Ben de biraz eğleneyim

Kimi, kendine kurduğu dünyayı gülümseyerek kurtarır, çünkü gülerek yanıtlayınca bazı soruları, cevaplar hafifler. Geo Nedyalkof’la, hafif cevaplar, isimlere dair iğneli sorular, kimlikler ve isimleri üzerine söyleştik.

- Güldürmeyin beni,

  Gülmek eritir birçok

  haklı kızgınlıkları

  Bağışlar birçok günahları

 -Ve kurtarır dünyayı

  Binlerce cinayetten

          Bernard Shaw

• İsminizin anlamı nedir?

Geo,  ‘George’un Slav versiyonu olan ‘Georgi’nin kısaltılmış hali, modern versiyonu. Biz Hıristiyanlarda isimler, azizlerin isimlerinden gelir; Geo da George’dan, Aya Yorgi’den geliyor. Aziz George bir ejderha öldürüyor. İncil’i tam okumadım ama, anlatıldığı kadarıyla, başa bela olan bir ejderha varmış, kimse onu öldüremiyormuş. George atı üstünde, elinde mızrağıyla o ejderhayı öldürmüş. Zaten ikonalarda da hep o şekilde yer alır. At üstünde ejderha öldüren aziz, işte bizim Yorgi.

• Sizin için neden bu azizin ismini seçmişler?

Dedemin ismi olduğu için... Annemin babasının ismi Georgi idi. Babamın bana anlattığı kadarıyla şöyle olmuş: Annemin babası, babama demiş ki “Bu çocuk zaten sizin soyadınızı taşıyacak, ismi de bizden olsun.” İkilemde kalmışlar; baba tarafım bana ‘Rumen’ diye bir isim istiyormuş, annemse babasının ismini... Sonunda Geo’ya karar vermişler. İyi ki Rumen’i seçmemişler, ismimin içinde ‘Rum’ kelimesinin geçmesi daha zor olurdu. Zaten değişik isimler konusunda yeterince şanslı bir yerde yaşıyoruz...


 • Dedenizin ismini taşıyor olmak size ne hissettiriyor?

Bayılıyorum. Dedemi ben çok küçükken kaybettik, yedisekiz yaşındaydım. Kültürlü, çok şey bilen ve bildiklerini anlatan bir adamdı. Berlin Duvarı’nın yıkılışını kucağında dinlemiştim. İspanya’daki boğa güreşlerinden Rusya’daki komünizme kadar, çok şey anlatırdı. Çok severdim onu. İsim günü kutlamasını da hep beraber yapardık. Anneannem mozaik pasta yapardı; börekler, pastalarla isim günümüzü kutlardık. Şimdi, ismimle dedemi taşıyorum gibi geliyor. Bir de, anne tarafımın tek erkek çocuğuyum. O yüzden, onun yerini almak değil ama onun devamı olmak gibi bir hissim var, ve bu histen memnunum.  

• Farklı, zor, birilerine ‘yabancı’ gelen bir isim taşıyor olmak, gündelik hayatınıza nasıl yansıyor? 

Belki okuduğum okullardan, belki bulunduğum çevrelerden dolayı, ismimle dalga geçilmedi. Küçükken ‘geo – geometri’ muhabbeti oluyordu. Biraz daha büyüyünce  ‘gay – gay o –geo’ muhabbeti başladı ama hiçbiri hayatımda ciddi bir sorun olmadı. Bugüne kadar ismimden dolayı kimseyle kavga etmedim mesela.

 • Askerlik yaptınız mı?

Askeri bedelli yaptım. Hem hayat görüşü açısından, hem sosyoekonomik durumumdan, hem de ismimden dolayı hiçbir zaman askere gitmek istemedim ben. Sağda solda, isimlerle de ilgili olan askerlik anılarını duyarız. Gitseydim, mutlaka benim de başıma gelirdi. Geliyor da... Geçen hafta bir müşteriye gittik. Büyük, kurumsal bir firma...Kapıda bekçi vardı, “Nereden geliyorsunuz?”, “Kiminle görüşeceksiniz?” gibi soruları sorduktan sonra nüfus cüzdanlarımızı aldı. Ve hemen bize dönüp, “Abi, siz nerelisiniz ya? Ben siz Türk zannettim, yabancı çıktınız” dedi. Bakış açısı bu. Böyle şeylere rastlayınca insanların canı sıkılıyor. Ben can sıkmamak için görmezden gelirim. Tabii, bunda şunun da etkisi var: Başıma kötü bir şey gelmedi. Anlatabileceğim hiçbir örnek bundan beter değil. İsmimi yazamama, kodlamak zorunda olma, hep yabancı bulunma…

• Geo adını taşıyor olmanın nedenleriyle, kimliğinizle ilgili bir açıklama yapıyor musunuz, yapmak durumunda kalıyor musunuz?

Ben işi hep dalgaya vuruyorum. Bununla ilgili ciddi bir açıklama yaptığım insanlar çok az ve onlar da Türkiye’ de azınlıkların olduğunu, yaşadığını bilen insanlar. Onlar sorduğunda, atalarımın Makedonya’dan geldiğini anlatıyorum. Fakat genelde dalga geçiyorum. “Nesiniz?” dediklerinde bir hikâye uyduruyorum: “Altı ay önce Türkiye’ye taşındım, daha yeni Türkçe öğrenmeye başladım. Ziyadesiyle iyi konuştuğumu da düşünüyorum.” Onların soruları karşısında böyle cevaplar verdiğimde, bu tarz cümleler kurduğumda tepkilerini görmek hoşuma gidiyor. Gülüyorum. Alıştım artık bunu yapamaya.

• Neden bu yolu tercih ediyorsunuz?

