"Mütekabiliyet denen ‘ucube’ bizi yedi bitirdi"

Bugün sayıları 2.500’e kadar gerileyen Rum toplumunun sorunlarını Rum Vakıfları Dayanışma Derneği (RUMVADER) Başkanı Andon Parizyanos ve cemaat vakıfları eski temsilcisi Laki Vingas’a sorduk.

Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun azınlık mensuplarını Ankara’da yemekli bir toplantıya davet etmesi, azınlıklara ait birçok sorunun tekrar gündeme taşınmasına vesile oldu. Rum toplumu adına toplantıda yer alan isimlerden birisi olan Rum Vakıfları Dayanışma Derneği (RUMVADER) Başkanı Andon Parizyanos’un “Mütekabiliyet bizi yedi bitirdi” sözleriyle dile getirdiği Rum toplumunun sorunları da bunlar arasında en kayda değer olanlardan bir tanesiydi. Bugün sayıları 2.500’e kadar gerileyen Rumların sorunlarının hızla çözülmesi gerektiğini söyleyen Parizyanos, en büyük korkularının bugün kendileri açısından olumlu yönde devam eden sürecin, tamamlanmadan sonlanabilme ihtimali olduğunu belirtiyor.  

Başkanı olduğunuz RUMVADER, kurulduğu günden bu yana Rum toplumunda nasıl bir işlev gördü?

RUMVADER’de Yönetim Kurulu Başkanı olarak ikinci dönemim. Rum vakıfları arasındaki koordinasyonu yürütmek amacıyla altı yıl önce kuruldu. Birçok ortak meseleyle uğraşıyoruz. Toplumun bizlerden beklentisi de oldukça yüksek. Rum toplumundan yeni bir seçim yönetmeliği istenildiğinde bu konuyla ilgili tüm koordinasyonu biz üstlendik ve iki yıl önce oluşturduğumuz taslağı Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne teslim ettik. Bu çok önemli bir süreçti. Sonuçta 65 vakfın bir araya gelmesi zor olacaktı ve tüm teklifleri koordinasyon merkezimizde değerlendirerek, bir sonuç metni oluşturabildik.

Bu taslakta neler öne çıktı?

Öne çıkan unsur seçimlerin İstanbul geneline yayılması konusuydu. Çünkü hiç cemaati kalmayan vakıflarımız var. Ayrıca nüfusumuzun ağırlıklı bir kısmını yaşlılar oluşturduğu için yönetici bulmakta da zorlanıyoruz.

Başbakanla yemekte “Sorunlarımızın artık ivedilikle çözülmesini istiyoruz. Bize pozitif ayrımcılık yapılmasını bekliyoruz” şeklinde bir talebiniz olmuştu. Nedir bu sorunlar?

Tabii ki Başbakanla yemekli bir toplantıda bir araya gelmenin onur olduğunu belirtmek gerekiyor. Çünkü bizim kuşağın Ankara’yla ilgili anıları hiç de hoş değil. En basit bir şube müdüründen bile randevu alamazdık. Gittiğimizde ise saatlerce karşısında bekleyebilirdik. Şuraya oturun bile demezlerdi. Başbakan’ın konuşması son derece olumlu ve ümit vericiydi. Orada dile getirilen ağırlıklı konu gayrimenkul sorunları oldu. Diyalog var, iyi niyet var fakat bazı konularda ilerleme çok yavaş oluyor. Bir tarafta Vakıflar Genel Müdürlüğü bir mülkü iade ediyor, öteki taraftan Hazine bu iadeyi dava ediyor. Bu mahkeme süreçleri de oldukça yorucu oluyor. Bunların hızla çözülmesi bizim açımızdan önemli. Çünkü benim kuşağım bu ülkede çok fazla hüsrana uğradı. Bizlere daha önce çok sözler verildi ve tutulmadı. Şu anda iyi bir yoldayız. Bu iyi niyetin ve gidişatın devam etmesini istiyoruz.

Mütekabiliyet konusunda da bir serzenişiniz oldu.

