Seçimin joker kartları Balmain için sürünenler olmasın?

Mankenlerin üzerindeki kıyafetleri âdeta can havliyle söken, birbirinin replikası olmak için kepenklerin altından sürüne sürüne (gerçekten de sürünerek!) mağazaya giren onca insanın ayakkabıların numaralarına, elbiselerin bedenlerine bakmadan ne bulursak alalım hali, birçoklarımızı hayretler içinde bıraktı.

H&M, sonbahar-kış koleksyonu için 1946’da Paris’te Pierre Balmain tarafından kurulan ve moda dünyasında hatırı sayılır bir yeri olan Balmain markası ile işbirliği yaptı. Balmain tasarımlarının İstanbul ve Ankara lansmanlarında yaşanan ‘sosyetik’ izdihamın görüntüleri, geçiğimiz haftaya damgasını vurdu. Balmain ürünlerini kapmak uğruna sosyetenin tanınmış isimlerinin ve Merve Boloğur, Nur Yerlitaş, Fatih Ürek gibi ünlülerin Balmain’in kıyafetlerini almak için düştükleri halleri, elleri boş dönen Hande Yener’in çaresizliğini ve hayalkırıklığını ekranlarda izledik. Mankenlerin üzerindeki kıyafetleri âdeta can havliyle söken, birbirinin replikası olmak için kepenklerin altından sürüne sürüne (gerçekten de sürünerek!) mağazaya giren onca insanın ayakkabıların numaralarına, elbiselerin bedenlerine bakmadan ne bulursak alalım hali, birçoklarımızı hayretler içinde bıraktı. 

Daha üç gün önce…

Sahip oldukları şeyler tarafından sahip olunan insanlardan bir manzara sunan bu görüntüler, tüketim sosyolojisi derslerinde mutlaka gösterilmeli. Vatandaş, Balmain’a akın edince, ‘halk’a da içine düşülen bu durumun dalgasını geçmek düştü. Hâlbuki bu lansmandan daha üç gün önce insanlar, “Türkiye’den gidelim, gidelim artık buralardan” diye ağlayıp en kolay vatandaşlık alınan ülkeler listesi çıkarmakla meşguldü. Peki Türkiye’den gitmek isteyenler, Balmain koleksyonunun bir parçasına sahip olmak için kepenklerin altından sürünen insanlar mı gerçekten de? 

Belki kulağa biraz aykırı gelebilir ama yine bu sayfalarda daha önce yazdığım gibi, AKP’nin elde ettiği hatırı sayılır ve dengeleri değiştiren yüzde 6-8’lik oy oranı, ‘makarnaya-kömüre’ tav olan kitleden değil, tam da H&M Balmain koleksiyonundan bir parça alabilmek için kepenklerin altından sürünen, Eataly’de yemek yiyip, Zorlu PSM’de ‘Mamma Mia’ müzikalini izleyen, Soho House’da Martini’sini yudumlayan kitleden geliyor. Muhtemelen, oyunu açıklamaktan utanan veya çekinen bu kesim, ortamlarda “CHP’ye oy verdim” de diyebilir. Aynen, İngiltere’de muhafazakârlara oyunu verdiğini açıklamaktan çekinen ve anket firmalarının her seferinde yanılgıya düşmesine sebebiyet veren ve literatüre ‘Shy Tory Factor’ ( Utangaç Tory Faktörü) diye geçen bu kesim, kalibreyi değiştiren taraf oluyor. 

Geçtiğimiz günlerde sosyal psikolog Vamik Volkan, korkunun nasıl tercihleri etkilediğine dair çeşitli tespitlerde bulundu. Şöyle diyordu Volkan: “Amerika’da 11 Eylül saldırılarından sonra, bir günde Bush’un desteği yüzde 80-90’lara çıktı. Büyük trajedilerden sonra, halkta yas tutamama psikolojisi gelişir. Kendisinin de ölebileceğini düşünme, kuvvetli birisini arama… Türkiye’de muazzam bir korku var, buna karşı emniyet psikolojisi gelişti.” 

Korkunun matematiği 

Neticede insan korkan bir hayvandır, korkunun matematiğini en iyi yapan ve korkuyu en iyi yöneten kazanır. Bu oy artışını sadece emniyet psikolojisi ile açıklamak da yeterli değil. Bir kısım seçmen, otoriterlikten, savaştan, bombalardan falan korktukları için değil, Euro’nun 3,5 TL olmasıyla hayalini kurdukları arabaları alamamaktan, senede üç tatil yerine bir tatil yapmaktan korktukları için tercihlerini değiştirdi. 

“Kim bu AKP’ye oy verenler?” diye bulmaya çalıştıklarımız, Soho House’da karşılıklı Martini içtikleriniz, Balmain’in bir çift ayakkabısını almak için kepenklerin altından beraberce süründükleriniz. Ne istikrardan, ne de hazlarından vazgeçebilen bu kesim, hiç şüphesiz ki iktidara oynayan parti için her seçim en kullanışlı joker kartı.

Kategoriler

Kültür Sanat

Etiketler

Derkenar


Yazar Hakkında