Çok fazla hafıza ve hakikat yaralar mı? Geçmişle bir mekân üzerinden yüzleşilebilir mi? Katliam mahali olan yerler, mesela on binlerin öldürüldüğü Nazi toplama kampları, ziyarete açılmalı mı?
Geçtiğimiz haftalarda Almanya merkezli Robert Bosch Vakfı’nın düzenlediği ‘Almanya’da Geçmişle Yüzleşme Deneyimleri’ başlıklı bir haftalık çalışma ziyaretine katıldım. Bu soruları da en çok bu ziyaret süresince sordum. Dünyanın dört bir yanından ‘geçmişle nasıl ve ne şekilde yüzleşilir’ meselesini dert edinen 16 kişi, bir hafta boyunca Berlin, Weimar ve Dresden’de bulunan anma mekânlarını ve müzeleri gezdik.
En etkileyici olanı
Bir hafta boyunca gezdiğimiz anıtlardan en etkileyici olanı, Berlin’in tam kalbinde, şehrin en rant getirebilecek yerinde (İstanbul’da olsa ya otel, ya da AVM olurdu), 19 bin metrekareye yayılan ve 2.711 adet farklı boyutlarda beton bloktan oluşan ‘Katledilen Avrupalı Yahudiler Anıtı’ydı.
Berlin’de, Holokost’un Roman mağdurları, engelli ve akıl hastası mağdurları ve de Nazi Almanyası’nın eşcinsel mağdurları da dahil olmak üzere, farklı kurbanlara ithaf edilen birçok anıt var. Özellikle Holokost’ta öldürülen 200 bin engelli ve akıl hastası insana ithaf edilen anıt, tasarım ve anlatım açısından çok etkileyiciydi. Anıtın civarındaki otobüs duraklarının dahi bir hatırlatma işlevi görmesi, takdire şayandı.
1933 yılında yakılan kitaplar dahi unutulmamış ve tam da bunu hatırlatmak için Babelplatz’da bulunan ve İsrailli sanatçı Michael Ullmann tarafından boş raflarla yerin altına kitapsız bir kitaplık inşa edilmiş. Yeraltına uzanan anıtın üzeri camla kaplı ve yine şehrin merkezinde, olayın gerçekleştiği yerde inşa edildiği ve kitapların yokluğunu etkili bir şekilde gösterdiği için oldukça başarılı.
Almanya’daki kimi anıtlar söylemden uzak tamamen duygu merkezli, kimisi söylem merkezli, kimisi ise tefekkür merkezli. Almanya’da toplumsal amnezi ve unutturma politikaları ile tam da merkezi yerlere inşa edilen anıtlar vesilesiyle, görünür ve erişilebilir bir şekilde hatırlatma yaparak mücadele ediliyor ve Almanya’da hiç birşey unutulmaya yüz tutmuyor Yürürken önünüze çıkan bir hafıza taşı, bazı binaların üzerinde muhafaza edilen kurşun delikleri, size yaşananları her daim unutmamanız gerektiğini hatırlatıyor. Berlin Duvarı Anma mekânı da aynen şehrin merkezinde olan bir anma kompleksi. Hem duvarın kalıntılarından oluşan hem de duvarı aşmaya çalışırken hayatını kaybeden 138 kişinin zarif bir şekilde anıldığı hafıza duvarı da burada yer alıyor. Hayatını kaybeden kişilerin hikayelerini ise websitesine erişerek detaylı bir şekilde öğreniyorsunuz. Duvar yüzünden yıkılan kilisenin Haç’ı ve de kilise yerine inşa edilen, mimarisi ile dikkat çeken Chapel of Reconciliation (Uzlaşma Şapeli) de yine bu alanda.
Wannsee Konferans Evi, turun bir diğer çarpıcı durağıydı. Burası, Hitler’in 15 üst düzey rütbeli SS kurmayıyla 20 Ocak 1942’de bir araya gelerek Holokost’u planladıkları mekân. ‘Wann Gölü Konferansı ve Avrupa Musevilerine Yönelik Soykırım’ başlıklı daimi sergi, Yahudilere yönelik zulmün tarihî süreci, Naziler tarafından deportasyonu ve katledilişlerine dair bilgiler sunuyor. ‘Yahudi Sorununa Son Çözüm’ adı verilen ve insanlık tarihinin en büyük suçunun o mekânda tasarlandığını düşündükçe, tüyleriniz diken diken oluyor.
Turistik mekân olmalı mı?
Weimar’da ise Almanya’nın en büyük toplama kamplarından birisi olan ve 55 bin kişinin katledildiği Buchenwald Toplama Kampı’na gidiyoruz. Orada nefes alabiliyor olmak, bir yanda gündelik dertler ve kampın girişine inşa edilen kafede insanların bir şeyler yiyip içmesini izlerken, anlatılan o sahneleri düşünmek ağır geliyor. Binlerce mezarsız insanın külünün karıştığı o topraklarda yürürken, “Bu kamplar, turistik mekân olmalı mı cidden?” sorusunu sormadan edemiyorum. Krematoryumun önüne gelince içeri giremiyorum, hatta aniden müsaade isteyip kampı terk ediyorum ve Weimar’da 1832’den bu yana aynen korunan, Goethe’nin son nefesini verdiği harikulade evinde buluyorum kendimi. Neticede, bazen hatırlamak, fazlasıyla ağır geliyor.
Geçmişle yüzleşmede hafıza ve vicdan mekânları, hatırlatmak, failleri işaret etmek ve de kurbanların anısını onurlandırmak açısından önemli bir rol oynuyor. Aynen Almanya örneği gibi mekân üzerinden şehrin merkezinde yapılan hatırlatmalar, zemini sağlam bir şimdiyi ve Afrikalı insan hakları savunucusu Anglikan rahip Desmond Tutu’nun da işaret ettiği gibi geçmişin hayaletleri tarafından rahatsız edilmeksizin sağlıklı bir geleceğin inşası için elzem. Türkiye’de, ileride yüzleşilecek geçmişler, hâlen yaratılmaya devam ediyor, şu günlerde de... Almanya’da geçmişle yüzleşme yöntemlerini incelerken yazıklanıyor olsam da, mekânın, taşın ve toprağın tanıklığıyla yaratılan büyüleyici anlatım gücüne hayran kalarak yurda döndüm.