2007’de yayınladığı ‘Midan’ adlı ilk albümüyle isminden sıkça söz ettiren Eileen Khachadourian, ‘In Memoriam 24 Nisan’ konserinin en çok konuşulan sanatçılarından biri oldu.
Mayıs ayında Amerika’da yapılacak olan Uluslararası Global Art Ödülleri töreninde ‘Diaspora’nın En İyi Kadın Sanatçısı Ödülü’ adayı olan sanatçı, diasporada popüler müzik alanında en çok sevilen solistlerden biri. Konserde ‘elektronik’ tarzda düzenlenmiş üç şarkı seslendiren Lübnanlı müzisyenin ‘Der Voğormya’ yorumu, gecenin en çarpıcı performanslardan biriydi. Şarkılarının büyük çoğunluğu Ermenice olmasına rağmen Ermenice bilmeyen müzikseverlerin de yakından takip ettiği Eileen Khachadourian, içinde “tarifsiz bir heyecan” yarattığını söylediği konser öncesinde Agos’un sorularını yanıtladı.
Bu konser sizde ne gibi duygular uyandırıyor?
Kendimi yüzde yüz Lübnanlı ve yüzde yüz Batı Ermenisi olarak hissediyorum. Yani bir Diaspora Ermenisi’yim. Bu konser için Türkiye’de olmak çok karmaşık duygular veriyor bana. Çok heyecanlıyım, sevinci ve hüznü bir arada yaşıyorum. Buraya gelmek benim için bir cesaret örneği ama asıl takdir edilmesi gereken cesareti bu konseri organize edenler gösteriyor. Bir gün Türkiye’ye gelip Ermenice şarkı söyleyeceğim hiç aklıma gelmezdi. Açıkçası, Türkiye’ye gelecek olmam etrafımdakilerin de çok hoşuna gitmedi, bazıları “Ne işin var orada?” diye sordu. Buradayım, çünkü her şeyden önce bu konser sembolik olarak çok büyük bir anlam taşıyor. Ayrıca bu konserin ufuk açıcı bir niteliği olduğuna inanıyorum; bir noktaya ulaşmak istiyorsak, önce diyalog imkânları yaratmak gerekiyor. Bana göre bu konser dünyaya, özellikle de Ermenilere önemli bir mesaj veriyor. Çünkü Ermenilerin de artık diyalog imkânları yaratmanın önemini fark etmesi gerek.
Müzik yaşamınızdaki satır başlarından bahsedebilir misiniz?
Ermenice ‘aynı evin içinde’ anlamına gelen ‘Midan meç’ten esinlenerek ‘Midan’ adını verdiğimiz ilk albümüm 2007’de çıktı. Albümde Ermenice halk ezgilerini rock tarzında yorumluyoruz. ‘Midan’ Los Angeles’ta düzenlenen Ermeni Müzik Ödülleri’nde 2009 yılının en iyi rock albümü seçildi. Bu beni şaşırtmıştı, çünkü o yıl aynı kategoride çok güçlü gruplar vardı. 2010’da, ‘Zartir Vortyag’ şarkısına çekilen klip Lübnan’da devlet tarafından yasaklandı. Bu klibin televizyonlarda yayınlanmaması büyük yankı uyandırmıştı. Her şeye rağmen, klip internette büyük bir ilgiyle karşılaştı. Yetkili mercilere bu yasağın sebebini sorduğumda, Türkiye ile Lübnan arasındaki ilişkilerin gerginleşmemesi için yaptıklarını söylediler. Klipte aslında hiçbir şey yoktu. Ayrıca, iki ülke arasındaki ilişkinin geleceği benim müzik videoma mı bağlı? Çok garipsedik doğrusu.
İkinci albümünüz ‘Titernig’de rock’tan ziyade elektronik tınılar var. Bu dönüşüm nasıl oldu?
2010’da İtalyan yönetmen Fabrisio Rosetti’nin bir sinema filminde, şarkı söyleyen bir karakteri canlandırdım. Çok güzel bir deneyimdi; filmin müziklerini besteleyen ve şu an birlikte çalıştığım müzisyen Sandro Mussida’yla tanışmama da vesile oldu. Mussida’nın tarzı çok hoşuma gitti. Bu ortaklığı sürdürerek, 2012’nin başında ‘Titernig’ albümünün çalışmalarına başladık. Aynı yıl Hint müzikleriyle ilgili çalışmalar yapmak üzere Hindistan’a gittim; orada da Francesco Fabris’le tanıştım. Müziğime elektronik tınıları kazandıran o oldu. Elektronik müziğe başladığımda rock’ı tamamen unutmak istedim, çünkü orada yeni bir şey söyleme imkânım yok artık. ‘Titernig’ (Kelebek) adı, albümün hiçbir tarza tam olarak oturmamasından, sürekli olarak oradan oraya yolculuk yapmasından geliyor. Kelebek sürekli gezinir, tek bir yerde durmaz, sadece güzel yerlere konar. Bu albümün beni mutlu eden yönlerinden biri, dokuz şarkıdan dördünün kendi bestem olması. Söz ve müziği Rafi Vartanyan’a ait olan ‘Titernig’in müzik videosu Nisan ortasında yayınlandı.