Daha kolay. En azından ben de biraz eğleneyim. Karşımdakiyle hiçbir yere varmayacak bir konuşmaya, aslında onun çok da merak etmediği bir kültüre dair laflar etmektense… Üniversite sınavı öncesi, dershaneden, pek de alakam olmayan bir çocukla konuşuyorduk.  “Abi, senin adın niye böyle ya?” dedi, “Hıristiyan’ım” dedim. “Rahat ediyor musun burada?” dedi. Yahu, neden rahat etmeyeyim! “Ben Bursalıyım, Bursa’da olsan hiç rahat etmezdin” dedi. O zaman sinirlendim, “Sen ne zaman İstanbul’a geldin?” dedim,  “Altı-yedi ay önce” dedi. “Benim ailem 150 yıl önce gelmiş, burada rahat olup olmamayı da artık seninle konuşmayayım” dedim. Cevap vermedi, kapandı konu. Üzerine konuştukça hatırlıyorum Galiba bugüne kadar beni en çok rahatsız eden durum buydu.

• Burada sanki bir koruma mekanizması da var...

Bazen koruma mekanizması oluyor, bazen de üşengeçlik. Bunu anlatmayı bazen vakit kaybı olarak da görüyorum. Bir de, karşındaki seni bunları sorgularken aşağı görüyor, bunu hissedebiliyorsun. Beni aşağı gören birini senin de aşağı görmeye çalışman çok normal bir karşılık değil mi?

• Böyle sorulara muhatap olmamayı, Türkçe bir isim taşımayı tercih eder miydiniz?

Hayır, kesinlikle... Bir gün bile öyle bir şey istemedim. Hatta, ne olduğumu gösteren bir ismim olduğundan dolayı gurur da duyuyorum.

• İsminizin dilini, anadilinizi biliyor musunuz?

Evde konuşulduğu kadarıyla biliyorum. Makedonca... Aile büyüklerinin öğrettiği kadarıyla, kendi ailemizle ve cemaatimizle konuşabiliyoruz, anlaşabiliyoruz. Fakat dışarı çıktığımızda ne olur, onu bilmiyorum, çünkü Bulgarca değil bizim konuştuğumuz dil. Benziyor ama Bulgarca farklı.

• Soyadınız da Makedonca mı?

Evet. Aslında ‘Nedelkof’ muş. Babamın babası nüfus müdürlüğünde soyadını yazdırırken, memurun bunu anlayamamasından, dilinin dönmemesinden ötürü ‘Nedyalkof’ olmuş. Makedoncada pazar günü demek olan ‘Nedela’dan geliyor. ‘Nedelkof’, sanırım pazar gününün ayin günü olmasıyla ilgili bir şey. Belki sadece ‘Pazaroğulları’ deyip geçebiliriz.  

• Pazar günleri, Balkanlarda Hıristiyan olmak ile İstanbul’da Hıristiyan olmak arasında nasıl bir fark olabilir?

Ben kendimi Bulgar’dan çok İstanbul’da bir gayrimüslim olarak tanımlıyorum, o kimliğe daha yakın görüyorum. Çok Ermeni arkadaşım var, Rum, Musevi arkadaşlarım var. Kendi cemaatimden de arkadaşlarım var ama ben şöyle düşünüyorum: Belli bir noktadan sonra, bu toplumlardaki insanların sayısı azaldıkça, kimin ne olduğuna bakmaksızın, bir şekilde kenetleniyorsun. Çünkü benzer aile terbiyeleri görmüşsün, benzer kültürlerde yetişmişsin, eğlence anlayışın benzer. O yüzden bende kimliğe aidiyet var. Ve şu var tabii: Biz 500-600 kişiyiz. Çok çok azız. Bir aidiyet hissedeceğim, büyük bir topluluk yok. Tabii ki o topluma bağlıyım, tabii ki kiliseye gittiğimde kendimi çok iyi hissediyorum. Orası bizim için sosyalleşme yeri. Ufak bir futbol sahası var, arkadaşlarla futbol oynuyoruz. Partiler yapılıyor, onlara gidiyoruz, mangal yapıyoruz. Orası bir sosyalleşme alanı, cemaatten insanların toplanma alanı. Bu yüzden orada olmak beni mutlu ediyor.

• Bu ‘cemaat’ kavramı nasıl bir şey?

Sağına soluna baktığında senin gibi konuşan, senin gibi düşünen, aynı yere giden, aynı kan soyundan gelen, bol dedikodunun döndüğü insanlar topluluğu...

• Böyle bir topluluğun üyesi olmanın zorlukları ve kolaylıkları neler?

En büyük kolaylığı, bir yere ait olmak. Şu anda seninle konuşurken bile, hayali de olsa bir yerin bir kurumun, bir birliğin varlığından bahsediyorum. Hayatımı ne kadar etkiliyor bilmiyorum ama her insanın aradığı, aidiyet duygusu değil midir? Yanlış bir şey yok bunda. Zorlukları, küçük olmasıyla ilgili; ne yaparsan yap bilinir, konuşulur. Tanımadığın insanlar bile seni tanıyordur. Ben bunu ne çok iyi, ne çok kötü bir şey olarak düşünüyorum. Hatta sanırım iyi tarafı daha fazla; başın sıkıştığında gidebileceğin bir yer var. En büyük örneği 99 depremiydi. Deprem yaşandıktan sonra yeniden deprem bekleniyordu, o zaman aile içinde demiştik ki “Nerede olursak olalım, kilisede buluşacağız.” Biri okuldadır, biri dışarıda, biri işte, ama ne olursa olsun buluşma yerimiz orası demiştik. Ve bu bile, düşünce açısından sırtını dayadığın, güzel bir şey.

Kategoriler

Toplum Güncel


Yazar Hakkında