ARA

Bir performatif idol olarak İstanbullu Ermeni kadın

İstanbullu Ermeni kadından beklenen performans, bayramlarda sofralar düzmek, akrabaları ağırlamak, iyi yemek yapmak, geniş ailenin bir araya getireni olmak, evin sürekli tertemiz, düzenli tutmak, her daim bakımlı ve şık olmaktır. Yani, mükemmelin de ötesinde bir insan türü olmalıdır İstanbullu Ermeni kadın! Madalyonun bir yüzü ev içindeki performanssa, diğer yüzü de cemaat içinde aktif olmak, kadın kollarında çalışmak, orada da görev almaktır. Buralarda var olmak için yukarıdaki beklentileri karşılamış olma ön şartı, söylenmeyen bir gerçek olarak karşımızda durur.
ERVAB ne yaşar ne yaşamaz

Yıllardır, Türkiye Ermeni toplumunun vakıflarının ve vakıf çatısı altında toplandıkları için okullarının ve diğer kurumlarının koordinasyon içinde çalışabilmesi için ortak bir teşekküle, az çok merkezî bir yapıya ihtiyaç olduğunu söylemekten yorulduk. Dolayısıyla, bu açıdan bakınca ERVAB gibi bir organın olması gerektiği açık; açık ama böyle bir organın düzenli, istikrarlı ve etkili çalışabilmesi için birtakım koşulların hayata geçirilmesi gerekiyor. Bunların başında, böyle bir organın çalışma ilkelerinin, nasıl bir yönetim yapısı olduğunun, hangi alt kurul veya komisyonları olduğunun, bunların nasıl oluşturulduğunun ve sorumluluklarının ne olduğunun, gerekli görevlere seçimlerin nasıl yapıldığının ve kararların nasıl alındığının yazılı ve resmî olarak kayda geçirilmesi geliyor.
Öcalan’ın mesajı ve analizi ne anlatıyor?

PKK ne diyecek bilemiyoruz. Peki Öcalan PKK için “Kendinizi feshedin” derken Kürtlere bilhassa da Türklere ve iktidara ne diyor? Şöyle: "Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur" Elbette bunlara kimsenin itirazı olamaz. Ama iktidar açısından pek de emin olamıyorum. Türk-Kürt ittifakından bahseden Öcalan'ın “Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir” cümlesi de dikkat çekiyor. Evet PKK Leninist bir örgüt. Dolayısıyla gelişmelere buradan bakması doğal. Ancak Kapitalist modernitenin 200 yıl boyunca bu ittifakı “parçalama” gayretinde olduğunu düşünmek farklı bir okumayı gerektiriyor ve ben o okumayı açıkçası pek yapamıyorum. 1. Dünya Savaşı bittiğinde ve Milli Mücadele başladığında Türk-Kürt ittifakı, tamamen değilse de bir açıdan “Ya Ermeniler geri dönerse?” gibi bir “tehdit algısı” üzerine kurulmamış mıydı?
GÜNCEL Öcalan'dan

Abdullah Öcalan'dan günlerdir beklenen çağrı İmralı heyeti tarafından açıklandı. Öcalan, "Devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın" sözleriyle tüm gruplara silah bırakma ve PKK'ya kendini feshetme çağrısı yaptı.
TOPLUM Patrik Maşalyan: “Hukuksal kimliğimiz yok, Ermeni Patrikliği var ile yok arasında bir kurum”

Türkiye Ermenileri Patriği Sahak Maşalyan 25 Şubat Salı akşamı Patrikhane’de Türkiye Ermeni basınının katıldığı bir toplantı düzenledi. Gündemdeki gelişmelere dair açıklamalarda bulunan Patrik Maşalyan gazetecilerin sorularını da yanıtladı. Toplantıya Jamanak, Marmara, Agos, Paros ve Luys TV temsilcileri ve yayın yönetmenleri katıldı. Maşalyan "Lozan Antlaşması'nda azınlıkların hakları belirlendi ve Türkiye Cumhuriyeti o azınlık haklarına göre bize davranmaya başladı. Yalnız burada eksik kalan bir şey oldu. Cumhuriyet azınlıklara herhangi bir yazılı metin vermedi. Herhangi bir yazılı tüzük vermedi. Herhangi bir kanun vermedi. Bu şeyler havada asılı. Yani bizim azınlık haklarımız verildi doğru ama bu bir statüye bağlanmadı ve bu yüzden dolayı biz yüz yıllık bir yönetim sorunuyla, daha doğrusu yönetimsizlik sorunuyla karşı karşıyayız" dedi.
GÜNCEL “Uygulamalar ‘düşman ceza hukuku’  kavramının sınırlarını aşıyor”

Türkiye son dönemde hemen her güne yeni bir soruşturma ya da gözaltı dalgası ile uyanıyor. Muhalefetin topyekûn zapturapt altına alınmaya çalışıldığı bu günlerde, kimileri hukuksuzca elde edilen on üç yıllık tapeler, kimileri ise meşru siyasi faaliyetler gerekçe gösterilerek özgürlüğünden mahrum bırakılıyor. Son olarak aralarında gazetecilerin de olduğu 30 kişi, HDK soruşturması kapsamında tutuklandı. Yaşanan sürecin hukuki röntgenini çekmek için İstanbul Bilgi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Muhakemesi Anabilim Dalı'ndan Dr. Öznur Sevdiren’in kapısını çaldık.