeler hâkim. Bu bölümde mekân algısı da farklılaşıyor. Bu hissi yaratan ilk iş, Refik Anadol’a ait. Sanatçı, duvarla bütünleşen çalışmasında, katı ve sabit formundan kurtardığı duvarın hareketli ve çok parçalı bir yapı olarak algılanmasını sağlıyor. Bunun yanı sıra, Zimoun’un teller ve hareketli mekanizmalardan oluşan yerleştirmesinin sesi her yeri kaplıyor. Sanatçı hem kullandığı malzemenin farklılığı, hem de tekniğiyle dikkat çekiyor.
Memo Akten’in ikinci katta bulunan üç kanallı video yerleştirmesi, sergideki baskın estetik anlayışı en iyi yansıtan işlerden. Bu iş, Darwin’in evrim teorisine karşı olanların ortaya attığı ‘indirgenemez karmaşıklık’ kavramından yola çıkıyor. Bu düşünceye göre insan o kadar karmaşık bir organizmadır ki, başka bir türden türemiş olamaz. Bu fikri savunanlar, insan gözünün karmaşık yapısını kanıt gösterirler. Bunun tam tersini iddia eden Akten, işine ‘İndirgenebilir Karmaşıklık’ ismini vermiş. Sanatçı, insan gözünden yola çıkarak yaptığı bu çalışmada, doğadaki canlıların gözlerinin çeşitliliğine ve insan gözlerinin barındırdığı farklılıklara dikkat çekiyor.
“Bizim sevdiğimiz ve kıymetli gördüğümüz yeni medya çalışmaları, kendine has bir estetiği olan ve ilk bakışta çabucak beğenilebilen işler. Bu görüntünün altında derinlikli veya felsefi bir fikir barındırıyor olabilirler. Bu ikisi, aslında birbirinden bağımsız katmanlar ve izleyici ikisini birden sevmek zorunda değil” diyen Arkman, küratöryel yaklaşımlarını “Yaptığımız diğer tüm sergilerde olduğu gibi burada da estetik değeri ayrı tutuyoruz, fakat aynı zamanda düşünsel derinliği olan işler sergilemek istiyoruz” sözleriyle özetliyor.
‘Monochrome’ 13 Şubat’a kadar devam edecek.