‘Yeni Türkiye’nin ‘Yeni MHP’si kuluçkada

1 Kasım seçimleri sonrasında MHP’nin yaşadığı büyük oy ve vekil kaybı tartışılıyor. Partiyi yakından izleyen gazeteci Ayşe Çavdar MHP içindeki dinamikleri ve olası gelişmeleri yazdı.

Sonda söylemem gerekeni başta söyleyeyim: 1 Kasım seçimlerinin sonucu MHP hariç herkes için sürprizlerle doluydu. AKP bile yüzde 49’luk bir başarı beklemiyordu. CHP, MHP’den ve AKP’den kopacak seçmenin kendisine teveccüh göstereceğini sanıyordu. HDP de oylarda düşüş bekliyordu ama ortaya çıkan sonuç düşünüldüğü kadar yıkıcı olmadı. MHP’nin yaşadığı kayıp ise MHP’liler hariç hiç kimse tarafından beklenmiyordu. Bunun sebebini anlamak için MHP’nin ergenliğine, ‘milliyetçi hareket’in kurucu babasını, ‘başbuğ’unu kaybettiği zamanlara bakmak gerekiyor. 

Üç aday

Hatırlayın, Alparslan Türkeş’in ölümünden sonra MHP’de hatlar sert bir şekilde ayrışmıştı. Arka arkaya yapılan şiddetli kongrelerde öne çıkan üç aday, Devlet Bahçeli, Tuğrul Türkeş ve artık ismini pek kimsenin hatırlamadığı Ülkü Ocakları’nın kurucu genel başkanı Ramiz Ongun üç ana akımı temsil ediyorlardı. Ongun, partinin 1980 öncesi kadrolarını ve siyaset anlayışını seslendiriyordu. Yenildi ve bir daha da belirgin bir varlık göstermedi. Devlet Bahçeli ve Tuğrul Türkeş, Alparslan Türkeş’in siyasi mirası için gayet birbirine benzer iki hattan rekabete giriştiler. Kazanan Bahçeli oldu. Ülkü Ocakları’ndan geliyordu ve teşkilatlarda güçlüydü. Aslında Bahçeli de Tuğrul Türkeş gibi MHP’nin 1990’larda giderek sekülerleşen ve nihayet BBP ve Nizam-ı Alem Ocaklarından kopuşla makyajı tamamlanan yeni çehresini temsil ediyordu. Tuğrul Türkeş’ten ayrıldığı ve ona karşı avantaj sağladığı nokta ise teşkilatlardaki gücüydü. Tuğrul Türkeş, Alparslan Türkeş’in o dönemde siyasete yüz veren tek oğluydu, ancak teşkilatlarla ilişkisi Bahçeli kadar yakın değildi. MHP’den vazgeçmedi ve 7 Haziran’dan sonra kurulan seçim hükümetinde yer alana kadar da Bahçeli’ye karşı hissedilir bir muhalefet geliştirmedi. Bahçeli de Tuğrul Türkeş’i partide ve kontrolü altında tutmayı tercih ediyordu. Tuğrul Türkeş’in Bahçeli’ye rağmen seçim hükümetinde, Kıbrıs işlerinden sorumlu devlet bakanı olarak yer alması, o güne kadar yaptığı en muhalif ve radikal hareketti. Bahçeli’nin kendisini sıkıştırdığı yerden çıkmak için nihayet bir fırsat ve destek bulmuştu. Yaptığı açıklamalarda “babasının partisi”nden vazgeçmeyeceğini, bununla birlikte MHP’nin alabildiğine katı teşkilatçılık geleneğine rağmen muhalefette yeni bir yöntem deneyeceğini anlamış bulunuyorduk.

7 Haziran öncesi

7 Haziran seçimlerinden hemen önce enteresan bir gelişme daha oldu. AKP’de siyaset yapan, ancak milletvekilliğine aday gösterilmeyen Ahmet Kutalmış Türkeş (Tuğrul Türkeş’in yıllardır arasının bozuk olduğu kardeşi), partisinin haftalar önce yayınlanan beyannamesine itiraz ederek seçimlere iki hafta kala AKP’den istifa etti. O dönemde İstanbul’daki MHP ve AKP teşkilatlarını dolaşıyordum bir vesile ile. MHP’liler seçimden sonra koalisyonda yer alacaklarından eminlerdi, hatta İçişleri Bakanlığı ve emniyet teşkilatının kendilerine verileceğinden söz ediyorlardı. Tayyip Erdoğan’dan sitayişle bahsederken de “yanlış partinin başında, AKP’nin değil MHP’nin lideri olsa yüzde 80’le iktidardaydık” diyorlardı. ‘Kürt açılımı’, ‘çözüm süreci’ gibi başlıklar altında Kürtlerle, Abdullah Öcalan’ın moderatörlüğünde yapılan müzakerelerin ‘mesuliyetini’ AKP’ye yüklemiş, Erdoğan’ın sertleşen üslubunu nihayet “doğru yolu” bulmasına bağlar hale gelmişlerdi.

