‘The Cut’ (Kesik) filminin Ermenistan’daki ilk gösterimi için Yerevan'a giden Fatih Akın ilgi, merak ve kuşkuyla karşıladı.
Ünlü yönetmen Fatih Akın ilk kez 2010’da Altın Kayısı Film Festivali çerçevesinde Ermenistan’a gelmiş, bir dahaki sefere soykırımı anlatacağı bir filmle geleceğinin sözünü vermişti. Sözünü tutan Akın, beş yıl sonra, ‘The Cut’ (Kesik) filminin Ermenistan’daki ilk gösterimi için Yerevan’daydı.
30 Ocak’ta, Yerevan’ın gözde alışveriş merkezlerinden Dalma Garden Mall’da bulunan Cinema Star salonunda, Ermenice ‘Sbi’ (yara izi) adıyla gösterime giren ‘The Cut’ın basın gösterimiyle, Akın’ın Yerevan gezisi başlamış oldu. Ermeni Soykırımı 100. Yılı Etkinliklerinin Koordinasyonu Devlet Komisyonu tarafından düzenlenen üç günlük gezide, Akın, Soykırım Anıtı’nı ve Dilican’da yeni açılan United World College (UWC) özel okulunu da ziyaret etti.
Yerevan, soykırım hakkında bir film çeken ilk Türk yönetmeni ilgi, merak ve kuşkuyla karşıladı. Yazılı ve görsel basının Akın’la yaptığı söyleşiler büyük ses getirdi.
Nazaret’in eşi ‘çirkin’, kendi ‘bencil’
30 Ocak’taki gösterimin ardından düzenlenen basın toplantısına, Fatih Akın’ın yanı sıra, yardımcı senarist Mardik Martin, oyuncu Arevik Mardirosyan ve filmin prodüktörlerinden Ruben Dişdişyan ile Aram Movsisyan katıldılar. Ermenistan’daki gazetecilerin ve sinema eleştirmenlerinin çoğu, filmi, ‘Soykırımı yetirince anlatabilmiş mi?’ bakış açısıyla izleyip, o yönde sorular sormayı tercih ettiler. Akın’a ilk olarak, neden böyle bir film çekmek istediği soruldu.
Filmin Türkiye’de gösterilmesini çok önemli bulduğunu söyleyen Akın, filmi izleyen birçok gencin “Biz böyle şeyler olduğunu bilmiyorduk” diyerek, konuyu araştırmaya başladıklarını anlattı. Akın, Türkiye’de hâlâ fikir özgürlüğü olmadığını, bazı konuların yeni yeni konuşulmaya başladığını ve bu değişimin Hrant Dink cinayeti sonrasında hızlandığını belirtti.
Bazı gazeteciler, filmin kahramanı Nazaret’in bencil, hırsız ve açgözlü olarak resmedildiğini, olumsuz bir Ermeni imajı çizilmek istendiğini iddia etti. Akın’a, filmde soykırımın anlatılmadığı ve 1915’te Türklerin işlediği cinayet, tecavüz ve hırsızlık gibi suçları daha sonra Amerikalıların ya da Ermenilerin tekrarlıyor olmasıyla bir denge kurulduğu yönünde eleştiriler de geldi. Bazı gazetecilerin filmi beğenmeme nedenleri arasında, Nazaret’in eşinin özellikle ‘çirkin’ olarak gösterildiğini düşünmeleri de vardı.
Filmler özür dileyemez
Akın, “Senaryoda Nazaret’i yaralayan Türk ondan özür diliyor. Bu sahneyle Ermenilere özür mesajı mı veriyorsunuz?” sorusunu, “Bir film özür dileyemez. Bu sadece sizin değil, benim de soykırımım. Bu sorun benim günlük hayatımın bir parçası; ben bu filmle kendi hikâyemi anlattım. Koca bir aileden sadece topal bir kız ve dilsiz bir baba hayatta kalabildi, bence üzerinde durmamız gereken bu” şeklinde yanıtladı.