Mütekabiliyet denen ‘ucube’yi bir türlü anlayamadım. Agos’ta da Baskın Oran’ın birçok kereler yazdığı gibi aslında mütekabiliyet Lozan’da iyi niyetle konulmuş, iki toplumun refahının ilerlemesi için ortaya çıkarılmış bir kavram. Fakat tam aksi yönde kullanıldı. Bu ‘mütekabiliyet’ bizi yedi bitirdi, çünkü kabak hep bizim başımıza patladı. Kıbrıs, Türk-Yunan ilişkileri, politik her ne sorun olduysa, bunun bedelini daima biz ödedik. Batı Trakya’daki azınlığın mutlaka sorunları vardır. Bunların çözülmesini en önce biz isteriz. Fakat bu konuda söz sahibi değiliz. Bu bizde rehin psikolojisi yaratıyor. Başbakan o gün eşit vatandaşlık vurgusu yapınca bunu dile getirmek istedim. Tek arzumuz bunun pratiğe yansıması.

Ruhban Okulu konusunda ne tür gelişmeler var?

Ruhban Okulu değişik bir konu, istense kolaylıkla çözülebilirdi. Benim okuduğum dönemde Türkiye’de faaliyet gösteren bu okul, Ortodoks ilahiyatı konusunda eğitim veren dünyadaki en saygın kurumdu. Uganda, Etyopya, Amerika ve dünyanın dört bir yanından buraya öğrenci geliyordu. İlk önce yabancı öğrenci kabulü engellendi, sonra da 1971’de okul tamamen kapandı. Bundan birkaç yıl önce Milliyet’te yayınlanan bir haberde satır aralarında bir MGK kararından haberdar olduk. Sonuçta bu kararnameler yürürlükte olduğu sürece hiçbir gelişme beklemiyoruz.

Yunanistan’da krizin ağır olarak hissedildiği dönemde mutlaka Türkiye’ye dönen Rumlar olmuştur. Onlar vatandaşlıklarını geri alabildi mi?

Çok uzun bir süreçten sonra alanlar oldu. Bir de bunların ikinci kuşak çocukları var, onlar tamamen yabancı uyruklu ve onlar da ikamet izni almak için büyük çaba sarf etmek zorunda kalıyor. Bunlar maddi anlamda da oldukça külfetli işlemler. “Bizim vatandaşlarımızdır, geri dönsünler” çağrısı zaman zaman yapılıyor ama eğer bu gerçekten isteniyorsa, süreçlerin kolaylaştırılması gerekir. Gelenlerden bazıları, vatandaşlıklarını geri aldı. Aralarında askerliğini yapmış olanlar daha kolay kabul edildi. Bunların sayısı yüzü geçmez. Tabii bunlar örnek teşkil ediyor, bu yüzden çekinceleri olanlar dönüş yapmıyor. Suriyeliler için nasıl kolaylıklar yapıldıysa, burada da istenirse yapılabilir.

Eğitim konusunda da çeşitli sıkıntılar dönem dönem gündeme yansıyor…

Okullarımız öğrenci azlığı nedeniyle var olma savaşı veriyor. Tüm okullarımızda toplam 250 öğrenci eğitim görüyor. Misafir öğrenci konusunun çözümü çok önemli. Öğrenci sayımızın artmasını istiyorsak, yabancı uyruklu öğrencileri asil öğrenci olarak kaydedebilmemiz gerekir. Daha önce Yunanistan’dan gelen bir ailenin çocuğunu okulumuza kabul edemiyorduk, şimdi bunu yapabiliyoruz. Önümüzdeki dönemde onları asil öğrenci olarak da kabul edebileceğimizi düşünüyoruz. Sonuçta bu öğrenciler, verdiğimiz belgeyle Yunanistan’da denklik alabiliyor, fakat yükseköğrenimlerine Türkiye’de veya başka bir ülkede devam etmek istediklerinde bunu yapamıyorlar.

Rum toplumunun bir üniversite kurmak için çalışmaları vardı, o ne aşamada?