Teşkilatlardaki bu sevinçli telaşın müsebbibi Bahçeli değil Erdoğan’dı. Erdoğan, “çözüm süreci”ni buzluğa kaldırmakla kalmayıp, HDP’ye ve Kürtlere karşı geliştirdiği “amansız” tavırla, Bahçeli’nin ne zamandır “ihmal ettiği” bir boşluğu layıkıyla doldurmuş, MHP’nin siyasi yelpazedeki “geleneksel” yerini tek başına işgal etmeye başlamıştı. Ama koalisyon kurulmadı, hatta Bahçeli inatla koalisyonun sözünü bile ettirmemeye gayret gösterdi. Erdoğan, “İslam-Türk ülküsü”nün argümanlarını bizzat seslendirmeye başladığı anda, MHP bir kez daha “kendisi olmasa da fikirleri iktidarda olan bir parti”ye dönüştü. Bahçeli’nin önünde iki seçenek vardı. Ya söylemsel yakınlaşmayı tanıyıp AKP ile koalisyon ortağı olacak ve sorumluluk alacak ya da partisinin bir bölümünden vazgeçmek pahasına da olsa her türlü ittifakın dışında kalacaktı. Bahçeli aslında 1999’da DSP ve ANAP’la koalisyona girerek yaptığı hatayı tekrarlamamaya çalışıyordu. 

Oysa teşkilatlar ve MHP’ye oy verenler, 2002 yılından bu yana devlet etrafında üretilen her türlü iktidarın, zenginliğin ve kadroların uzağında kalmış olmanın verdiği yorgunluk içindeydiler. Bu yüzden Bahçeli’nin 28 Şubat sonrasında aldığı dersten çıkardığı “hayır”lar onlar için büyük bir hayal kırıklığı oldu. 

Kanaatimce A.Kutalmış Türkeş, 7 Haziran öncesinde AKP’nin Tuğrul Türkeş’e dair vizyonunu bir şekilde anlayıp istifa etmişti AKP’den. Zaten Tuğrul Türkeş’in seçim hükümetinde yer almasından sonra “proje” tıkır tıkır işledi. Parti teşkilatlarında hayli popüler simalar olan Meral Akşener ve Sinan Oğan’ı da dışarda bırakan Bahçeli, MHP’yi kendisine ait küçük bir parti olarak tutma kararlılığında olduğunu göstermişti. MHP’nin kalesi olarak bilinen yerlerde dahi düşen oyları ve 39 sandalye kaybıyla MHP bir süre için Bahçeli’ye ait küçük bir parti olarak kalacak. Üstelik bu arada MHP’nin AKP’ye karşı muhalefet edebileceği yolsuzluk meselesi dışında pek alan da kalmamış durumda.

Yeni koalisyon

Tuğrul Türkeş, AKP ile geleceğin MHP’si adına bir koalisyon yaptı bile. Seçim sonrasında MHP’den istifa haberleri gelmeye başladı. Bu furyanın devam etmesi, Bahçeli’nin kendisine ait küçük partiye liderlik etmeyi sürdürmesi anlamına gelir. Ancak bu kavga burada bitmeyecektir. Yaşadıkları hayal kırıklığı, muhalifleri olağanüstü kurultay için girişimde bulunmaya da yöneltebilir. Tuğrul Türkeş’in siyasi hayatını sonsuza kadar AKP’de sürdürmeyi planladığını düşünmek ise pek mümkün değil.

MHP, kuruluşundan bu yana devlete “gayrıresmi kolluk gücü” olarak hizmet vermiş bir parti. Bir çeşit siyasi “acil durum kiti”. 1980 öncesinde sol hareketlere karşı Türk-İslam ülküsüyle sokakları doldurarak, 1990’larda yükselen İslamcılık’a karşı sekülerleşen Türkçülük tarifiyle sağ bir alternatif yaratarak devlet açısından hayati “boşluklar” doldurmuştu. MHP bir kez daha dönüşüme zorlanmış oldu AKP’nin Tuğrul Türkeş’i, yani MHP’nin mevcut en liberal kanadını içermesiyle. “Yeni Türkiye”nin “Yeni MHP”si AKP içinde kuluçkaya yatırılmış oldu böylece. Kuluçkadan nasıl bir civciv çıkacağını ise AKP’nin Kürt siyasetinin alacağı yönelim belirleyecek. 

Kategoriler

Güncel Gündem



Yazar Hakkında