Babasının MHP’li olduğunu söyleyen Akın, Türkiye’de geniş kitlelerin nasıl düşündüğünü çok iyi bildiğini, filmin yapım aşamasında ailesinin, yakınlarının, hatta Türk olmayan karısının bile “Fatih, çocuklarımız var, bunu yapmak zorunda mısın?” diyerek onu engellemeye çalıştığını anlattı. Yönetmen, Türkiye’de tanındığını ve sevildiğini, ancak bu filmden sonra kötü tepkiler de aldığını belirtti.
Soykırımla geçen beş yıl
Filmde soykırımın planlanması ve yapılmasının iyi anlatılmadığı, Ermenilerin bilinmeyen bir nedenle öldüğü mesajının verildiği yönündeki iddialara karşılık olarak, Akın, beş yıl süren hazırlık sürecinde filmle yatıp kalktığını ifade ederek, soykırım hakkında çok şey öğrendiğini ama tüm bilgiyi filme eklemenin şart olmadığının altını çizdi. Akın, ünlü yönetmen Roman Polanski’nin ‘Piyanist’ filmini örnek göstererek, bu filmde bir hayat hikâyesinin anlatıldığını, Holokost hakkında bilgi vermese de filmin çok güçlü olduğunu hatırlattı.
Ermenistan’da, filmi soykırımı anlatma konusunda yetersiz bulanların yanı sıra, Türk bir sinema yönetmeninin soykırımı konu alan bir film yapmasının önemli olduğunu düşünenler de var. Filmi seyredenlerin büyük kısmı, filmdeki en güçlü metaforun, Nazaret’in boynundaki kesik sebebiyle dilsiz, sessiz kalması olduğu görüşünde.
Akın’ın Ermenistan gezisinden notlar
- Yardımcı senarist Mardik Martin, Akın’ın kendisinden senaryo konusunda yardım istediğinde, “Onu bana Allah gönderdi” diye düşündüğünü, soykırım hakkında bildiklerini senaryolaştırmanın en çok istediği şeylerden biri olduğunu söyledi.
- Filmin 30 Ocak’ta Moskova Sineması’nda yapılan prömiyerine, Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ve Ermeni Soykırımı 100. Yılı Etkinliklerinin Koordinasyonu Devlet Komisyonu üyeleri de katıldı.
- Filmin oyuncularından Arevik Avetisyan, Akın’ın Fransa’da İngilizce konuşan Ermeni bir sanatçı aradığını duyduğunu, Türk bir rejisörün soykırım hakkında film çekmek istemesinin kendisi için çok önemli olduğunu, teklifi memnuniyetle kabul ettiğini ve hiç pişman olmadığını ifade etti.
- Akın, Yerevan’daki Soykırım Anıtı (Dzidzernagapert) ve Müzesi’ni de ziyaret etti. Soykırım Ensitüsü Müdürü Hayk Demoyan’la önceki ziyaretinde de karşılaştığını belirten Akın, ‘Kesik’ adının esin kaynağının, müzedeki bir ağaç heykelinin üzerinde gördüğü yarık olduğunu söyledi.
Ermenistanlı eleştirmenlerin gözünden ‘Kesik’
‘Ermeniler 100 yıldır Nazaret gibi dilsiz’
(Ardvzi Bakhjinyan, sinema eleştirmeni)
Akın’ın politik bir dava ya da soykırımı kanıtlama gibi bir hedefi olmadığını anlıyoruz. Bir aile hikâyesinden yola çıkarak melodram ve macera tarzında bir film yapmak istemiş, başarılı da olmuş. Tam anlattığı gibi, biz Ermeniler 100 yıldır Nazaret gibi dilsiziz. Bu filmin soykırım hakkında hiçbir şey bilmeyen seyirci için olumlu olabileceğini düşünüyorum.
‘Seyirci asıl olayı unuttu’
(Siranuş Galstyan, sinema eleştirmeni)
Filmin başındaki sarsıcı, seyirciyi şok eden sahneler yavaş yavaş yumuşuyor ve filmin sonunda, olanlar unutuluyor. Bence filmin güçsüz yanı bu. Koşuşturmalı bir arayış hikâyesine dönüşüyor film ve seyirci asıl olayı unutuyor. Filmin en çok önemsediğim yanıysa, dünyadaki ve haritadaki yeri tam olarak bilinmeyen Ermenistan ve Ermenistan tarihi üzerine bir merak oluşturma ihtimali.