Bizim açımızdan kapalı olan fakat Milli Eğitim’in oraya müdür ataması nedeniyle açık olarak gözüken Rum Kız Merkez Lisesi vakfımız var. Yönetim kurulu burada bir üniversite kurmak için girişimleri başlattı. Orada da benim ‘deve kuşu’ olarak nitelendirdiğim sorun ortaya çıktı. Bizim vakıflarımız ne kuş ne deve. Vakıf senedimiz yok ama vakıf olarak kabul ediliyoruz. Vakıf olarak üniversite kurmak istediğimizde, “Tüzüğünüzde böyle bir yetki yok” yanıtını aldık. Zaten tüzüğümüz de yok. Bunun için çok uğraştılar fakat mümkün olmadı. Yeni bir vakıf kurulması tavsiye edildi, fakat onun da maddi yükümlülükleri oldukça ağırdı. Sonuç muallakta kalan proje rafa kaldırıldı. 

‘Dünya’daki Rumların geri dönmesi için devletin teşviki gerekiyor’ 

Rum toplumunun temel sorunlarını, toplumun en görünür ve üretken isimlerinden cemaat vakıfları eski temsilcisi Laki Vingas’a da sorduk. Kendisi de vakıf yöneticisi olan Vingas, Rum toplumunun temel sorununun demografisi olduğunu belirtiyor: 

"Rum cemaatinin en büyük problemi demografisidir. Yani nüfusunun çok az olması ve yaş ortalamasının yüksek olmasıdır. Geçmişten günümüze, nüfusunun büyük bölümünü aniden kaybetmiş olması, toplumun yapısını zorladı. Bu da tarihi ve kültürel mirasın korunmasını olumsuz etkiledi. Bugün süreç değişti, cemaat daha geniş toplumlara açıldı; farklı inisiyatifler alınmaya başlandı ve yeni kurumlar, yeni modeller üretmeye çabalıyor. Bunlar için insan gücüne ihtiyaç var.

Mülk iadesi veya bazı hukuki problemlerin giderilmesi çözüm için yeterli olmuyor. Çünkü onların takibinin yapılması da başlı başına bir iş. En azından onlar bir an önce sonuçlansa bu sayede, üç beş kişi de diğer hedeflere yönelir ve toplumdaki farklı ihtiyaçları giderilebilir.

İnsan kaynağı

Rum vakıflarının sahip olduğu mülklerin değeri toplamda yüksek olabilir ama gelir o oranda büyük değil. Çünkü büyük projeler henüz ortaya çıkmadı. Hep eski projelerin değerlendirilmesi, artı değerleri yaratılması durumu var. Zaten Balıklı Hastanesi ve bir iki büyük vakfımız daha kolektif yönetişim tarzının dışında kaldılar. Üniversite öğrencilerimize burs, binaların tamiri, kiliselerin restorasyonu gibi geçmişten gelen öncelikler var ama sosyolojik boyutta yeni stratejiler oluşturma sıkıntımız var. Günümüzde doğum oranı ölümlere göre birkaç kat daha az. Son 10 yılda olumlu bir gidişat var ve Türkiye’den ayrılan yok ama bu gerçekler en önemli sorunumuz olan insan kaynağı sorununu daha da derinleştiriyor.

Siyasi irade

Geri dönen nüfusu desteklemek ve geleceklerini burada devam etmelerini sağlamak için bazı önlemlerin alınması ve kolaylıklar gösterilmesi gerekiyor. Hukuki problemlerin tamamen bitirilmesi lazım. En önemlisi gelmek isteyenlere teşvik sağlanmasıdır. Belki 2 veya 3 yıllığına TOKİ’den daire teşviki yapılabilir, işletme için kredi imkânları sağlanabilir. Sağlık ihtiyaçlarının sisteme dahil edilmesi sağlanabilir. İlk olarak Gökçeada İmroz’daki insanların geri dönmesi için bu uygulanabilir. Yoksa tek başına “Geri gelin” demek, yeterli olmayacaktır. İnsanların bu topraklardan gitmesinde devlet nasıl etkin siyasi iradeye sahip olduysa, geri dönmeleri için de devletin etkin bir siyasi iradeye sahip olması gerekiyor.



Yazar Hakkında

1979 İstanbul doğumlu. Toplum bölümünün editörü, demokratikleşme, insan hakları, inanç özgürlüğü ve azınlık vakıflarıyla ilgili haberler yapıyor.