Birinci yılını dolduran Arkeofili internet sitesinin kurucularından Erman Ertuğrul’la konuştuk.
Türkiye’nin arkeolojik değerler konusunda dünyanın en önemli zenginliklerine sahip ülkeler arasında olduğu bilinse de kültürel mirasın korunması konusunda birçok eksiği var. Özellikle definecilik ve tahrip olayları, Türkiye’de son yıllarda oldukça yayılmış durumda. Henüz birinci yılını tamamlamasına rağmen Türkiye’de arkeoloji haberciliği alanında oldukça önemli işlere imza atan Arkeofili internet sitesinin kurucularından Erman Ertuğrul’la Türkiye’nin arkeolojik zenginlikleri, kazı sonucu elde edilen bulguların nasıl korunduğu ve Türkiye’deki arkeoloji haberciliği üzerine konuştuk.
Türkiye’de arkeolojik haber anlayışından ve kısaca Arkeofili’den bahsedebilir misiniz?
Öncelikle şunu belirtmek lazım: Türkiye’de arkeoloji alanında hiçbir şey uygun ve tam değil. Bilindiği gibi arkeoloji camiasında, atanmalar, iş olanakları, skandallar, defineciler vs. gibi birçok yakınma türü var. Biz Arkeofili ile bu yakınma safhasını artık geçmek istiyoruz. Türkiye’de arkeoloji biliminin ne kadar kötü ve zor şartlarda ilerlediğini herkes biliyor. Fakat sürekli yakınmak bir şey değiştirmiyor.
Klişeleşmiş olan ‘Bu topraklar tarih bakımından çok zengin’ sözünün altını doldurmak amacındayız. Evet bu toprakların belki de en zengin olduğu konu kültür varlıkları fakat hem sokaktaki insanın hem de devletin gereken değeri vermesi için en azından bir medya gücü ve bilinç yaratılması gerekiyor. Arkeolojinin sadece küçük bir zümreye değil herkese hitap etmesi lazım. Biz de buradan yola çıkarak adım atmak ve somut bir şey gerçekleştirmek istedik. Kısa zamanda çok fazla insana ulaştık. Henüz birinci yılımızı yeni tamamlamamıza rağmen, ulaştığımız birçok insanın arkeoloji algısını özellikle son dönemlerde değiştirdiğimizi düşünüyorum. Açıkçası bizim umudumuz var, inanıyoruz ki bir şeyleri değiştireceğiz.
Siz Türkiye’deki arkeoloji haberciliğini nasıl buluyorsunuz, sizce yeterli midir?
Türkiye’de önceden arkeoloji haberciliği ‘Şu kazıdan 235 tane eser çıktı!’ ya da ‘Şu kazıda altın bulundu!’ şeklindeydi. Fakat bu bilgiler, ne arkeoloji bilimi için ne de bir arkeolog için önemli bilgiler. Önemli olan bulunan eserlerden ne gibi bilgiler edinebildiği. O noktada biz de kendimizi şikâyet ederken bulduk ve bir şeylerin yapılması gerektiğini düşündük. Biz arkeoloji okusun veya okumasın, arkeolojiyi seven insanlardan oluşan Arkeofili ekibi olarak arkeoloji haberciliğini elimizden geldiğince interaktif yapmaya çalışıyoruz. Gerek kazı başkanlarını, gerek arkeoloji öğrencilerini, gerek arkeolojinin dışından insanları aramıza katmaya çalışıyoruz. Yayın hayatımıza başladığımız günden beri gelen her e-mail’i, soruyu, mahallesinde tahrip olan kültür varlığını anlatan insanı dinledik ve yardımcı olmaya çalıştık. Dediğim gibi bu kültür varlıkları, dolayısıyla arkeoloji, bir zümreye ait değil. Arkeofili’nin şu anda başardıkları yeterli mi? Kesinlikle değil. Fakat zamanla daha iyi olacaktır.
Türkiye’nin arkeolojik anlamdaki zenginliklerinden bahsedebilir misiniz? Bu zenginlikler günümüzde hangi şartlar, nasıl ve ne kadar korunabiliyor?
Anadolu topraklarının arkeolojik zenginliği artık tartışılmaz bir konu. Her inşaat alanından bir kültür varlığı çıkmasından bile görebiliyoruz bunu. Fakat iş, eserlerin korunmasına gelince değişiyor. Bu soruyu yayın hayatımız boyunca fark ettiğim birkaç örnekle cevaplamak istiyorum. Bir yıl boyunca Arkeofili’de Türkiye kategorisinde yayımladığımız 550 haberin yarısından çoğu tarihi eser kaçakçılığı ve definecilikle ilgili. Kalanının da yarısı inşaat kazılarında çıkan buluntularla alakalı. Sanırım bu örnek, hem bu toprakların arkeolojik zenginliğini hem de ne kadar korunabildiğini anlatıyor. Bu bilginin yanısıra gerek sosyal medyadan, gerek e-mail yoluyla elindeki tarihi eserlerin fotoğrafını atarak değerini soran insan sayısı da bir hayli fazla. O kadar çok defineci sitesi ve sayfası var ki sanırım bizi de onlarla karıştırıyorlar. Ve tabii restorasyon skandalları... Hatay mozaiklerine yapılan restorasyon işlemi, Selçuklu türbesindeki restorasyon işlemi gibi özgün haberlerimiz ile başlayan restorasyon skandalları furyası bitmek bilmedi. Biz bu haberleri Arkeofili’ye ulaşıp derdini anlatan insanlardan yola çıkarak, olayları araştırarak yaptık. Fakat sonra bu tür restorasyonların ses getirdiği anlaşılınca arkası çorap söküğü gibi geldi. Demek ki bu olaylar da sürekli oluyordu ve kimse ses çıkarmıyordu.
Taksim’deki kazı çalışmasında bulunan kemikler arkeolojik bulgu olarak sayılabilir mi? Şayet öyleyse, ne yapılmalıdır?
Taksim’de kemiklerin çıktığı bölge kentsel sit alanı. Yüzlerce yıldır kullanılan bir nekropol olduğu da herkes tarafından biliniyor aslında. Son çıkan kemiklerin insan kemiği olup olmadığından emin değilim fakat daha öncesinde de orada insan kemikleri bulunmuştu. Buranın arkeolojik sit alanı ilan edilmesi gerekiyor ve bu hafriyat çalışmalarını yapan ekibin içinde arkeolog olması gerekiyor tabii doğal olarak. Fakat Türkiye’de işler böyle yürümüyor. Kentsel projeler her zaman daha önemli. Hasankeyf’te de buna benzer bir durum yaşanıyor. 50 yıl ömrü olan baraj, 12 bin yıllık tarihi olan Hasankeyf’e tercih ediliyor. Durum bu.